AÖF - Açıköğretim - Ders Notları - Çıkmış Sorular
Atatürk Üniversitesi (AÖF)
2 Yıllık Bölümler (ATA-AÖF)
İlahiyat
İslam İnanç Esasları Ders Notu (Vize+Final)
- Kayıt Tarihi:
- 31.07.2014
- Cinsiyet :
- Bay
- Okulu :
- Anadolu Aöf
- Bölümü :
- Kamu Yönetimi
- Konum:
- Ankara
Kur’an-ı Kerim’deki Anlamı
Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi doksan iki yerde yalın hâlde geçmekte, üç ayette ise değişik türevleri ile yer almaktadır. “nazil oluş” sırasına göre değişik anlamlar kazanmaktadır. Bu nazil oluş sırasını “Mekkî” ve “Medenî” şeklinde; Mekkî ayetleri de kendi aralarında Mekke döneminin ilk yarısında ve ikinci yarısında inen ayetler olarak sıralamak mümkündür. Mekke döneminin ilk yarısında inen ayetlerde din kelimesi, “yevmü’d-din” (din günü, hesap, ceza-mükâfat günü) şeklinde geçmekte ve insanın, iman ve ameline göre hesaba çekileceği ahiret gününü ifade etmektedir (Fatiha, 1/4; Zâriyât, 51/6). Mekke döneminin ikinci yarısında ise, ilk dönemdeki “sorumluluk” ve “hesap” anlamından bir adım daha ileri gidilerek din kelimesine, “tevhit” ve “teslimiyet” anlamları yüklenmekte, insanın sadece Allah’a ibadet etmeleri, ona ortak koşmamaları vurgulanarak dinin Allah tarafından konulan ve insanları ona ulaştıran yol olduğuna dikkatler çekilmektedir. Bu dönemde inen en önemli ayetlerden birinde “dînen kayyimen” (dosdoğru din) ifadesi ile “millete İbrahim” (İbrahim’in dini) ifadeleri, aynı ayette birbiri ardınca ifade edilmektedir. (En’âm, 6/161).Medine döneminde ise tevhide inanan fertlerden, “ümmet” olarak nitelendirilen ve kendisini Allah’a teslim edenler cemaatine/şuurlu birlikteliğine geçildiğinden dolayı millet kavramıyla “ümmet” kastedilmekte ve “Millet-i İbrahim” ile “Müslimîn” kelimeleri bir arada geçmektedir. Ayrıca, “Dinü’l-hakk” ifadesiyle de tahrif edilmiş olan batıl dinlere karşı bu “yeni dinin sağlam esasları” belirtilmiş ve onun bütün dinlere üstün kılınacağı müjdelenmiştir.Son olarak ifade etmek gerekir ki, Kur’an’da din kelimesi hem “Uluhiyet” hem “ubudiyet” anlamlarını ifade etmektedir. Buna göre din kelimesi “Hâlık” ve “Mabûd” olan Allah ile ilintili olarak “hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza-mükâfat verme” gibi anlamlara gelirken; “mahlûk” ve “âbid” olan kul ile ilintili olarak da “boyun eğme, aczini anlama, teslim olma, ibadet etme” gibi anlamlara gelmektedir.
Dinin Mahiyeti
Batılı Bilim Adamlarına Göre Din
1)Zihinsel (zihnî) unsur: “üstün güç” ve “kudret” sahibi bir şeyin varlığının zihnen kabulü.Tanrı ve kutsal kavramları vardır.
2)Duygusal (hissî) unsur: Zihnen varlığı kabul edilen bu güç ve kudrete karşı kalben duyulan “bağlılık” duygusu.
3)Kulluk şuuruyla ilgili davranış (taabbudî) unsuru: Zihnen varlığı kabul edilen, kalben kendisine bağlanılan yüce kudrete karşı bazı davranışları yapma yükümlülüğü.
4)Sosyal (içtimaî) unsur: Bu üç unsuru birlikte paylaşan insanların oluşturduğu sosyal grup.
Bütün dinlerde bu dört temel unsura ve bunlarla birlikte yaşanılan “ferdî tecrübe” unsurunun varlığına şu veya bu şekilde mutlaka rastlanılmaktadır.
Ayrıca bu unsurlar yanında, hemen hemen bütün dinlerde bulunabilen şu unsurlar da söz konusudur:
Tabiatüstü/insanüstü varlıklara inanç: Örneğin tanrı, melekler, cinler gibi varlıkların mevcut olduklarına inanma.
Kutsal ile kutsal olmayanı ayırma.
Tabiatüstü/insanüstü varlık veya kutsalla ilgili korku, güven, sır, günahkârlık, tapınma gibi duyguların varlığı.
Tabiatüstü/insanüstü varlık ile olan irtibat. Bu irtibat, vahiy, peygamber, dua, niyaz, ilham gibi yollarla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
İbadet, ayin ve törenler.
Kutsal kitap, ahlâkî kanunnameler gibi yazılı veya yazısız gelenekler.
Âlem-insan, hayat-ölüm ötesi gibi ilişkilere ait görüşler ve belli bir hayat nizamına ait prensipler.
Sosyal grup (cemaat) ve bu gruba ait olmak.
İslam Bilginlerine Göre Din
-Din ilahi kaynaklıdır.
-Akıl ve tercih meselesidir.
-Aksiyon alanı.
Dinin Kaynağı
Dinler Tarihî Çalışmalarına Göre Dinin Kaynağı
İlk dönemlerde insanlar ya tabiat olaylarının etkisi altında kalarak onlara kutsallık atfetmiş (natürizm) ya ruhlara, özellikle de ecdat ruhlarına tapınmış (animizm) ya da büyüye, bitki ve hayvanların kutsallığına inanmış (totemizm)tır. “pozitivist” ve “materyalist” propagandaların sonucunda “evrim teorisi” ortaya çıkmış ve bu teori, “kutsal kitaplarla çatışan iddia ve varsayımlara” kaynaklık etmiştir. “ilkel monoteizm” dir. Bu teoriye göre insanoğlunun en eski inancı “tek tanrı” inancıdır. Bu teoriyi ileri sürenlerden birisi, animizm nazariyesini savunan ünlü dinler tarihçisi Taylor’un öğrencisi Andrew Lang’dır.
İslam İnancına Göre Dinin Kaynağı
“İlahî” özelliğe sahip olan bütün dinlerde “Allah’ın varlığı ve birliği” ile “nübüvvet” ve “ahiret” inancı değişmez üç temel ilke olarak yer almıştır. İslam inancına göre din, Allah tarafından “vahiy yoluyla” bildirilen bir kurumdur. İlk insan olarak yaratılan Hz. Âdem, aynı zamanda “ilk Peygamber” olarak Allah tarafından görevlendirilmiş olup kendisine tevhit dini bildirilmiştir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin getirdiği dinlerin ortak adı “İslam” olmuştur.
İnsanlar Din Koyucusu Olabilirler mi?
İnsanlar dının koruyucusu olamazlar.Peygamberlerde olamaz.
Akıl ve Vicdan, Dinin Yerini Tutabilir mi?
Mutezile, vahiy ve nübüvvet olmasaydı “dinin esasları”nı aklın kesinlikle kendiliğinden bulabileceğini iddia ederken, Eşarîler, aklın, sadece İlahî hitapları anlamaya yarayan bir alet olduğunu, vahiy ve nübüvvet olmaksızın aklın, dinin esaslarını kendiliğinden bulamayacağını söylemişlerdir. Mâturîdîler ise aklın, Allah’ın varlığını ve kemal sıfatlarını düşünme ve delil arama yöntemiyle kavrayabileceğini, beşer aklının böyle bir yetiye sahip olduğunu, bundan dolayı sadece bu kadarla insanların mükellef olduklarını, bunun ötesinde dinin ve şeriatın hükümlerini anlamak için İlahî hitaba muhtaç olduğunu ifade etmişlerdir.
Özetle dinin emirlerinin “akledilebilir” olduğu ve bunların beşerin fıtratında “öz olarak” mevcut olduğu hususunda bütün İslam mezhepleri görüş birliği içerisindedir.
Dinlerin Sınıflandırılması
İslam Bilginlerinin Sınıflandırması
Hak Din: Allah tarafından peygamber aracılığı ile insanlara bildirilen, hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelen dindir. Bu özellikleri taşıyan din, İslam dinidir.
Tahrif Edilmiş (Muharref) Dinler: Allah tarafından peygamberleri aracılığı ile bildirildiği hâlde, sonradan insanlar tarafından değiştirilen ve aslı bozulan dinlerdir. Bunlara en iyi örnek Musevilik ve Hristiyanlık’tır.
Batıl Dinler: Baştan itibaren insanlar tarafından uydurulan dinlerdir. Bunların, peygamberlerin tebliğ ettiği dinlerle hiçbir ilgisi yoktur. Bunlara örnek olarak da totemizm, animizm, Brahmanizm gibi ilkel dinler verilebilir.
İslam bilginlerinden Şehristânî dinleri, ilahî dinler-batıl dinler şeklinde bir ayırıma tabi tuttuktan sonra şöyle bir sınıflamaya daha gitmektedir:
Asıl anlamda din ehli olanlar: Müslümanlar, Ehl-i kitap denilen Yahudiler ve Hristiyanlar, kitabı bulunması şüpheli olan Mecusiler.
Kendi beşerî düşünüş biçimlerine uyan kimseler: Filozoflar, Sâbiîler, Dehrîler, Putlara tapanlar, Brahmanlar.
Diğer Sınıflandırmalar
Batıda dinler tarihçileri tarafından yapılan din sınıflandırmaları genelde üç açıdan gerçekleştirilmektedir:
-Tanrı kavramı açısından: Tanrı kavramı esas alınarak yapılan tasniflerde dinler:
1) Tek tanrılı dinler (Bütün ilahî dinler),
2) Düalist/iki tanrılı dinler (Mecusilik),
3) Çok tanrılı dinler (Eski Yunan, Roma ve Mısır dinleri),
4) Tanrı konusunda açık ve net olmayan dinler (Budizm, Şintoizm dini) şeklinde gruplandırılmaktadır.
- Sosyoloji-Tarih açısından yapılan din sınıflaması: Bu sınıflandırmaya göre dinler: Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Budizm dini gibi kurucusu olan dinler, eski Yunan ve Eski Mısır dinleri gibi geleneksel dinler, Nuer, Dinka, Ga dinleri gibi İlkel kabile dinleri, genellikle bir kurucusundan söz edilmeyen, sadece bir millete ait olan milli dinler, Hristiyanlık ve İslam dini gibi cihanşümul dinler şeklinde gruplandırılmaktadır.
-Coğrafi kriteri esas alan tasnifte ise dinler: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dini gibi Ortadoğu veya Sami grubu dinler, Hinduizm, Budizm, Jainizm dini gibi Hint grubu dinler, Konfüçyüsçülük, Taoizm, Şintoizm dini gibi Çin-Japon grubu dinler ve Afrika grubu dinler, şeklinde sıralanmaktadır.
Dinler aynı zamanda tipleri (tipolojik), biçimleri (morfolojik) ve olguları (fenomonolojik) bakımlardan sınıflamaya tabi tutulmuştur. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
1) Vahye dayanan ve dayanmayan dinler,
2) Misyonerliğe yer veren ve vermeyen dinler,
3) Ahiret inancı olan ve olmayan dinler,
4) Kutsal kitabı olan ve olmayan dinler,
5) Geçmişin ve günümüzün dinleri,
6) Bir bölge ve kıtaya özgü olan veya olmayan dinler.
İlahî Dinleri Diğerlerinden Ayıran Temel Özellikler
İlahî dinleri batıl dinlerden ayıran başlıca özellikler şunlardır:
1)İlahî dinler, bütün kâinatta “iradesi mutlak kanun olan” tek bir yaratıcı olduğuna ve ahirete ait sorumluluğa imanı öngörürler.
2) İlahî dinler varlıklar âlemi kategorisi içinde melek denilen varlıkları kabul ederler.
İlahî dinler, varlığı “zorunlu/vacip” olan bir yaratıcıya inanmayı ve O’nun emirlerine samimi bir kalp ile saygı göstermeyi, O’na ibadet etmeyi emredip O’ndan başkasına ibadeti yasaklarlar.
4) İlahî dinler, en yüksek bir ahlak ile seçkin hâle gelmiş olan bir şahsiyetin (Peygamberin) Allah’tan vahiy ve ilham yoluyla aldığı ve insanlara ulaştırdığı hüküm ve düsturlar bütünüdür.
5) İlahî dinler, ilahî vahye dayanan mukaddes kitaplara dayanırlar.
7) İlahî dinlerin genel ilkeleri sosyal bir toplumun oluşumunu ve bu toplumun en mükemmel bir sistem üzere devam edip gitmesini, aklî ve medeni gelişimini ve genelin menfaatini hedef edinir.
8) İlahî dinlerde tebliğ aracı olan ve peygamber ismiyle şereflendirilmiş bulunan bu tarihi şahsiyetler, dinî, ahlakî ve sosyal hayatta birer müceddid konumundadırlar. Öyleyse, her birisi birer olağanüstü ve mükemmel sosyal müesseseler oluşturmuş olan bu büyük insanları, ne sihirbaz ve kâhinlerle, ne de filozof ve cihangir hükümdarlarla bir tutmak mümkün değildir.
Dinin İnsanlık İçin Önemi
Evrensel ve kokludur.
-Fıtri olması.
-İnsanın dıne muhtac olması.
İSLAM DİNİ VE DİĞER DİNLER
Diğer Dinler
İnanç türleri: 1) Dehriyye, 2) Putperestlik / fetişizm, 3) Politeizm / paganizm, 4) Yıldızlara tapınma (Sâbiîlik) idi.
Dinler: Mecusilik, Brahmanlık, Budizm, Sâbiîlik, Yahudilik ve Hristiyanlık mevcuttu
MECUSİLİK: Zerdüşt’ün getirdiği dinin bozulmuş şekline verilen addır. “Zerdüşt” denilen kişi “tek Allah” (Ahura Mazda) inancını tebliğ etmiş, O’nun seçtiği kimselere ilahî vahyin geleceğine, meleklere ve ölüm sonrası hayata imanı emretmişti. “Zend-Avesta” isimli Kutsal kitaplarında (Yaşt, 13, XXVIII, 129) putları kıracak olan “Soeşyant” adlı birinin geleceği bildirilmektedir. Ancak “Zerdüşt’ün tebliğ ettiği tek Allah”, nasıl olmuşsa daha sonra biri “iyilik” öteki “kötülük” tanrısı olmak üzere iki tanrı inancına dönüşmüş, tanrının kudret ve kuvvetini temsil ettiğine inanılan “ateş” yüceltilerek “ateş kültü/Mecusilik” oluşturulmuştur.
BRAHMANİZM: Çok tanrılı bir dindir.Hintliler, tarihin her devresinde tanrının kendisini çeşitli şahsiyetlere büründürerek insanlara gösterdiğine inanırlar. Bu ınanc avatara = enkarnasyon inancına sürüklemiştır.Brahmanizm’deki “kast sistemi”, “eşitlik” ve “kardeşlik” ilkeleriyle de çelişmektedir. Bu dine mensup olan kişiler, sürekli “tenasüh hâli” içinde olduklarına inanmaktadırlar.
BUDİZM: Kurucusu olan Buda’nın, Brahmanizm’deki puta tapma inancını reddedip ona karşı çıkmasıyla ortaya çıkmış olan bir dindir. Buda dan sonra Buda heykellerıne tapılmıstır. Hayatın tabii olayları bir ıstıraptır. Bundan kurtuluş ise bütün nefsi arzu ve ihtiraslardan uzaklaştırmaya bağlıdır. Budizm’de de “ileride gelecek bir kurtarıcı” (Maitreya veya Metteya) müjdesi ve beklentisi vardır.
SÂBİÎLİK: İslam’ın geldiği dönemde mevcut olan inançlardan birisidir.I. yüzyılda Müslümanların hâkimiyeti altına girdiklerinden dolayı onlara zimmîlik statüsü tanınmıştır. Sâbiîlik’te bir “yüce varlık” inancı mevcut olmakla birlikte bu inançla beraber bir de “ışık âlemi” ile “karanlık âlem” arasındaki mücadeleye dayanan “düalizm/senevîlik” söz konusudur.Sâbiîlik’te “Peygamberlik” inancının mevcudiyeti tartışmalıdır. Fakat Hz.Yahya’ya büyük önem verirler ve “kendi peygamberleri” olarak kabul ederler. Diğer taraftan Sâbiîler Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i “kötülük peygamberi”, “yalancı peygamber” olarak nitelerler.
İslam Dini
İslam’ın Evrensel Özellikleri
İslam evrensel bir dindir.İslam akla ve fıtrata uygundur.
İslam’ı Diğer Semavi Dinlerden Ayıran Özellikler
-Allah İnancı: tanrının beşerîleşmesini” hem de Hristiyanlıkta olduğu gibi “beşerin tanrılaştırılmasını” reddetmiştir. Allah bir ve benzersizdır.
-Melek İnancı: Meleklerın Allah’ın ogulları ve kızları oldugunu reddetmıstır.
-Kutsal Kitaplar
-Peygamberlik
-Dünya-Ahiret Dengesi
-Mükellefiyetlerin Azlığı
UNITE-2 İMANIN TANIMI VE MAHİYETİ
İSLAM
İSLAM’IN SÖZLÜK ANLAMI
İslam kelimesi sözlükte teslim olmak boyun eğmek (inkıyat), samimi olmak (ihlâs) anlamlarına gelmektedir. eğmektir. İslam kelimesi, ayrıca “şeriat” ve “millet” gibi “din” anlamına da gelmektedir.
İSLAM DİNİNİN GAYESİ
İSLAM’IN ORTAYA KOYDUĞU HÜKÜMLER
İslam, “itikat, amel ve ahlak üçlüsü” üzerine kurulu bir dindir. İslam dininin içerdiği yüce hükümler üç alana dönüktür:
1.İtikâdî Hükümler, (Ahkâm-ı İ’tikâdiyye): İman ve itikat ile ilgili hükümler. Sözlükte bu fiilin en temel anlamı “bağ atmak, düğümlemek” tir.İslam’ın temel ilkelerine inanma biçimi şeklinde tanımlanmaktadır. Akide kelimesi ise sözlükte, “gönülden bağlanılan, düğüm atmışçasına sağ-lam inanılan şey” demektir. İnsanın kalbindeki itikat meselelerine inanmaya denilmektedir.
İslam İtikadının Kaynakları:Kur’an-ı Kerim,Sahih Hadisler,Duyu Organlarının Verileri ve Akıl.
“iman esaslarının belirlenmesi” meselesinde tek kaynak vahiydir.
İtikadi Hükümlerin Alanları:
Uluhiyet alanı: Bu alanda, Allah’ın “Zat”, “Sıfat” ve “Filleri” hakkında inanılması zorunlu (vacip), mümkün ve imkânsız (muhâl) görülen bütün meseleler, incelen-mektedir.
Nübüvvet alanı: Bu alanda da, peygamberlik (risâlet) ve bu konu ile ilgili bütün problemler incelenmektedir.
Ahiret (semiyyât): Bu alanda ise berzah alemi denilen ve ahiret ile dünya arasında “ara bölge” olan kabir hâlleri ve bu konu üzerinde Ehl-i sünnet bilginlerinin görüş birliğine vardığı önemli konular ele alınıp incelenmektedir.
İslam itikadının üç temel hedefi bulunmaktadır. Birincisi: Allah Teala’nın varlığı ve birliğine; ikincisi: Hz. Muhammed’in peygamberliği’ne, üçüncü-sü: ahirete iman etmeyi gerçekleştirmek. İlk ikisi kısaltılarak (icmali olarak), “Keli-me-i Şehâdet” veya “Kelime-i Tevhid” şeklinde formülleştirilmektedir. şek ve şüpheden uzak bir şekilde Allah’a ve Resulü’ne iman, “yakînî” bir imandır. “hakiki mümin” akıllı, hikmet sahibi iffetli, yiğit, cömert, vefakâr ve dengeli olan insandır. “Akaid ilmi” ne tarihte “Usûlü’d-Dîn”, “el-Fıkhu’l-Ekber”, “İlm-u Usuli’t-Tevhît” ve “Kelam” gibi isimler verilmiştir.
2. Amelî Hükümler, (Ahkâm-ı Ameliyye): İbadet, muamelât (bireyler arası her türlü ilişkiler) ve ukûbât (ceza hukuku) ile ilgili hükümler. Amelî hüküm demek insanların işleri ile ilgili olan hükümler, emirler, nehiy-ler demektir. Ameli hükümler, ibadet ile ilgili asli ve birincil hükümler yanında idari, toplumsal (içtimaî), medeni, yargısal (kazai) ve siyasi hükümleri içermektedir. Ameli hükümlerin tümünde iki yön bulunmaktadır. 1) Allah’a bakan yön, 2) Allah’ın kulla-rına bakan yön. Ameli hükümler, Allah’a ibadet etme, başkasını ilah konumuna çıkarmama, namaz kılma, oruç tutma, başkalarının haklarına, canına, malına ve namusuna tecavüz etmeme gibi hususları içermektedir. Amelî hükümlerin toplamı-na “şeriat”, çoğuluna ise “şerayi’ “ denilmektedir.
3. Ahlaki Hükümler, (Ahkâm-ı Ahlakiyye): Ahlakı daha da güzelleştirme (tehzîb-i ahlak), vicdanı terbiye etme (terbiye-i vicdan), davranışları daha da ince ve za-rif kılma (mehâsin-i âdâb) ile ilgili hükümlerdir. Ahlaki hükümler, gerek kalp ve gerekse bütün duygulara ait olan kabiliyet ve becereler ile ilgili hükümlerin tümüne verilen isimdir. Özetle ahlaki tavsiyeler, bireyin kalbini kötü huylar-dan temizleyen ve en yüksek bir ahlak sahibi yapmaya çalışan kurallar bütünüdür. Ahlaki hükümleri kendine konu edinen bilim dalı “Ahlak ilmi” dir.
İMAN
İMANIN SÖZLÜK ANLAMI
İman sözlükte “mutlak tasdik” anlamına gelmektedir.
İMANIN TERİM ANLAMI
İMAN İLE İLGİLİ DİĞER TEMEL KAVRAMLAR
İman-Tasdik İlişkisi
İmanın aslı ve özü “kalpte tasdikin gerçek-leşmesi” dir.
İman - İkrar İlişkisi
İkrar kalpte bulunan inancın dil ile ifade edilmesidir.
İman Bilgi İlişkisi
İman-İslam İlişkisi
Teslimiyet üç türlüdür:
a) Kalben Teslimiyet: Bu teslimiyet, “kesin inanç” demektir.
b) Dil ile Teslimiyet: Bu teslimiyet de “ikrar” demektir.
c) Organlar ile Teslimiyet: Bu teslimiyet ise “amel” demektir.
İman-Amel İlişkisi
İman ile amel birbirinden ayrı şeylerdir.Fakat her ikisi arasında cok sıkı bir ilişki vardır.İman amel ile birbirinden ayrı şeyler olup amel ımanın bır cuzu degıldır.İman ile amel bırbırınden ayrı seyler olsalar da ıman ıcınde amel gereklıdır.
İMANDA GERÇEĞİ SORGULAMA: TAKLİDİ ve TAHKİKİ İMAN
Duyduklarıyla yetınıp,ıman edılmesıne taklıdı(oykunme bıcımlı) ıman,sorguluyarak,dogrusunu,yanlısını ogrenerek ıman edılmesıne tahkıkı (sorgulamalı) ıman denılmektedır.
İMANIN SAHİH VE GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
-Hür İrade ile gerçekleşme
-Şüphe Ve Tereddüde Yer Vermeme
-İmanda Ümitsizliğe Yer Vermeme
İMANIN ARTIP EKSİLMESİ PROBLEMİ
İmanın özü, yani mahiyeti (ne-liği) ne artar ne eksilir ne de farklılık arz eder.
İNANILACAK HUSUSLAR AÇISINDAN İMANIN KISIMLARI
1)İcmalî İman: İman edilecek şeylere kısaca ve toptan inanmak demektir.“kelime-i tevhid” ve “kelime-i şehadet”
2)Tafsili İman: İnanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş şekilde, ayrıntılı olarak inanmak demektir.
Birinci Derece: Bu derecede üç temel alan esas ele alınmaktadır. a) Uluhiyet, b) Nübüvvet, c) Ahiret.
İkinci Derece: Bu derecede üç temel alan altıya çıkarılmakta ve “amentü” denilen prensipler esas alınmaktadır. Bunlar, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, öldükten sonra tekrar dirilmeye, cennet ve cehennemin, sevap ve azabın varlığına, kaza ve kadere ayrı ayrı inanmak şeklinde sıralanmaktadır.
Üçüncü Derece: namaz, oruç, hac ve diğer farzları, helâl ve haram olan davranışları öğrenip bütün bunların farz, helâl ve haram olduklarını yürekten tasdik etmektır.
KÜFÜR VE ŞİRK
Sözlük ve terim Anlamları
Küfür kelime olarak sözlükte “örtmek, gizlemek” demektir. Küfrün din dilindeki anlamı ise, Hz. Peygamber’i ve Allah’tan getirdiği ke-sinlikle sabit olan dinî esaslardan birini veya birkaçını inkâr etmek demektir.Şirk ise sözlükte “ortak kabul etmek” anlamına gelmektedir. Şirk, terim olarak Allah Teala’nın, başta “İlah” olma niteliği olmak üzere bütün “isim”, “sıfat” ve “fiillerinde”, eşinin, denginin ve ortağının bulunduğunu kabul etmek demektir.
Şirk ile Küfrün Karşılaştırılması
İslam inancında her “şirk”, aynı zamanda “küfür” ola-rak kabul edilmekte, fakat her “küfür” “şirk” kabul edilmemektedir.
KÜFRÜN ANLAM ALANIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR: TEKFİR-İRTİDAT
İslam İnancında “tekfir”, Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, “inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışlar” dan birini yapmasından ötürü kâfir saymak demektir. “İrtidat” ise dinden çıkmak demektir. Dinden çıkan kişiye de mürted denilir.
İSLAM’IN, TEKFİR VE İRTİDAT KAVRAMLARINI ORTAYA KOYMADAKİ AMACI
TEKFİR ETMEDE GÖSTERİLMESİ GEREKEN DİKKAT: TEK-FİRİN YERİ/ZAMANI
İMAN İLE KÜFÜR ARASINDAKİ SINIR
TASDİK VE İNKÂR BAKIMINDAN İNSANLAR
Mümin,münafık,kafir.
UNITE-3
İSLAM İNANCININ KAYNAKLARI
Kur-an,Sünnet,Akıl
KUR’AN
Vahiy Hz. Peygamberin kalbine ilka edilen lafız+mana ve kıraat üçlüsünden oluşmaktadır. İlk inen ve Hz.Peygamber’e de oku emrini veren Alak suresidır.
Allah
Tenzîl
Cebrail
Lafız+mana+kıraat
Peygamber Tebliğ İnsan
İmanın gayba yönelik olması Kur'an’ın tek ve vazgeçilmez kaynak olmasını sağlamaktadır.
SÜNNET
Sözlük anlamı “izlenen yol, hayat tarzı, metot, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek” manalarına gelirken terim anlamı da Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerine karşılık gelmektedir.
Delil ve kaynak olması
Mütevatir hadis: Aklın yalan üzere birleşmeleri mümkün görmediği bir topluluğun yine aynı nitelikteki topluluğa naklettiği hadise denir.
Meşhur hadis: Başlangıçtaki ilk râvilerinin sayısı üçü geçmemekle birlikte sonraki asırlarda râvi sayısının şöhrete ulaştığı rivayetlere denilmektedir.
Âhâd hadis: Mütevatir derecesine ulaşmayan hadislere âhâd hadis denilir. Bu tür hadisler Hz. Peygamber’den itibaren râvi sayısı birkaç kişiyi geçmeyen ve ilk üç asırda şöhret derecesine ulaşmayan rivayetlerden oluşmaktadır.
AKIL
UNITE-4
ALLAH’A İMAN
ALLAH’IN VARLIĞINA İMAN
Allah İnancının Önemi
Allah’ın varlığına iman etmek, diğer tüm inanç unsurlarının temelidir. Bu yüzden Allah’a iman için, diğer iman esaslarının aslı olarak “aslu’l-usûl” denmiştir.
Allah İnancının Fıtriliği
Aslî sâfiyet (original purity) ya da ilk inanç (primordial faith); ferdi, iyi ve kanuni olana meyillendiren ontolojik durumdur. İki tür marifetten bahsedilmektedir. Birincisi, doğuştan gelen fıtrî marifettir. İkincisi ise, kesbî marifettir.
ALLAH’IN VARLIĞINININ DELİLLERİ
- Aklî delillerdir.
- İknaî özellik taşırlar.
-Çıkış noktası olarak kâinatı esas alırlar.
İslam kelamcılarının genelde ortaklaşa kullandıkları deliller:
Hudus ve İmkân Delili
Hudus Delili
Geçmişe doğru sonsuz bır sorgulama vardır.Kim neyi yarattı diye.Bu düsünceye mantıkta teselsül denir. Tüm bu anlatılanların “hudus delili” adı altında ifade edilişi, mantıkî kıyas olarak şu şekildedir:
Âlem hâdistir. (Tüm kâinatın bir başlangıcı vardır, sonradan yaratılmıştır)
Her hâdisin bir muhdise ihtiyacı vardır. (Yaratılmış olan her şeyin bir yaratıcısı olmalıdır)
Öyleyse âlemin de bir muhdisi (var edeni, yaratıcısı) vardır ki, o da Allah’tır.
İmkân Delili
İslam düşünürleri varlığı ele alırken onu varoluş ihtimallerine göre üç kategoride düşünmüşler, onun hakkında vacip, mümkin (caiz ) ve mümteni (muhal) olmak üzere üç hüküm vermişlerdir.
-Vacip varlık: Varlığı kendinden olan, yokluğu düşünülemeyen varlıktır. Allah Teala’nın varlığı böyledir.
-Mümkin (caiz) varlık: Varlığı da yokluğu da düşünülebilen varlıklardır.Allah dısında tum varlıklar boyledır.
-Mümteni (muhal) varlık: Varlığı düşünülemeyen ve yokluğu zorunlu olan hususlardır.
Yaşadığımız âleme “mümkinat âlemi” denmektedir.
İmkân delilini mantıki kıyas şeklinde ifade edecek olursak kısaca şu şekildedir:
Âlem ve içerisindeki varlıklar mümkindir.
Her mümkin varlığın bir müreccihe(varlığını tercih edene) ihtiyacı vardır.
Öyleyse bu âlem için de bir müreccihe ihtiyaç vardır ki o da Allah’tır.
Kur’an’da Hudus ve İmkân Delilleri
Akli delillerdir.
Gaye ve Nizam Delili
Gaye Delili
Nizam Delili
Gaye ve nizam delilinin mantıkî önermeler şeklinde özetlenişi şu şekildedir:
Kâinat birbirine uyumlu sebepler ve gayelerle bir istem içerisindedir.
Sebepler ve gayeler manzumesi olan her şey, âlim ve akıllı bir illetin eseridir.
O halde kâinat da âlim bir müessirin eseridir ki, o da Allah’tır.
Kur’an’da Gaye ve Nizam Delili
Kabûl-i Âmme Delili
UNITE-5
TEVHİT VE ŞİRK
TEK BİR ALLAH İNANCI OLARAK TEVHÎD
Allah’a imanda en temel şart, Allah’tan başka varlıkları ilah kabul etmemektir. Biz buna tevhit inancı diyoruz.Tevhit Allah hakkında kullanıldığı zaman “eşi, ortağı ve benzeri olmayan bir ve tek varlık” demektir.
Tevhit: Yaratanla yaratılan arasındaki sınırı idrak etmektir.
Tevhit: Allah’ın, sonradan yaratılan varlıklardan ontolojik olarak ayrı olmasıdır.
Tevhit: “Allah’ın zatını, düşünce ve anlayışta tasavvur edilebilen, vehim ve zihinlerde tahayyül edilebilen her şeyden tecrît etmektir.”
Tevhit: Allah’ın yaratan, eğiten, sahip olan, öldüren, dirilten, yaşatan, rızık veren, duaları kabul eden, helal ve haram koyan, evreni sevk ve idare eden, fayda ve zarar verme gücüne sahip olan yegâne varlık olduğuna inanmaktır. İslam inancında buna “rububiyette tevhîd” denilir.
Tevhîd: Biricik ve yegâne ilah olarak Allah’ı birlemektir.
Gerçek anlamda ilah; gönüllerin sevgi, ümit, korku, güven, tevekkül, yardım, dua, kurban, adak gibi inanç ve ibadet türlerinde bağlandığı ve yöneldiği, kendisine karşı derin saygı beslenen, her şeyden daha çok sevilen ve kulluğun sadece kendisine özgü kılındığı bir varlıktır. Bütün bu özellikleri taşıyan sadece ve sadece tek olan Allah’tır. Buna “uluhiyette tevhit” denilir.
Tevhit: Allah’ı zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir tek kabul edip zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir başkasını O’na ortak koşmamaktır.
Tevhidin Çeşitleri
Allah’ı Zatında Tevhid
Allah’ın zatından amaç, bizzat kendisi olmasıdır. Allah’ın zatında birliği, onun dengi olarak görülen başka ilahların olmaması, mülkünde ortağının bulunmaması ve diğer yaratılmış varlıklar gibi parçalardan birleşmiş bir varlık olmamasıdır.
İslam’ın tevhit prensibi “Lâ ilâhe illallah- الله إلا لاإله / Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” cümlesiyle ifade edilen kelime-i tevhit ile anlatılır.
İlahlık, bir takım vasıflara sahip olmayı gerektirir. Yaratma, yaşatma, öldürme, rızık verme, her şeyi bilme, her şeye kadir olma, her şeyi görüp işitme gibi sıfat ve fiillere sahip olan ilah olabilir.
Allah’ın Sıfatlarında Tevhid
Kelam âlimleri özlü bir şekilde ifade etmişlerdir: “Küllü mâ hatara bibâlik/ Fallahü sivâ zâlik: Hatırına gelen her şey/ Allah ondan başka bir şey.”
Allah’ın Fiillerinde Tevhid
Hz. İbrâhim, tevhit ilkesi üzerine Allah’ı anlatırken, O’nun diriltmesi, öldürmesi, güneşin hareketlerini belirlemesi gibi hiçbir insanın güç yetiremeyeceği fiillerini delil göstererek inkârcı muhataplarını susturmuştur. Allah’ın fiillerinde tevhit, tüm fiillerinin temeli olarak kabul edilen “yaratma” fiili üzerine bina edilmiştir.
Çok Tanrılı Bir İnanç Biçimi Olarak Şirk
Arapçada “eş-şerîke ve eş-şirk” şeklinde kullanılan şirk sözcüğü, “ortaklık” manasına gelir. Dinî anlamda şirk, Allah’ın ortağı olduğunu kabul etmek, O’ndan başka ilah tanımak, onlara inanmak ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir. Allah’tan başka bütün bu varlıklara uluhiyet atfederek inanan ve bu inanca göre yaşayan kimseye din dilinde “müşrik” adı verilir. İnsanın dünyevî ve uhrevî hayatı için tehlike doğuran şirkin kaynağı, psikolojik açıdan korku ve ümit duygusunun tek olan Allah’ta birleşememesidir. Şirkin bir başka psikolojik nedeni de insanın menfaatine düşkün olmasından kaynaklanan bir sapma biçimidir. Allah’tan başka varlıklara uluhiyet atfetmeye götürdüğü için beraberinde “aracılık” düşüncesini de getirmiştir.
Şirkin Çeşitleri
Şahısları Sevmede Aşırılık
Tabiat Varlıklarını Yüceltmek
Ufûl; zeval, değişiklik ve intikal kabul eder.
Gaybı Bildiğini İddia Etmek
Okültizm, mahiyeti tam olarak bilinemeyen konularda, ruhi yetenekleri kullanarak veya ruhlar âlemi ile ilişki kurarak duyular ötesi varlık ve olaylardan haber verilebileceğini veya olağanüstü işler yapılabileceğini iddia eden yeni dinî akımlar için kullanılan bir kavramdır. İslam öncesi cahiliye toplumunda bu işi yapan kimselere kâhin, eski Türklerde ise, şaman adı veriliyordu. İslam dinî duyular-ötesi âlemle irtibat kurup onlardan haber verebilmeyi vahye; işleyen tabiat kurallarının devre-dışı bırakıldığı olağanüstü işlerin yapılmasını ise mucizeye tahsis etmiş ve bunların her ikisini de peygamberliğin özelliklerinden saymıştır. Kehânet; gaybtan haber vermek, falcılık ve bakıcılık yapmaktır. Tahmin yoluyla gizli bir surette geçmiş olaylardan haber veren kimseye kâhin, gelecekle ilgili olaylardan haber veren kimseye de “arraf” denilir.
Ulûhiyette Aracı Kabul Etmek
Allah’a yakınlık elde etmek amacıyla ulûhiyette bir takım varlıkları aracı kabul etmek demek olan “şirk-i takrib”dir.
Gösterişçi Dindarlık
İslamî literatürde gösteriş kavramının karşılığı olarak ‘riya’ kelimesi kullanılır. İbadetlerinde gösterişe yer veren kimseye, mürai denilir. Amaç, insanlar üzerinde manevi nüfuz, şan, şöhret ve dünyevi çıkar elde etmektir. İslam inancında bunun adı, “gizli şirktir.” Gösteri toplumu, aynı zamanda “teşhirci” bir toplum olma özelliği taşır.
UNITE-6
İLAHÎ SIFAT VE İSİMLER
ALLAH’IN SIFATLARI
Allah’ın sıfatları hususunda en temel ilke şudur: Allah’ı tüm noksan sıfatlardan tenzih etmek ve tüm kemâl sıfatlarını O’na nispet etmek.
İlahî Sıfatların Kısımları
Zâtî /Selbî Sıfatlar
Allah Teala’nın zatına mahsus, olup O’ndan başkasına nispet edilmesi caiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. “selb” bir şeyi ayırmak, soyutlamak, gidermek demektir. Zâtî sıfatlar, Allah’ı noksanlıklardan tenzih ederler.
Vücud: Allah’ın var ve mevcud olmasıdır. Zıttı yokluk (adem)’tur.
Kıdem: Allah’ın varlığının başlangıcının olmaması demektir. Kıdemin zıttı olan hudus, Allah’tan nefyedilir.
Bekâ: Allah’ın varlığının sonunun olmaması demektir. Bekânın zıttı olan fena(yok olma, tükenme) Allah’tan nefyedilir. Allah fani olmaktan münezzehtir.
Vahdaniyet: Allah Teala’nın bir ve tek olmasıdır. Vahdaniyetin zıttı teaddüt(birden fazla olma) ve şeriki(ortağı) bulunmadır.
Kıyâm bi nefsihi: Allah’ın zatıyla kaim olmasıdır.
Muhâlefetun li’l-havâdis: Allah’ın sonradan yaratılanlara(havadis) benzememesi, onlardan farklı olmasıdır. Bu sıfatın zıttı mümâselet (misli olmak) ve müşabehet (benzeri olmak)tir. Allah tüm bunlardan münezzehtir.
Subuti Sıfatlar(Sıfât-ı Meâni)
Kur’an’da ve hadislerde Allah’a doğrudan nispet edilen ve hakiki anlamları Allah’ta ezeli olarak sabit bulunan sıfatlardır. Sübuti sıfatlar Mâturîdîlere göre sekiz, Eşarîlere göre ise yedi tanedir. Aralarındaki farklılık tekvin sıfatındadır. Mâturîdîler tekvin sıfatını müstakil bir sıfat kabul ederken; Eşarîler onu kudret sıfatı içerisinde düşünerek müstakil olarak zikretmemişlerdir. Hayat: Biyolojik canlılık anlamında olmamak üzere Allah Hayy’dır. O’nun hayy olması mevcudiyeti ve ölümsüzlüğü demektir. Hayatın zıttı ise ölüm(memât)dür ve Allah bundan münezzehtir.
İlim: Allah Teala’nın, bilginin konusu olan her şeyden haberdar olması; kâinatta vuku bulmuş ve bulacak olan her şeyi, bütün hâlinde olanları ya da cüzleri, gizli ya da aşikâr olanları her türlü haliyle bilmesi demektir. İlim, kemâl sıfatlarının en başta gelenidir. Zıttı cehalet, gaflet ya da nisyan(unutkanlık) dır. İlim sıfatı Kur’an’da en çok zikredilen ilahî sıfattır.
İrade: Lugatta talep ve meyil manalarını içeren irâde, bir şey üzerine karar kılarak onu yapmaya azmetmek demektir.
Istılahta birbiriyle bağlantılı iki temel muhtevaya sahiptir:
a.Fiilinde seçim sahibi olup o fiile mecbur bırakılmamasıdır.
b. İradenin içerdiği ikinci anlam ise, mef’ûlun (fiile konu olan şeyin, nesnenin) bir yöne tahsisini gerekli kılmasıdır.
Tekvini irade, Allah Teala’nın yaratıcı iradesidir.
Teşriî irade’de ise yaratma söz konusu değildir. Allah’ın emir ve talebinin olduğu hususlarda ilahî iradenin bu anlamı geçerlidir.
Kudret: Allah Teala’nın tüm mahlukatta ilim ve iradesine uygun olarak tesir ve tasarruf etmesi demektir. Kudret sıfatı, aklın delaletiyle bilinen kadim sıfatların başında gelir.
Sem’: Allahu Teala’nın işitmeye konu olan her şeyi işitmesi, ondan haberdar olmasıdır. Zıttı sağırlıktır ve Allah bu noksanlıktan münezzehtir.
Basar: Allah Teala’nın görmeye konu olan her şeyi görmesi, ondan haberdar olmasıdır.
Kelâm: Allah Teala’nın konuşma sıfatıdır. Kelamın zıttı konuşmama(sükût) ya da konuşamama (dilsizlik) dır.Kelama delalet eden ve bazıları kelamın kısımları olarak kabul edilen emir, nehiy, nida, şahadet gibi ifadelerin nispeti de ikinci derecede bu kapsam altına alınabilir.
Tekvin: Oluşturma, vücuda getirme, icat, tesir ve yaratma gibi anlamlara gelen tekvin, Allah’ın yaratıcı ve var edici sıfatıdır. Daha önceden de işaret edildiği üzere Eşarilere göre bu sıfat kudret sıfatı içerisinde yer almaktadır. Ancak Matûrîdîlere göre kudretten bağımsız müstakil bir ezeli sıfattır. Mâturîdîlere göre Allah’ın tüm fiillerinin kaynağı ve temeli tekvin sıfatıdır. Yaratma, yaşatma, öldürme, rızık verme, yardım etme, destek olma vs. fiiller bu sıfatının alt unsurlarıdır. Bu tür fiillerle ilgili Allah’ın sıfatlarına İslam düşüncesinde “fiili sıfatlar” denmiştir.
Haberî/Müteşâbih Sıfatlar
“varlıkları ancak nassın(Kur’an ve Hadis) haber vermesiyle bilinebilen, bir başka ifadeyle varlıklarını tespitte akıl yürütme imkânı bulunmayan sıfatlara denmektedir.” Vech(yüz), yed(el), ayn(göz), istiva(oturma), nüzûl(inme), mecî (gelme) gibi sıfatlar bu türdendir.
Vech: Allah’ın zatı
Yed: Allah’ın yardımı, kudreti
Ayn: Allah’ın gözetimi, kontrolü
İstivâ: Allah’ın hâkimiyeti ve emri altına alma
Nüzûl: Allah’ın rahmetinin, emrinin ya da meleklerinin inmesi
Mecis: Allah’ın rahmetinin, emrinin ya da meleklerinin gelmesi
PEYGAMBERLERE İMAN
KONU İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
peyâmber (peygamber) “haberci / haber taşıyan kişi”, “elçi” gibi anlamlara gelmektedir. Nebi “haberci”, mursel ise “gönderilmiş kişi” veya “elçi” demektir. nebi, Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara haber veren, fakat yeni bir kitap ve din ile gönderilmeyip, önceki bir peygamberin kitap ve dininin hükümlerini ümmetine bildirmeye görevli olan kişiye denilmektedir. Bir de mastar şeklinde kullanılan “risalet” ve “nübüvvet” kavramları vardır ki, bunlar da resul ile nebinin üstlendiği “peygamberlik görevi” ni ifade etmektedir.
PEYGAMBERLERE İMAN HAKKINDA İSLAM’IN GENEL ÖĞRETİSİ
Hz. Muhammed “pey-gamberlerin sonuncu-su” (Hâtemü’n-Nebiyyîn) dur.
KUR’AN’DA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER
Bir hadiste peygamberlerin sayısının 124.000 olduğu, bunlardan 315 kişinin resul olarak görevlendirildiği haber verilmektedir. Bununla beraber peygamber olduğu kesin olan 25 kişinin adı Kur’an’da geçmektedir. Söz konusu peygamberler şunlardır: Hz. Âdem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, Lût, İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kub, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, Yunus, Elyesa’, İlyas, Zülkifl, Zekeriyyâ, Yahya, İsa, Muhammed (a.s). Bun-lardan başka Kur’an’da üç isim daha zikredilmiştir. Fakat onların “peygamber mi, veli mi” oldukları konusunda fikir ayrılığı vardır. Bunlar ise Üzeyir, Lokman ve Zül-karneyn’dir.
PEYGAMBERLİK DERECELERİ
[align=justify][size=medium][font=Arial, sans-serif]Hz. Nuh, Hz İbrahim, Hz Musa ve Hz İsa’nın içinde yer aldığı “ülu’l-azm peygamberler”, Peygamber’imizden sonra ön sırada yer alırlarken, bunlardan sonra resuller, daha sonra da diğer nebiler gelmektedir.
Konu ile Alakalı Benzer Konular | |||||
Konular | Yazar | Yorumlar | Okunma | Son Yorum | |
[Vize] İslam ibadet esasları | Huriye Çetinkaya | 1 | 5,891 |
26.10.2017, Saat:00:51 Son Yorum: Editör |
Konuyu Okuyanlar:
1 Ziyaretçi