İstatistik 2 Ders Notu |
Yazar: Editör - 04.06.2016, Saat:21:12 - Forum: İşletme Bölümü
- Yorum Yok
|
|
İstatistik 2 Final 5. 6. 7. 8. Ünite Ders Notları ve Özetleri
Regresyon analizi ilişki içinde bulunan değişkenler arasındaki ilişkinin doğasını belirlemek ve bu ilişkiyi kullanarak o konu ile ilgili tahminler (estimation) ya da kestirimler (prediction) yapabilmek amacıyla kullanılan istatistiksel bir tekniktir.
Regresyon analizinde bağımlı değişken üzerinde oluşan değişimlerin açıklanmasına çalışılır.
Regresyon analizinin yalnızca bir açıklayıcı değişkenle yapılması düşünülemez. Gerçekten de regresyon analizi birden fazla bağımsız değişken üzerinde de yapılabilir.
Bir bağımsız değişken olması durumunda basit doğrusal regresyon analizi; birden fazla bağımsız değişken olması durumunda çoklu doğrusal regresyon analizi söz konusu olmaktadır.
X, Y değişkenleri arasındaki doğrusal ilişkinin ifadesinde kullanılan eşitliğe doğrusal regresyon modeli ya da kısaca regresyon denklemi denir İki ya da daha fazla ve en az aralıklı ölçeğe uygun şekilde ölçümlenmiş değişkenler arasındaki ilişkinin derecesini belirlemek için r ile gösterilen Pearson korelasyon katsayısı ile hesaplanır.
Korelasyon katsayısı, 1 ≤ r ≤ 1 aralığında değer alır.
Pozitif korelasyon katsayısı değişkenlerden birinin değeri arttığında diğerinin de değerinin arttığını; negatif korelasyon katsayısı ise değişkenlerden birinin değeri artarken diğerinin değerinin azaldığını belirtir.
r = ± 1 olduğunda, söz konusu iki değişken mükemmel/tam ilişki içindedir. Buna karşılık r = 0 olması iki değişkenin hiçbir ilişki içinde olmadıklarını gösterir
İstatistiksel bir olayda, gözlem değerlerinin zaman değişkeninin konumlarına göre aldığı değerlerin sıralanmasıyla elde edilen verilere “zaman serisi” denir.
Zaman serilerinde zaman birimi, yıl olabileceği gibi yılın alt zaman birimleri olan ay, hafta veya gün, hatta saat bile olabilir. Bir zaman serisi iki sütundan oluşmaktadır.
Sütunların birinde daima zaman değişkeni, diğerinde ise zaman bağlı olarak değişen, gözlem değerleri yazılır.
Zaman serisi analizi ise herhangi bir zaman serisine düzensiz görünüm veren dalgalanma veya hareketlerin neden kaynaklandığını bularak zaman serisini bileşenlerine ayırmak, bunların gelecekte alacakları değerleri öngörmek ve bileşenleri birleştirerek belirli bir öngörü değerine ulaşmakla ilgilidir.
Zaman serisi analizinde, gözlem değerlerinde meydana gelen dalgalanmaların dört faktörün etkisinden kaynaklandığı varsayılmaktadır.
Bu dört faktör, “Trend, Mevsimlik Dalgalanmalar, Konjonktürel Dalgalanmalar ve Düzensiz (Tesadüfi) dalgalanmalar” olarak sayılabilir. Zaman serisinin uzun dönemde belli bir yöne doğru gösterdiği ana eğilim trend olarak tanımlanır.
Trend analizi ise zaman serisi, üzerinde etkili olan diğer faktörlerin (K ve D) etkisinden arındırarak, trendi (ana eğilimi) ortaya çıkarmaktır.
Trend analizinde çeşitli tekniklerden yararlanılmaktadır. Bunlardan en çok bilinen ve yaygın kullanıma sahip olan; Hareketli Ortalamalar Tekniği ve En Küçük Kareler Tekniği’dir.
Hareketli Ortalamalar Tekniği, zaman serisinin grafiği çizildiğinde açıkça görülen konjonktürel ve mevsimlik dalgalanmaların etkisini ortadan kaldırmak amacıyla kullanılır.
Hareketli ortalamalar tekniği zaman serisi boyunca hareket eden aritmetik ortalamaya dayanır. Zaman serisinin değerleri belirli kümeler hâlinde toplanır ve her bir küme için aritmetik ortalama hesaplanır.
Zaman serileri analizinde, zaman değişkeni ile gözlem değerleri arasındaki fonksiyonel ilişki en küçük kareler tekniği ile araştırılır. Bu fonksiyonel ilişki doğrusal olabileceği gibi eğrisel de olabilir.
Zaman serisinde, trend denkleminin belirlenmesinde temel amaç, ileriye dönük öngörü yapmaktır.
Doğrusal trend denklemi Yˆ = a + bX şeklinde yazılır ve “a” ve “b” değerleri normal denklemlerle hesaplanır.
Bu denklemde her yıla karşı gelecek X değeri, denklemde yerine konularak geleceğe dönük öngörüler yapılabilir.
İndeks, bir değişkenin veya değişkenler grubunun, zaman veya mekân içinde ortaya çıkan değişmelerini göstermek amacıyla hesaplanan, oransal ölçülerdir.
İndeksler verilen bir dönemin, başka bir dönemle karşılaştırılmasını sağlayacak olan fiyatların, miktarların veya tutarların (fiyat ile miktar çarpımı) genellikle yüzdeler (%) şeklinde ifade edilmiş oranlarıdır.
İndeksler her zaman iki sayı ile hesaplanır. Bunlardan biri kıyaslanan, diğeri değişimin kıyaslanacağı temel değerdir. Değişimi araştırılacak sayıya “cari değer”, karşılaştırılacak değere de “temel değer” adı verilir.
Temel değer paydaya, cari değer de paya yazılır. Oransal kıyaslamayı kolaylaştırmak için bu bölme işleminin sonucu 100 ile çarpılır.
İndeks hesabında; tek bir malın fiyatında (veya miktarında) meydana gelen oransal değişmelerin belirlenmesi söz konusu ise basit indeks, birden çok malın fiyatlarında ki birlikte değişme veya fiyat ve miktarlarındaki birlikte değişme hâlinde bileşik indeks söz konusudur.
Basit indeks, tek bir malın fiyatında, miktarında ve değer tutarında zaman içinde meydana gelen oransal değişmeyi ölçen bir orandır. Böylece bir malın temel alınan yıla (veya aya) göre fiyatında (veya miktarında) meydana gelen oransal değişme belirlenir.
Bileşik indeks; birbiriyle ilişkili birden çok malın fiyatında (ve/veya miktarında) meydana gelen oransal değişmelerin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Bileşik indeks hesabına konu olacak mal ve hizmet sayısının yeterli düzeyde olması gerekir.
Uygulamada bileşik indeks hesabı için 50 ile 200 arasındaki mal ve hizmet sayısının yeterli olacağı kabul edilmektedir. Bileşik indeks hesabında: i. İndeks ortalaması tekniği, ii. Ortalamalar indeksi tekniği, iii. Laspeyres ve Paasche indeksleri ve iv. Fisher (İdeal) indeks tekniği, kullanılır. Bileşik indeks hesabında amaç, indekse dahil edilecek bütün mal ve hizmetlerin eş zamanlı fiyatlarındaki (veya miktarlarındaki) gelişmeyi temsil edecek bir ortalama oran bulmaktır. Tartılı indeks olan Laspeyres indeksi, özellikle fiyatlardaki enflasyonu ölçmeye yarar.
Laspeyres fiyat indeksi temel devre miktarını tartı olarak kullanırken Laspeyres miktar indeksi, temel devre fiyatını tartı olarak kullanmaktadır. Özellikle fiyatlardaki enflasyonu ölçmeye yarayan Laspeyres fiyat indeksi aşağıdaki formülle hesaplanır.
Türkiye’de tüketici fiyatları indeksi Laspeyres fiyat indeksi tekniği kullanılarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve İstanbul Ticaret Odası (İ.T.O.) tarafından hesaplanmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2003=100 yılını temel alarak 423 mal ve hizmet içeren sepetten veri toplayarak TÜFE hesaplanmakta ve her ayın 3’ü ile 5’i arasında yayımlanmaktadırlar.
İndeks uygulamalarında fiyat indeksleri, miktar indekslerinden daha çok tercih edilmektedir. Çünkü fiyatlardaki oransal değişmeler, ekonomik yönden büyük öneme sahiptir. Uygulamada en önemli bileşik fiyat indeksi “tüketici fiyatları indeksi (TÜFE)” ve “üretici fiyatları indeksi (ÜFE)”dir.
Tüketici fiyatları indeksi, tüketicilerin ve özellikle ücretli kesimin satın alma gücünde zaman içinde meydana gelen oransal değişmelerin ve parkende fiyat hareketlerinin seyrinin bir göstergesidir. Üretici fiyatları indeksi toplam satışa konu olan malların fiyatlarını zaman içinde karşılaştırarak fiyat değişikliklerini ölçer.
Türkiye’de tüketici fiyatları indeksi ve üretici fiyatları indeksleri Laspeyres fiyat indeksi tekniği kullanılarak; Türk İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından hesaplanmakta ve her ayın 3’ü ile 5’i arasında yayımlanmaktadırlar.
Bir karar probleminin çözümüne ilişkin birden fazla karar seçeneği ile karşı karşıya kalan bir karar vericinin, her bir karar alternatifi için elde edeceği kazanç veya maliyetleri belirlemesi gerekir.
Eğer karar vericinin karar alternatifleri çeşitli dış etmenlerden etkileniyor ise bu etmenlerin beklenen kazanç ve maliyet değerleri üzerindeki etkisi de araştırılmalıdır.
Örneğin, hafta sonunu geçirecek bir aktivite planlayan bir karar verici için hafta sonu boyunca hava koşullarının uygun olup olmayacağı bilgisi karar alternatiflerinizin sonuçlarını değiştirebilir, “yağmurlu bir havada pikniğe giderseniz ıslanırsınız gibi”.
İyi bir karar vericinin karar problemine ilişkin tüm karar alternatiflerini belirlemesi ve bu karar alternatifleri üzerinde etkisi olabilecek doğal durumları belirleyerek strateji tablosu altında bir araya getirmesi gerekir.
Karar verici strateji tablosunu oluştururken tespit ettiği doğal durumlar hakkında mümkün olan en çok bilgiyi toplamalıdır. Ancak kimi durumlarda doğal durumların neler olabileceği bilgisi dışında bir bilgiye ulaşılamaz.
Dolayısıyla karar alternatifleri üzerinde etki yaratabilecek hangi doğal durumun gerçekleşeceği tam olarak bilinemediğinden, bir başka deyişle belirsiz olduğundan bu tür karar verme problemlerinde belirsizlik altında karar verme söz konusu olacaktır.
Belirsizlik altında karar verme teknikleri genel olarak karar vericinin içinde bulunduğu psikolojik yapıyı yansıtacak şekilde hazırlanmış tekniklerdir.
Karar vericinin oluşturduğu strateji tablosundaki doğal durumların gerçekleşme şanslarına ilişkin olasılık değerleri tespit edilebilirse karar verici herhangi bir karar alternatifini uygulamaya koyduğunda ne kadarlık bir riski de göz önüne aldığını tespit edebilir. Doğal durumların olasılıklarının bilindiği karar problemlerinde karar verici risk altında karar vermek durumundadır.
Bazı durumlarda karar verici karar probleminde karşılaşabileceği bütün farklı durumları (senaryoları) bir grafik üzerinde görmek isteyebilir.
Bu amaç ile karar ağaçları oluşturulur. Karar ağaçlarının çizimleri kolay olmakla beraber, karar vericinin karar problemine ilişkin tüm detayları görmesine olanak tanıdığı için çok kullanışlıdır.
Ancak karar problemindeki karar alternatif sayısı ve doğal durum sayısının fazla olması durumunda karar ağaçları karmaşık bir yapıya da kolaylıkla sahip olabilir.
|
|
|
Davranış Bilimleri 2 Ders Notu |
Yazar: Editör - 04.06.2016, Saat:21:07 - Forum: İşletme Bölümü
- Yorum Yok
|
|
Davranış Bilimleri 2 Final 5. 6. 7. 8. Ünite Ders Notları ve Özetleri
En genel tanımıyla öğrenme, bireyde yaşantı sonucu ortaya çıkan oldukça kalıcı davranış değişikliğine verilen isimdir. Davranış, insanın etkinlikleridir. Davranışlar, reşeks ve içgüdü adını alarak doğuştan gelebilir veya sonradan kazanılır.
Öğrenme, bireyin davranış potansiyelini oluşturur. Performans ise organizmanın gerçekte ne yaptığına ilişkindir.
Performansı kalıtım ve çevre birlikte ortaya çıkarırlar. Bir başka ifadeyle doğuştan getirilmiş davranışlar ile sonradan kazanılmış yani öğrenilmiş davranışlar performansı belirler Davranış genellikle bir ihtiyaç nedeniyle ortaya çıkar.
İhtiyaç, organizmada eksik olan herhangi bir şeydir. Bunlar doğuştan gelmiş birincil ihtiyaçlar (yemek, içmek, barınmak, üremek gibi...) veya sonradan ortaya çıkmış yaşamsal önemi olmayan ikincil ihtiyaçlar (iyi giyinmek, beğenilmek, statü kazanmak gibi...) olarak ikiye ayrılır.
İhtiyaç düzeyi arttığında dürtü adını alır ve kendini hissettirir. Dürtü yükseldiğinde güdü adını alır ve bizi harekete geçirerek o ihtiyacı gidermeyi dener.
Güdülenmedeki değişiklikler aynı potansiyele sahip iki kişinin farklı performans vermesine yol açabilir. Performans, öğrenme ve güdülenmenin bir fonksiyonu olarak değerlendirilir.
Davranışçılar açık, somut ve gözlenebilen davranış ile ilgilenir. Bunun ardında karmaşık bir mekanizma aramaz ve davranışın çevreden öğrenilmiş uyarantepki bağlantılarından ibaret olduğunu savunurlar.
Davranışçılık akımı John B. Watson tarafından başlatılmış ve günümüze dek gelişimini sürdürmüştür. Davranışçı öğrenme kuramlarının ilki Ivan Pavlov’un Klasik Koşullanma kuramıdır.
Bunu Pavlov’un çalışmasından etkilenen Watson’nın kuramı izlemiştir. Klasik koşullanma, doğal bir uyarıcıya kendiliğinden ortaya çıkan bir tepkinin nötr bir çevresel uyarıcıya bağlanmasıdır.
Bundan sonra bu nötr uyarıcı koşullu uyarıcı adını alarak baştaki doğal ama artık koşullu tepki adını almış tepkiyi başlatacaktır. Guthrie’nin Bitişiklik İlkesi kuramına göre öğrenme “tek deneme”de tamamlanır.
Bu kuramın temel ilkesi zaman olarak yakın uyarıcıların öğrenildiği biçimindedir. Bir uyaran ve tepkinin bir defa bile yan yana gelmesi öğrenme için yeterlidir.
Thorndike’ın Deneme Yanılma Yoluyla Öğrenme Kuramında (Bağlaşımcılık) öğrenmenin denemeyanılma ile gerçekleştiği rapor edilmiştir.
Canlı, bir problem durumuyla karşılaştığında çevresindeki uyaranlara çeşitli tepkiler verir. Bunları sonuçlarına göre sınar ve uygun sonuç verenleri seçerek yeni uyarantepki bağları oluşturur.
Bu durum Thorndike’ın ünlü etki kanununda açıklanmış ve bir davranışı tatmin edici bir sonuç (ödül) izliyorsa o davranışın öğrenileceği söylenmiştir.
Skinner, Edimsel Koşullanma Kuramında Thorndike’a benzer biçimde davranışın sonunda çevrede ortaya çıkan değişikliğin bu tepkinin tekrarlanıp tekrarlanmayacağına karar vereceğini söylemiştir. Pekiştirici, klasik koşullanmanın aksine uyaranla değil tepkiyle bağ kurmuştur.
Köklerini geleneksel davranışçı yaklaşımdan almakla birlikte sosyal öğrenme kuramı doğrudan pekiştirmenin tüm öğrenmeleri açıklayamayacağı görüşündedir.
Bu yaklaşımın en önemli temsilcisi olan Bandura, gözlem ve taklit yoluyla davranışların öğrenildiğini savunmaktadır. Bu öğrenme kuramı klasik ve edimsel koşullanmadan farklıdır.
Bu kuramların her ikisinde de gözlenen davranışın çevredeki uyaran ya da sonuçlarla ilişkisi üzerinde durulur. Organizmanın iç yapısı dikkate alınmaz.
Bandura ise bitişiklik ve pekiştirmenin önemini kabul etmekle beraber canlının çevresindeki uyaranlara dikkat, bilgiyi hatırda tutma gibi iç süreçler aracılığı ile tepki verdiğini söylemiş ve toplumun davranışlarımızda büyük bir role sahip olduğunu vurgulamıştır.
Bu anlamda Bandura’nın davranışçı ve bilişsel kuramlar arasında bir geçiş oluşturduğunu kabul edebiliriz.
Davranışçı yaklaşımcılar, öğrenmede dış etkenlerin (bitişiklik, pekiştirme gibi) önemi üzerinde durmalarına karşın bilişsel yaklaşımcılar öğrenmenin “biliş” kelimesinin ifade ettiği bilme, anlama, kavrama, yargılama gibi iç etkenlerin kontrolünde gerçekleştiğini söylerler.
Bilişsel kuramların temelinde Gestalt yaklaşımı bulunmaktadır. Gestalt, “organize bir bütün” anlamına gelmektedir. Gestalt psikologları, duyu organlarının beyne bilgi unsurları getirdiğini, beynin bunları bir araya getirerek bir anlam yüklediğini öne sürmüşlerdir.
Bu akımın önemli temsilcilerinden Tolman, Gizil Öğrenme Kuramında canlının basit uyaran tepki bağlarını zihninde tutarak değil, çevrenin “bilişsel harita”sını zihninde oluşturarak öğrendiğini bildirmiştir.
Birey çevreyi amaç ve beklentileri doğrultusunda değerlendirir, “gizil” olarak öğrenir ve gerekiyorsa bir davranış sergiler.
Köhler, İçgörüsel Öğrenme kuramında canlı problemin temel noktalarına odaklanarak inceleme yapar, tahmine dayalı birkaç deneme yanılma davranışından sonra kısa bir düşünme dönemi geçirir ve ardından da içgörü yoluyla problemin çözümü gelir.
Bilgiyi İşleme Kuramında ise bireyin zihnine çevreden gelen uyarıcıların bireyin zihninde algılanarak anlamlı verilere dönüştürüldüğü, bu bilgilere göre bir tepki verildiği ya da bilginin sonradan kullanılmak üzere saklandığını öne sürülmüştür.
İnsan beyni çok gelişmiş bir bilgisayar olarak gelen verileri işlemden geçirmekte ve bu sürece göre tepki vermektedir. Bu görüş klasik koşullanmanın tam tersini savunmaktadır. Biliş kuramcılarına göre tüm davranışlar amaçlıdır.
Davranış, kişinin çevresini algılamasına ve amaçları doğrultusunda yorumlamasına bağlıdır. Bu nedenle aynı uyaran, bireyler tarafından farklı biçimlerde değerlendirilir ve farklı tepkilere neden olur.
Kişilik, yapısal olarak çok boyutlu ve dinamik bir kavrama işaret etmektedir. Gündelik hayatta herkesin üzerinde uzlaşabildiği bir anlama sahip olarak görünse de teorik açıdan çok çeşitli açıklamalara ve tanımlamalara sahiptir.
Bunun en temel nedeni ise kişiliğin doğrudan gözlenebilir veya ölçülebilir bir nitelik olmasından ziyade, kişinin sosyal ilişkilerinde, düşüncelerinde veya eylemlerinde cisimleşen bir nitelik olmasıdır. Bu nedenle kişilik, ancak varsayılan boyutları üzerinden tanımlanmaya ve ölçülmeye çalışılmaktadır.
Kavramın sahip olduğu bu dinamik yanı ise kavramın olası bir tanımı üzerindeki görüş birliğini azaltmaktadır.
Kişiliği çok boyutlu bir anlayışla ele alan ve yaygın olarak kullanılan çeşitli tanımlar söz konusudur: “Kişilik, bireyin kendine özgü olan, değişik durumlarda ve zaman içinde kalıcı olan duygu, düşünce ve davranış örüntüsüdür.” (Morgan, 2002).
Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir (Cüceloğlu, 1991).
Kişilik, bireye özel olan, onun “biricik” olmasını sağlayan özelliklerle, bireyi diğerlerinden ayıran farklı kılan “ayırıcı” özellikler kümesidir (Karakaş, 2010).
Yukarıda örneklendirilen kişilik tanımları değerlendirildiğinde, kavramın anlaşılması sürecinde üç temel boyutun öne çıktığı görülmektedir. Bunlar; “ayırt edicilik”, “tutarlılık” ve “ilişkisellik”dir. Kişiliğin gelişiminde etkili olan faktörler; yetenekler, aile ve sosyal etkilerdir.
Bir kişinin sahip olduğu yetenekler, söz konusu kişinin dikkatinin ve eylemlerinin belirli bir alana yönelmesini sağlayarak kişiliğin gelişimini etkilemektedir.
Aile ise kişilik kuramlarının da belirttiği üzere çocuğun eğitim, sosyalleşme, öğrenme ve model alma gibi pek çok süreci ilk kez yaşadığı bir ortamdır.
Bu bağlamda aile ortamı, anne baba ile olan ilişkiler ve aile içi eğitim, kişiliğin yapılanması ve gelişmesinde rol oynayan diğer bir faktörü oluşturur.
Kişinin içinde yaşağıdığı sosyokültürel bağlama gönderme yapan sosyal etkiler ise toplumsallaşma süreciyle birlikte kültürün, kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini betimlemektedir.
Bu ünitede dört temel kişilik kuramına yer verilmiştir: Psikanalitik Kuram, Kişisel Özellikler Kuramı, Sosyal Davranış Kuramı ve Fenomenolojik Yaklaşım.
Psikanalitik Kuram, bilinçaltının güdüleyici enerjisini, farklı içsel süreçler arasındaki çatışmaları ve bu çatışmaların davranışı oluşturma süreçlerini anlamaya yönelik felsefi bir yaklaşımdır.
Bilinç düzeyinde farkında olmadığımız bütün fikir, duygu ve düşüncelerimizi kapsayan bilinçaltı üzerinde odaklanan Freud’un fikirleri psikanalizin temelini oluşturur.
Sosyal Davranış Kuramı, kişilikte sonradan edinilen deneyimlerin, yani çevrenin etkisini vurgulayan geleneksel davranışçılığın görüşlerini genişletmiştir.
Sosyal öğrenme kuramı, davranışı sadece uyaran ve tepki bağlamında açıklanmasını yetersiz bulmuş ve davranışın ardında yatan tutumlar, düşünceler gibi içsel faktörleri vurgulamıştır. Kuramın temel varsayımını ise davranış-çevre-davranış etkileşimi oluşturmaktadır.
Kişisel Özellik Kuramı, bireylerin sahip olduğu kişilik özelliklerinin zaman içinde değişmez olduğunu ve çeşitli durumlar karşısında kararlılık gösterdiğini varsayan bu kuram, kişiliği ve insan davranışlarını açıklamaktan ziyade öngörmeye çalışmaktadır. Bu açıdan çeşitli kişilik özellikleri kategorilendirilerek kişilik tipleri oluşturulmaya çalışılmıştır.
Fenomenolojik Yaklaşımı diğer kişilik kuramlarından ayıran temel nokta, kişilerin kendi eylemlerinden büyük oranda sorumlu olduğunu varsaymasıdır. Bu kuram tarafından insan yaşamda seçenekleri olan, bunlar arasından kendine uyan seçimleri yapabilen, yaratıcı, kendini gerçekleştirmek için uğraş veren bir varlık olarak kabul edilmektedir.
Fenomenolojik yaklaşımın dayandığı kavramlarsa şu şekildedir: Kişisel sorumluluk, şimdi ve burada, bireyin fenomenolojisi ve kişisel gelişim. Her bir kişilik kuramı, kişiliğe dair kendi kavramsallaştırmaları doğrultusunda açıklamalar getirmiştir.
Buna göre psikanalitik kuram, kişiliğin temelini bilinç dışından ve cinsel güdü ile zihinin yapısal özellikleri arasındaki çatışmalardan hareketle açıklamaktadır. Sosyal Davranış kuramı ise kişiliği, çeşitli öğrenme süreçleri üzerinden ele almaktadır.
Bu görüşe göre kişilik, başkalarının davranışlarını taklit ve gözleme yoluyla öğrenilmiş davranışlar örüntüsü olarak tanımlanmaktadır. Kişisel özellikler yaklaşımı ise kişiliği, çeşitli kişilik özelliklerinden oluşan bir yapı olarak betimlemektedir.
Söz konusu bu kişilik özelliklerinin her birinin birer davranış eğilimini yansıttığı ve bireylerin bu kişilik özelliklerinin düzeyleri veya baskınlıkları açısından birbirinden farklılaştıkları varsayılmaktadır.
Bu noktada kişisel özellikler kuramı, diğer yaklaşımlardan ayrılarak kişilik özelliklerinin ölçülmesi üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.
Fenomenolojik yaklaşım ise kişiliği ele alırken durumun nesnel koşulları veya çocukluk güdüleri yerine bireyin şu anda ne olduğuna dair öznel görüşüne odaklanır. Kurama göre, kişilik ve davranışlar ancak bireyin içinde bulunduğu durumu nasıl anlamlandırdığının öğrenilmesiyle anlaşılır (Atkinson ve diğerleri,1995).
Ayrıca kişiliğin gelişmesi sürecinde ise bireyin sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirmesi önem taşımaktadır.
Stresin tanımlanması konusunda farklı bakış açıları vardır. Bu konuda organizmanın verdiği tepkileri temel alan yaklaşımlar, organizmanın stres altında verdiği tepkilere yoğunlaşmışlardır.
Başımıza gelen olaylar temel alınarak yapılan açıklamalar ise kişilerin başlarına gelen büyük yaşam olaylarının ve günlük sıkıntıların kişi üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Stres konusunda en fazla kabul gören yaklaşımlardan biri olan Transaksiyonel model ise stresi uyarıcının algılanması ile değil, onun zihinsel değerlendirilmesi ile ortaya çıkan bir durum olarak ele almaktadır.
Lazarus ve Folkman (1987) tarafından önerilen transaksiyonel modelde stres, kişi ve çevre arasındaki etkileşim bağlamında tanımlanmıştır.
Stresörü tanımlayan şey, kişinin ona ilişkin yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Bu değerlendir meler sırasında kişi önce stresörü tanımlar. Buna birincil değerlendirme denir.
Daha sonra stresle başa çıkmak için gerekli olan kaynakları değerlendirir. Buna da ikincil değerlendirme denir.
İkincil değerlendirme süreçleri özellikle başa çıkma stratejilerinin kullanımına rehberlik eder. Seçilen stratejinin ne olduğu bireyin psikolojik uyumu konusunda belirleyici olur.
Lazarus ve Folkman (1987), başa çıkma stratejileri konusunda problem odaklı ve duygu odaklı başa çıkma stratejilerini aktarmışlardır.
Problem odaklı başa çıkma stratejileri, çözüme yönelik alternatiflerin ortaya konulmasına ilişkinken duygu odaklı başa çıkma stratejileri hayal kurma, kaçınma, kendini suçlama gibi kişinin stresöre yönelik duygusunun değiştirilmesine ilişkindir.
Genellikle stresörün kontrol edilebilir olarak algılandığı durumlarda problem odaklı, kontrol edilemez olarak algılandığı durumlarda duygu odaklı stratejilerin kullanılması daha işlevseldir.
Dirençlilik, iyimserlik, ruminasyon ve savunma mekanizmaları kişi içi başa çıkma kaynakları, sosyal destek ise kişi dışı başa çıkma kaynağı olarak ele alınmaktadır.
Kobasa (1982) tarafından ortaya konulan dirençlilik, yaşamın anlamlı olduğu, geleceğimizi kendimizin seçeceği ve değişimin ilginç ve değerli olduğu düşüncelerini içeren bir kişilik özelliğidir.
Bu kişilik özelliğine sahip olan insanlar stres ve acıyı var oluşun normal bir özelliği, yaşamın bir parçası olarak görürler.
İyimserlik, önceleri iyi şeylerin olacağına inanmaya ve beklemeye yol açan ve daha az stresle ilişkili olan bir kişilik özelliği olarak tanımlanmıştır.
Daha sonra Seligman (2007), öğrenilmiş iyimserlik kavramını ortaya koymuş ve iyimserliği açıklama stili ile ilişkilendirmiştir.
İyimser insanlar başlarına gelen olumsuz olayları dışsal, geçici ve duruma özgü olarak açıklamaktadır. Dirençlilik ve iyimserlik, stresle başa çıkma konusunda olumlu etkiye sahip olan başa çıkma yöntemleriyken ruminasyonun, kişi üzerindeki etkisi olumsuzdur.
Ruminasyon; kalıcı, yineleyen, kişinin kendine odaklandığı bir durumdur ve kişi, problemlerin yarattığı olumsuz sonuçları, duyguları analiz ederek çok uzun zaman harcar ve defalarca aynı problemleri düşünmek kişiyi daha da olumsuz bir hâle getirir.
Savunma mekanizmaları ise diğer başa çıkma kaynakları gibi kişiyi olumsuzluktan ve stresten koruyan mekanizmalar olsa da araştırmacılara göre bilinçdışı olmaları, hiyeraşik olmaları, göreceli olarak kalıcı olmaları ve özellikle ilkel düzeydeki savunmaların psikopatoloji ile ilişkili olmaları onları diğer başa çıkma mekanizmalarından farklılaştırmaktadır.
Son olarak sosyal destek ise kişi dışı bir başa çıkma kaynağıdır.
Özellikle zor zamanlarda kişinin çevresinden destek almasının strese karşı koruyucu etki yaptığı bilinmektedir. Sosyal destek, maddi destek, değerlendirme desteği ve duygusal destek gibi çeşitli biçimlerde olabilir.
Maddi desteğe örmek olarak paraya ihtiyacı olan bir insana yardım etmek, zor durumda olan birine bakım sağlamak örnek verilebilir. Değerlendirme desteği, kişinin tehdit ve o tehditle başa çıkma konusundaki değerlendirmesini yeniden tanımlayabilmesine ve bu şekilde stresten daha az etkilenmesine yol açabilir.
Duygusal destek, kişinin benlik saygısını destekleyerek kendini değerli hissetmesini hem de kendini ait hissetmesine yol açar.
Çatışma kavramına ilişkin kişi içi, kişiler arası, gruplar arası, ülkeler arası olmak üzere çok çeşitlilikte tanımlar mevcuttur.
Bu ünitede kişi içi ve kişiler arası çatışma kavramı ele alınmaktadır. Kişi içi çatışma, kişinin zihnindeki bilişler arasında uyumsuzluk ya da tutarsızlık olduğunda yaşanır.
Bu çatışmalar yaklaşma-yaklaşma çatışması, yaklaşma-kaçınma çatışması ve kaçınma-kaçınma çatışmasıdır.
Bir insan, iki çekici alternatif içeren bir durumda birini seçmek durumunda kalırsa yaklaşma-yaklaşma çatışması yaşar.
Bir kişi hem olumlu hem de olumsuz özellikleri içeren tek bir durumla başa çıkmak durumunda kalıyorsa yaklaşma-kaçınma çatışması yaşayacaktır. kaçınma-kaçınma çatışması da iki alternatifin de eşit derecede olumsuz sonuçlarla ilişkili olma durumudur.
Kişiler arası çatışma, kişiler arası çatışma bir kişinin diğer kişiyi kendi çıkarlarına ters ya da çıkarlarını olumsuz etkileyen biri olarak algıladığında ortaya çıkan kişiler arası süreçtir.
Çatışmanın birey üzerinde yaratacağı stres aslında çatışmanın varlığından ya da çatışmanın ne konuda olduğundan ziyade kişinin onunla nasıl başa çıktığına bağlıdır.
Çatışma ile başa çıkma konusunda birçok model önerilmiştir. Burada bu modellerden Blake ve Mourton (1964) tarafından önerilmiş olan model aktarılmıştır.
Araştırmacılar, modellerinde iş birliği ve girişkenlik boyutlarını belirlemişler ve bu boyutların kombinasyonlarına bağlı olarak farklı çatışma ile başa çıkma biçimleri ortaya koymuştur.
İlk stil girişkenliğin yüksek ve işbirliğinin düşük olduğu rekabettir. Bu biçimi kullanan birey, kendi çıkar ve ihtiyaçlarını ön plana koyar. İkincisi yüksek düzeyde iş birliği ve girişkenliğin birlikte kullanılmasını içeren ortak çalışmadır. Oldukça zaman, enerji ve bağlılık gerektirir.
Kaçınma bir ya da iki taraf için düşük düzeyde iş birliği ve girişkenliği içerir. Zaman kazandırma ve çatışmayı sakinleştirme gibi avantajları vardır ancak uzun zaman kullanılması fonksiyonel değildir.
Uyum sağlama, iş birliğinin yüksek, girişkenliğin düşük olduğu stildir. Bu biçimde kişi diğer tarafın ilgi ve ihtiyaçlarını ön planda tutar.
Son olarak, uzlaşma, işbirliği ve girişkenliğin karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme ulaşmak için orta düzeyde kullanılmasıdır.
“Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir”
Tutum, gözlenebilen, ortaya konan bir davranış değil; davranışa hazırlayıcı bir eğilimdir. Ayrıca tutumlar, olayları incelemede ara değişken olarak kullanılabilirler.
Tutumlar, bireyin düşünce, duygu ve davranış eğilimlerini birbiriyle uyumlu kılması açısından işlevseldir.
Tutumlarda genel olarak birbiriyle uyum hâlinde bulunan üç faktör, yani tutum ögeleri vardır: Bilişsel, davranışsal, duygusal öge.
Tutumların çoğunun yaşamın erken dönemlerinde, tutum objesiyle olan kişisel yaşantılardan kaynağını aldığı ileri sürülmektedir.
Doğrudan deneyimler yoluyla edinilebileceği gibi tutumlar pekiştirme, taklit, sosyal öğrenme ile de oluşmaktadır.
Tutum-davranış ilişkisini açıklamaya yönelik gerçekleştirilen çalışmalarda davranışı açıklamak için tutumların anlaşılmasının tek başına yeterli olmadığı, bu doğrudan ilişki yerine başka bir etkenin tutum ile olan karşılıklı etkileşimini göz ardı etmemek gerektiği konusunda ortak bir görüş ortaya çıkmıştır.
Tutumların ölçümü doğrudan veya dolaylı ölçümler ile yapılmaktadır. Doğrudan tutum ölçümünde Thurstone, Likert, Guttman ve Duygusal Anlam ölçekleri kullanılmaktadır.
Başlıca dolaylı tutum ölçüm teknikleri ise davranışları gözlemlemek, hazır bilgiden yararlanmaktır.
Ayrıca insanların mekanı nasıl kullandıklarını gözlemleyerek tutumları hakkında dolaylı yoldan fikir sahibi olunabilmektedir.
Hakkında az bilgi sahibi olunan gruplara yönelik tutum geliştirmek için başkalarından duyarak, okuyarak edinilen bilgileri bir araya getirerek o grup hakkında kısa yoldan bir fikir sahibi olmayı sağlayan kalıp yargılar olumsuz olduğu gibi olumlu da olabilmektedir. Kalıp yargıların bir sonucu da ayrımcılıktır.
Ön yargı, tutumken ayrımcılık bir davranıştır ve bütün bir grup insana ya da bir grubun tek tek üyelerine karşı yöneltilmiş haksız eylem ya da eylemlerdir.
|
|
|
Avukatlık ve Noterlik Hukuku Ders Notu |
Yazar: Editör - 04.06.2016, Saat:21:03 - Forum: Adalet Bölümü
- Yorum Yok
|
|
Avukatlık ve Noterlik Hukuku Final 6. 7. 8. 9. 10. Ünite Ders Notları ve Özetleri
Noterliğin tanımını yapmak
Noterlik esas olarak 18 Ocak 1972’de kabul edilen, 5 fiubat 1972 yılında Resmi Gazetede yayınlanan 1512 Sayılı Noterlik Kanunu’nda tanımlanmış ve düzenlenmiştir.
Noterlik Kanunu’nun 1 inci maddesinde, “Noterlik bir kamu hizmetidir” denilerek Noterliğin kamusal yönü ortaya konulmuştur. Kanun 1 maddesinin ikinci cümlesinde noterlerin görevlerinin genel çerçevesini çizmektedir.
Kanun 1 maddesinin ikinci cümlesinde “Noterler, hukuki güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirir ve kanunlarla verilen başka görevleri yaparlar.” tanımı yer almaktadır.
Noter hukuki güvenliği sağlamak ve hukuki anlaşmazlıkların doğumunu önlemek amacıyla kamusal yetki kullanan serbest meslek erbabıdır.
Noterliğin kuruluşu ve yetki çevresini açıklamak
Noterlik Kanunu’nun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına göre; “Her asliye ve münferit sulh mahkemesinin bulunduğu yerde, o mahkemenin yargı çevresindeki noterlik işlerini görmeye yetkili olmak üzere bir noterlik kurulur.” Noterlik kurulması Adalet Bakanlığı’nın yetkisindedir.
Bakanlığın farklı zamanlarda çıkardığı genelgelere göre, bir noterlik işleminin herhangi bir yer noterliğinde yapılabilmesi için, işlemin taraşarından en az birinin ilgili noterliğin yetki çevresi içinde oturması veya işyerinin bulunması ya da işlemin aynı sınırlar içinde yapılacak bir işe ait olması gerekmektedir.
Noterliğin hukuki niteliğini açıklamak
Noter bir kamu hizmetini yerine getirir.
Bir hizmetin kamu hizmeti sayılması için hizmetin kamuya yönelmiş olduğunun siyasal organlarca kabul edilmesi yani diğer bir ifadeyle kamuya yararlı olması ve kamu kuruluşlarınca veya ilgili kamu kurumunca denetlenen özel kişilerce ifa edilmesi gerekir.
Noterler, mesleki faaliyetlerini, tüzel kişiliği haiz kamu kurumu niteliğinde mesleki kuruluşlar olan Noterler Birliğinin denetim ve gözetimi altında sürdürürler.
Noterlik mesleği bir serbest meslektir. Serbest meslek sermayeden ziyade şahsi emeğe, bilimsel ve mesleki bilgiye ve uzmanlığa dayanan, ticari özellik taşımayan, serbest meslek erbabının iş yaptırana tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılan faaliyet olarak tanımlanabilir. Ancak, noterliğin sıradan bir serbest meslek olduğunu söylemek de doğru olmaz.
Çünkü noterler her ne kadar serbest meslek olarak kabul edilseler de istedikleri yerde iş göremez, istedikleri ücret iş yapamaz, ücrette pazarlık edemez, kendilerine ait ücretten indirimde bulunamaz ve reklâm yapamazlar.
Noterlerin gerek mesleki gerek ise özel hayatlarına ilişkin ciddi sınırlamalar getirilmiştir.
Noterliğe kabul ve giriş koşullarını açıklamak
Noterliğe giriş ve kabul koşulları şunlardır;
• Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak
• 21 yaşını bitirmiş ve 40 yaşını doldurmamış olmak,
• Türk hukuk fakültelerinin birinden mezun olmak veya yabancı bir memleket hukuk fakültesinden mezun olup da, Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak.
• Kesinleşmiş bir kararla yüz kızartıcı bir suçtan veya ağır hapsi gerektiren bir cürümden mutlak olarak yahut kasti bir cürümden bir sene veya daha fazla hapis cezası ile hüküm giymiş olmamak,
• Devlet memurluğuna atanmaya engel bir mahkûmiyeti bulunmamak,
• Kesinleşmiş bir ceza veya disiplin kararı sonucunda hâkim, savcı, memur yahut avukat olmak niteliğini kaybetmiş bulunmamak,
• Noterlik mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olmamak,
• Noterlikle ve noter stajyerliği ile birleşemeyen bir işle uğraşmamak,
• Mahkeme kararı ile kısıtlanmış olmamak,
• İflas etmiş ise itibarı iade edilmiş olmak, (Hileli ve taksirli müşisler itibarları iade edilmiş olsa bile kabul olunmazlar).
• Hakkında aciz vesikası verilmiş ise bunu kaldırmış bulunmak.
• Noterlik görevini devamlı ve gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca malul olmamak,
• Staj yapılacak yerde ikametgâhı bulunmak
Noterlik Dairesinin yapısı ve faaliyetlerini açıklamak
Noterliğin sürekli faaliyet gösterdiği ve noter çalışma makamı ile servisler, bekleme ve arşiv bölümlerinden oluşan noterlik dairesi, resmi daire sayılır.
Noterlik dairesi aşağıdaki dört bölümden oluşur: Noter Çalışma Makamı; Servisler Bölümü; Bekleme Bölümü ve Arşiv Bölümü.
Noterlik dairesinde Yevmiye Defteri, Emanet Defteri, Tescil Defteri, Muvazene Defteri, Değerli Kâğıt Defteri, Teftiş Defteri ve benzeri defterler bulunur. Noterlik dairesinde çalışan temel görevli noter ve varsa stajyerdir. Bunun yanında noterlik personeli de noterlik dairesi çalışanlarının önemli bir kesimini oluşturur.
Noterlik Kanunu’nun 42 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince, noterin emri altında noterlik dairesinde çalışan katip ve hizmetlilere noterlik personeli adı verilir.
Noter Odalarının yapısı ve işleyişini belirlemek
Noter odaları, Türkiye Noterler Birliği’nin mahalli organlarıdırlar. Noter odalarının, kuruluş amaçları ve kanunda belirtilenler dışında faaliyet göstermesi yasaktır.
Her noter bölgesi içindeki noter odasına kayıt olmaya mecburdur. En az üç veya daha fazla noterlik bulunan belediye sınırları içinde bir noter odası kurulur.
Noter odaları; başkan, yönetim kurulu ve genel kuruldan meydana gelir.
Noter odalarının görevleri genel olarak şunlardır:
• Noterlik mesleğinin gelişmesi için gereken tedbirleri almak,
• Noterlere kâtip, kâtip adayı ve hizmetliler arasındaki hizmetle ilgili anlaşmazlıkları, ilgililerden birinin başvurması üzerine çözümlemeye çalışmak,
• Açılacak noterliklerin yerinin tespitinde ve mevcut bir noterliğin yerinin değiştirilmesinde Adalet Bakanlığına düşüncesini bildirmek,
• Noterlik dairesinin iç düzeninin yönetmelik hükümlerine uygunluğunu temin etmek için yardımlarda bulunmak,
• Ölen noterin mirasçılarının haklarını korumak bakımından noterlik dairesinin devir ve tesellümünde gereken tedbirlere başvurmak,
• Türkiye Noterler Birliği Kongresine delege göndermek,
• Türkiye Noterler Birliğinin vereceği görevleri yapmak,
• Kanunlarla verilmiş diğer görevleri yapmak.
Türkiye Noterler Birliği tüzel kişiliği haiz kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olup, merkezi Ankara’dadır (NK. m. 163,I).
Noterler, birliğin tabii üyeleridir. Yaş tahdidi nedeniyle meslekten ayrılan noterler, birliğin fahri üyesi olurlar. Birlik Protokol kurallarına uygun olarak resmi törenlere katılır.
Türkiye Noterler Birliği’nin görevleri şunlardır:
• Meslektaşlar arasında birlik ve yardımlaşmayı sağlamak
• Mesleğin gelişmesi için kitap ve dergi yayınlamak, konferanslar düzenlemek, milletlerarası toplantılara katılmak ve sair gerekli çalışmalarda bulunmak
• Noter kâtiplerini yetiştirmek için kurslar açmak
• Noterliği ilgilendiren konularda görüşünü yetkili mercilere kendiliğinden veya istek üzerinden bildirmek
• Uyulması zorunlu meslek kurallarına tespit ve tavsiye etmek
• Noter ve kâtiplerine, yönetmelikte gösterilecek belirli bir süre ve tutarda borç para vermek
• Üyelerinin ev sahibi olmaları, çocuklarının tahsillerini iyi şartlarla yapabilmeleri ve sair sosyal hizmetlerden yararlanmaları konularında tedbirler almak
• Her adli yılın açılmasından evvel kendi çalışmaları ve mesleki ihtiyaçları hakkında Adalet Bakanlığı’na rapor vermek
• Noterliklere ait evrakın korunması ve saklanması için ortak tedbirler almak
• Birliğin taşınır ve taşınmaz mallar ile paralarını Birlik amaçlarına uygun şekilde yönetmek ve işletmek
• Noterlerle katip ve hizmetliler arasında yapılacak sözleşmeler için tek tip sözleşme örneği hazırlamak
• Noterlik işlemlerinin Noterlik Kanunu’na uygun şekilde yapılmasını sağlamak,
• Noterlerin genel menfaatlerini ve mesleğin ahlak, düzen ve geleneklerini korumak
• Noter odalarını üye sayısı ve faaliyeti göz önünde tutulmak suretiyle noter odalarına Birlikçe verilecek ödenek miktarını ve ödeme şeklini belirlemek
• Kanunlarla verilmiş diğer görevleri yapmak
Noterlerin genel olarak yapacağı işlemleri açıklamak
Noterlik Kanunu’nun 60 ıncı maddesine göre noterlerin genel olarak yapacakları işler şunlardır:
• Yapılması kanunla başka bir makam, merci veya şahsa verilmemiş olan her nevi hukuki işlemleri düzenlemek,
• Kanunlarda resmi olarak yapılmaları emredilen ve mercileri belirtilmemiş olan bütün hukuki muameleleri bu kanun hükümlerine göre yapmak,
• Gayrimenkul satış vadi sözleşmesi yapmak,
• Bu kanuna uygun olarak dışarıda yazılıp getirilen kâğıtların üzerindeki imza, mühür veya herhangi bir işareti veya tarihi onaylamak,
• Bu kanun hükümlerine göre yapılan işlemlerin dairede kalan asıl veya örneklerinden veya getirilen kâğıtlardan örnek çıkarıp vermek,
• Belgeleri bir dilden diğer dile veya bir yazıdan başka bir yazıya çevirmek,
• Protesto, ihbarname ve ihtarname göndermek,
• Kanunen tescili gereken işlemleri tescil etmek,
• Bu ve diğer kanunlara verilmiş sair işleri yapmak.
Noterlerin özel olarak yapabileceği işlemleri sıralamak
Noterlik Kanunu’na göre (m.61) noterlerin özel olarak yapacağı işler şunlardır:
• Tespit İşleri,
• Emanet İşleri,
• Resmi Vasiyetname Düzenlemek,
• Ölüme Bağlı Tasarruşarla İlgili İşler,
• Tebligat İşleri
Noterin düzenleme veya onaylama yoluyla senet yapma yetkisini açıklamak
Noterlik Kanunu’nun 84 üncü maddesine göre, düzenleme yoluyla senet bir tutanak şeklinde yapılır ve bu tutanak kanundaki hususları kapsar.
Söz konusu tutanakta ayrıca, noterin ilgiliyi tanıyıp tanımadığı, tanımıyorsa ilgilinin kişiliği hakkında hangi yoldan kanaat sahibi olduğunu gösterir kayıtların, noterin böyle bir kanaate ulaşamaması ve buna rağmen işlemin yapılmasının istenmesi halinde keyfiyet ve kimliğin tespiti için getirilen ispat vasıtasının da bulunması gerekir (NK.m.85).
Düzenlenen tutanak, ilgilinin gerçek isteği hakkındaki beyanı yazıldıktan sonra, okuması için kendisine verilir. İlgili, tutanağı okur, içindekiler isteğine uygunsa, bu husus da yazıldıktan sonra tutanağın altını imzalar (NK.m.86).
Noter işlemlerinde onaylama yolu, noterlik dışında düzenlenerek getirilen işlemlerde işlemin altındaki imzanın onaylanmasına ilişkindir.
Burada, hukuki işlemlerin altındaki imzanın onaylanması, imzayı atan şahsa ait olduğunun bir şerhle belgelendirilmesi şeklinde yapılır (NK.m.90,I). Onaylanan imzanın noter huzurunda atılmış olması gerekmez.
Dışarıda atılmış olmakla birlikte ilgili tarafından kendisine ait olduğu kabul edilen imzaların da onaylanması mümkündür (NK.m.91). Bu tür senetlerde yalnızca onaylanan imza ve tarihin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir (NK.m.82, III; MK.m.7).
Noter işlemlerinin hükümleri ve hukuki sonuçlarını açıklamak. Noterlik Kanunu hükümlerine göre yapılan bütün işlemler, hangi şekilde yapılmış olduklarına bakılmaksızın resmi sayılırlar (NK.m.82,I).
Noterler tarafından düzenleme yoluyla senet şeklinde yapılmış olan hukuki işlemler, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidirler (NK.m.82,II).
Buna karşılık, onaylama yoluyla senet şeklindeki noter işlemlerindeki imza onaylaması, onaylanan imzanın ilgiliye ait olduğunu belgelendirme niteliğinde olup, hukuki işlemin içindekileri kapsamaz.
Bu nedenle söz konusu işlemlerde imza ve tarih, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerlidir. Bunların dışında kalan diğer şekillerde yapılmış olan noterlik işlemleri ise, aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir
Noterlerin haklarını açıklamak
Noterlerin haklarını başlıca iki kategoride incelemek mümkündür. Bunlardan ilki Ücret Hakkı’dır.
Noterler, Noterlik Kanunu ve Ücret Tarifesindeki esaslara göre, hizmet alana kişilerden ücret almaktadırlar.
Noterin gelirlerini sıralamak gerekirse; Ücret Gelirleri, Noter Hissesi Geliri, Ortak Cari Hesap Geliri sıralanabilir. Noterin haklarından ikincisi İzin Hakkı’dır.
Noterlik Kanununa göre, noterlik hizmeti altı aydan on yıla kadar (on yıl dâhil) olan noterlerin otuz gün, daha fazla hizmeti olan noterlerin ise kırk gün yıllık izin süreleri vardır. Söz konusu bu sürelere gidiş ve dönüş süreleri de dahildir (NK.m.57,I,c. 12).
Noterlerin yıllık izinlerini vermeye yetkili makam ise Adalet Bakanlığı’dır (NK.m.57,I,c.3). Noterlerin bu normal yıllık izinlerinin yanında bir de mazeret izinleri söz konusudur.
Noterlik Kanunu’nun 47 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, haklı bir engeli bulunmak şartıyla noterlere, noterliğin bulunduğu yer cumhuriyet savcısı tarafından, gidiş ve dönüş dâhil olmak ve on günü geçmemek üzere, mazeret izni verilebilir.
Bir yıl içinde bu şekilde alınan izinler toplamı yirmi günü aştığı takdirde aşan süre yıllık izinden düşülür. İzin hakkının bir yönünü de Hastalık İstirahatı oluşturur. Noterlerden hizmet süreleri beş yıla kadar (beş yıl dâhil) olanlar üç aya kadar hastalık istirahatı kullanabilirler.
Hizmet süreleri beş yıldan on yıla kadar (on yıl dâhil) olan noterler altı aya kadar hastalık istirahatı kullanabilirler. Hizmet süreleri on yıldan daha fazla olan noterler ise bir yıla kadar hastalık istirahatı alabilirler (NK.m.59,I/1,2,3).
Noterlerin genel nitelikli yükümlülüklerini sıralamak
Noterin genel nitelikli yükümlülükleri şunlardır;
• Noterlik görevi ile birleşmeyen ve noterlerin yasaklı olduğu işleri yapmamak,
• Çalışma saatlerine uymak,
• Tatilde iş yapmamak,
• Emredici hükümlere uymak,
• Meslek sırrını saklamak,
• Evrak ve defterlerin gizliliğine uymak,
• Yaş tahdidine uymak.
Noter işlemlerinden yasaklılığın ne anlama geldiğini açıklamak
Noter işlemlerinden yasaklılık noterin bazı işlere katılmasının yasaklanması anlamına gelmektedir. Bunlar Noterlik Kanunu’nun 76 ıncı maddesinde belirtmiştir.
• Noterin kendisi bizzat ilgili ise veya bir ilgili onunun vekili olarak hareket ediyorsa,
• Aralarında evlilik birliği kalmamış olsa bile ilgililerden birinin karı veya kocası ise,
• İlgililerden biri ile aralarında sıhrî dahi olsa usul veya füru yahut kan kısımlığından üçüncü sıhrî hısımlıkta ikinci derecede (buy dereceler dahil) civar hısımlığı veyahut da evlat edinme ilişkisi varsa,
• İlgililerden biri noterin katip ve hizmetlisi ise,
• İlgililerden biri aralarında 2, 3 ve 4 üncü bentlerde yazılı kişiler bulunan bir şahsın vekili olarak hareket ediyorsa,
• Noterlik işlemi kendi yararına veya aralarında 2,3 ve 4 üncü bentlerde yazılı kişiler bulunan bir kimse yararına bir tasarrufu kapsıyorsa bu durumlar şahsında tecelli eden noter, tanık, tercüman veya bilirkişi o işleme katılamaz.
Noterin faaliyetinden doğan yükümlülüklerini açıklamak
Noterin faaliyetlerinden doğan yükümlülüklerini şu şekilde sıralamak mümkündür.
• Yemin etmek,
• Teminat Yatırmak,
• İmza ve mühür örneklerini göndermek,
• Harç ve vergi toplamak,
• Vergi dairesine bildirimde bulunmak,
• Bölge Çalışma ve Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirimde bulunmak,
• SGK’ya tabi olmak.
Noterlerin denetiminin nasıl gerçekleştirildiğini anlatmak
Noterlik Kanunu’nun 121. maddesindeki “Noterlikler, Adalet Bakanlığının ve Türkiye Noterler Birliğinin gözetim ve denetimi altındadır” düzenlemesiyle denetim ve gözetim makamlarını belirlemiştir.
Noterlerin Kanunu’nun 122 inci maddesinde ise noterlerin yıllık denetimlerini düzenlenmiştir. Noterlik Kanunu’nun 121 inci maddesi gereğince, noterlikler Adalet Bakanlığının gözetim ve denetimi altındadırlar.
Adalet Bakanlığı, bu gözetim ve denetimini adalet müfettişleri ve noterliğin bağlı bulunduğu asliye mahkemesinin cumhuriyet savcılığı eliyle yapar (NK.m.122,IIII).
Adalet Bakanlığı’nın cumhuriyet savcıları eliyle yaptığı denetim devamlı olup, yılda en az bir defa yerine getirilmesi gerekir (NK.m.122,I). Bu denetim olağan yıllık denetim olarak kabul edilmektedir.
Adalet Bakanlığı’nın adalet müfettişleri eliyle yapacağı denetim ile Türkiye Noterler Birliği’nin denetiminin zamanı ise, denetim mercilerinin takdirine bırakılmıştır. Bu merciler, durumun gereğine göre takdir ve tespit ettikleri zamanlarda noterlikleri denetlerler. (NKY.m.83,I). Bu denetim genellikle olağanüstü hallerde başvurulan bir yoldur.
Noterlik Kanunu’nun 121 inci maddesi gereğince, noterlikler aynı zamanda Türkiye Noterler Birliği’nin de gözetim ve denetimi altındadırlar.
Türkiye Noterler Birliği gözetim yetkisini ve denetimini Birlik ve noter odalarının başkan veya üyeleri arasından yetkili kılacağı kimseler ya da denetleme kurulu eliyle yerine getirir (NK.m.122,IV).
Noterlerin sorumluluğunun kapsamını ifade etmek
Noterlerin sorumlulukları hukuki ve cezai sorumluluk olmak üzere iki şekilde ortaya çıkmaktadır.
Hukuki sorumluluk noterlerin işlemlerinden dolayı zarar görenlere karşı zararı tazminini esas alırken, cezai sorumluluk ise noter işlemlerinde karşılaşılan hukuksuzluğu ceza boyutunu da içermesi halinde uygulanacak yaptırım ve yöntemi belirler.
Noterlik Kanunu’nun 151 inci maddesinin birinci fıkrası, noterlerin, geçici yetkili noter yardımcılarının, kâtiplerin ve kâtip adaylarının noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarından görev alan noterlerin ise ayrıca bu görevleri sırasında veya görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı, eylemlerinin niteliğine göre Türk Ceza Kanunu’nun Devlet memurlarına ait hükümleri uyarınca cezalandırılmalarını öngörmektedir.
Noterlerin hukuki ve cezai sorumlulukları yanında disiplin sorumluluklarına da değinilebilir.
Noterlik Kanununda, noterlere disiplin cezası verilmesini gerektiren durumlar genel ifadelerle bu kanunun 125 inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre;
• Mesleğin vakar ve onuruna aykırı eylem ve
hareketlerde bulunmak,
• Görevi yapmamak veya kusurlu olarak yapmak,
• Görevin gerektirdiği güveni sarsıcı hareketlerde bulunmak disiplin cezaı uygulanmasını gerektiren haller arasında yer alır
|
|
|
Medeni Hukuku 2 Doping Bilgiler |
Yazar: Editör - 03.06.2016, Saat:21:23 - Forum: Adalet Bölümü
- Yorumlar (1)
|
|
Medeni hukuk 2 tekrar(Alıntıdır)
Geri alma hakkı, sebebin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır.
Bağışlama türleri;
-Bağışlama sözü verme
-Elden bağışlama
-Koşula bağlı bağışlama
-Mükellefiyete bağlı bağışlama
-Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama
-Bağışlayana dönme koşullu bağışlamalardır.
Sözleşme akdedilirken taraflarca belirlenen ya da belirlenebilir görünen miktara semen (bedel) denir.
Atipik sözleşmeler üç gruba ayrılır. Bunlar;
-Karma sözleşmeler
-Bileşik sözleşmeler
-Kendine özgü sözleşmelerdir.
Kendisine önerilen, gereği gibi ifayı haklı bir sebep bulunmaksızın reddeden alacaklının durumuna, alacağın temerrüdü denir.
Hukuka aykırılık sebepleri, genel sebep ve özel sebep olmak üzere iki gruba ayrılır.
Haksız fiilin öğeleri şunlardır:
-Davranış
-Hukuka aykırılık
-Zarar
-Nedensellik bağı
-Kusur
Haksız fiilden doğan zararın, zararı verene tazmin ettirilmesine hukuki sorumluluk denir.
Her iki tarafında anlaşarak irade ve açıklamaları arasında bilinçli olarak uygunsuzluk yaratmalarına Muvazaa denir.
Açık artırmada, kişinin rakibini kızdırmak için, aslında almayı istemediği tablo için yüksek fiyat önermesi zihnî kayıttır.
Hukuksal işlemin kanunun öngördüğü geçerlilik öğelerinin kanunun öngördüğü nitelikte olmaması haline Kesin Hükümsüzlük (Butlan) denir.
Hukuksal işlemin kurucu öğelerinde eksiklik varsa hukuksal işlem yokluk yaptırımına tabi tutulur. Bu şekilde işlem, hukuken hiç doğmamış sayılır.
Hukuksal işlemin öğelerinin eksikliğinde kullanılan yaptırımlar şunlardır:
-Yokluk
-Kesin hükümsüzlük (Butlan)
-İptal
-Eksiklik
|
|
|
|
|
Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
|