Maliyet Yönetimi Final Ders Notu |
Yazar: Editör - 12.05.2018, Saat:00:00 - Forum: İşletme Bölümü
- Yorum Yok
|
|
MALİYET YÖNETiMi 5. ÜNiTE (MALİYETLERiN KONTROLÜ VE STANDART MALiYETLER YOLUYLA SAPMA ANALiZi)
SAPMA: Maliyet yönetiminde standart maliyetler ile fiili sonuçlar karşılaştırılarak, fiili sonuçların planlanandan farklılık gösterip göstermediği kontrol edilir. Önceden belirlenen miktara (veya süreye) ya da fiyata (veya ücrete) göre ortaya çıkan herhangi bir farklılık sapma olarak tanımlanır.
STANDARTMA MALiYETLERiN KONTROL AMACIYLA KULLANILMASI: • Önceden belirlenmiş veya standart performans düzeyi • Fiili performans düzeyi • Standart ile fiili performansın karşılaştırılması yoluyla sapmaların (farkların) belirlenmesi.
STANDART MALiYET SiSTEMiNiN AMAÇLARI:
· Üretim maliyetlerini kontrol altında tutmak
· Üretim maliyetleri düşürmek,
· Maliyet farklarını belirleyerek işletmede maliyet bilincini oluşturmak,
· Maliyet sapması işlemlerini basitleştirmek,
· Performans değerlemesi yapmak,
· Mamul ve hizmetlerin satış fiyatlarını saptamak.
• Standart maliyetler genellikle dönem başında uzmanlar tarafından belirlenir. • Belirlenen standartlar ile dönem içinde gerçekleşen (fiili) sonuçlar karşılaştırılır. Standartlar — GerçekleŞenler SAPMA
STANDARTLARIN BELiRLENMESi : - istatiksel tekniklerden ve endüstri mühendisliği yöntemlerinden yararlanılır.
Ø Standartların belirlenmesi işletmede bir ekip işidir.
Ø Maliyet (yönetim) muhasebecisi,Satın alma uzmanı, Endüstri mühendisi, Uretim yöneticisi, insan kaynakları yöneticisi
STANDARTLARIN BELiRLENMESi: • DiMM Standartlarının Belirlenmesi • Direkt işçilik Standartlarının Belirlenmesi •Değişken GÜG Sapmalarının Belirlenmesi •Sabit GÜG Sapmalarının Belirlenmesi • Gözden Geçirme • Onay
STANDARTLARIN SINIFLANDIRILMASI: 1- iDEAL STANDARTLAR 2-UYGULANABiLiR STANDARTLAR
iDEAL STANDARTLAR: En iyi koşullar altında üretimin yapıldığı varsayımına dayanır. Günümüzde az sayıda işletme ideal standartları ölçü olarak kullanmaktadır. Kontrol sisteminde bu yaklaşım kullanıldığında, standartlardan sapmaların çok fazla anlamı kalmamaktadır. Çünkü, bu durumda kabul edilebilir normal verimsizlik unsurlarını da içermesidir. (makinelerin bozulmadığı, malzemelerin zamanında geldiği ve kalifiye işçilerin çalıştığı)
UYGULANABiLiR STANDARTLAR: Sıkı olmakla birlikte, başarılabilir standartlar olarak tanımlanır. Standartlar oluşturulurken; normal çalıŞma koŞulları gözönünde bulundurularak üretimin yapıldığı varsayımına dayanır. Bu sapmalar; normalin dışındaki farklılıklardan oluştuğundan, verimsizliklerin ortaya çıkarılmasında yöneticilerin dikkatini çeker. (elektrik kesintileri; işçilerin hastalandığı, işi yavaşlattığı; malzemenin bozuk olabileceğini kabul eder)
6. ÜNiTE YATIRIM MERKEZLERiNiN BAŞARISINI ÖLÇME VE TRANSFER FiYATLAMASI
Yatırımın Getiri Oranı; Yöneticilere giderler, brüt kâr oranı ve satış hacminin kontrolü yanında faaliyet varlıklarına yapılan yatırımı da kontrol etmeye olanak sağlamaktır. Ürünün kar marjı ile varlık devir hızını birlikte ele alarak ölçer.
YGO=Kar Marjı x Varlık Devir Hızı--Kar Marjı=Vergi Sonrası Net Kar/Net SatıŞlar--Varlık Devir Hızı=Net Satışlar/OrtaIama Varlıklar
Örnek: Yatırımın Getiri Oranı; (Net Kar- 200.000.- TL) (Satışlar 5.000.000.- TL) (Ortalama Varlıklar 1.250.000.- TL) [Kar Marjı-200.OOO/5.OOO 000=0,04] - [ Varlık Devir Hızı-5.OOO.OOO/1.250.OOO =4] - [YGO= 0,04 x 4=%16]
Artık Gelir: • Yatırım merkezi yöneticisinin başarısını ölçmede artık gelir yöntemi ile amaç, artık gelir tutarının maksimum yapılmasıdır.
Ekonomik Katma Değer (EVA) • EVA, artık gelire benzer. • Artık gelirden farkı; sadece kârı ve sermayeyi hesaplama şeklindedir.
·EVA=VERGi SONRASI FAALiYET KARI-[AOSMx(TOPLAM VARLIKLAR-DÖNER BORÇLAR)]
·BORCUN VERGi SONRASI MALiYETi = FAiZ ORANI x (1- VERGi ORANI)
Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti(AOSM) Her bir kaynağın (Öz kaynak veya yabancı kaynak) toplam kaynaklara oranı ile kendi maliyetlerinin çarpımları toplamıdır.
Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti(AOSM): %12 faiz oranı üzerinden elde edilen 2.000.000 liralık bir uzun vadeli bo vergi sonrası maliyeti (%20 vergi oranı varsayımı altında) %12 x (I — vergi oranı) ilişkisinden 0,12 x (1-0,20) dan %9,6 olacaktır. Aynı işletmenin
48.000.000 liralık öz kaynağının olduğunu ve öz kaynak maliyeti ise %25 'dir.
Ekonomik Katma Değer (EVA) • (AOSM, %24,384)-(Vergi sonrası kar, 13.600.000.- TL)-( • Toplam varlıklar, 60.000.000.- TL)-( Cari borçlar, 10.000.000.- TL) ise EVA;
EVA=VERGi SONRASI FAALiYET KARI-[AOSMx(TOPLAM VARLIKLAR-DÖNER BORÇLAR)]
EVA=13.600.000-[0.24384x(60.000.000-10.000.000)] = 13.600.000-12.192.000 = 1.408.000 Sonucun (+) çıkması yatırım merkezi
yöneticisinin başarılığı olduğu şeklinde yorumlanacaktır.
-Dengeli Ölçüm Kartı Tekniği: Başarı ölçümünde finansal ve finansal olmayan ölçütlerin dengeli bir biçimde kullanılması gerekmekte. -
-Bu amaçla;
·içsel ve dışsal başarı faktörlerinin tanımlanması
·Kritik başarı faktörlerinin belirlenmesi
·Kritik faktörlerin her biri için performans ölçüleri ve hedeflerin belirlenmesi
·Hedeflerin tüm işletmeye yayılması
·Sonuçların ölçülmesi ve raporlanması gerekmektedir.
Stratejilerin uygulanmasına 4 ENGEL; Vizyon engeli urun hedefinin ve stratejisinin onları uygulamakla sorumlu çalışanlar tarafindan yeterince anlaşılmamış olması (çalışanların sadece %5 î kurum stratejisini anlıyor) • Operasyonel engel bütçeleme, yatırım planlaması gibi yönetim sistemlerinin uzun vadeli stratejik yaklaşımlar ve öğrenme odaklı olmaması (işletmelerin %40 'l bütçelerini kurum stratejileri ile ilişkilendiriyor) • Yönetim engeli üst yönetimin zamanını günlük sorunları çözmek için kullanıp stratejik düşünceye yeterince eğilmemesi (yöneticilerin %85 strateji ile ilgili konulara bir ayda bir saatten daha az vakit ayırıyorlar) • insan engeli insan kaynakları yönetim ve teşvik sistemlerinin strateji ile bağlan kurulmamış olması
ÜNiTE 7 – KARAR ALMA SÜRECiNDE GEÇERLi MALiYETLERiN KULLANILMASI
KARAR: Bir amaca ulaşabilmek için varolan olanak ve koşullara göre çeşitli olası eylemlere ilişkin amaçlar ve araçlar arasından en uygun olanını seçmektir.
KARAR ALMA SÜRECi ADIMLARI; -Problemin tanımlanması -Alternatif davranış şekillerinin belirlenmesi -Alternatiflerin değerIendirilmesi -En iyi alternatifin seçilmesi -Seçilen alternatifin uygulanması -Karar sonuçlarının kontrol edilmesi
STRATEJiK PLANLAMA KARARLARI iLE iLiiKiLER
Stratejik Planlama: Uzun dönemli amaçların belirlenmesi ve bu amaçlara ulaşmak için planların hazırlanması Stratejik Planlama Kararları ile: Değişen koşullara uyum sağlanması, kaliteli ürünlerin üretilmesi, rekabet üstünlüğü sağlamak amaçlanmaktadır.
Stratejik Kararlar; üst yönetimi ilgilendirmektedir. Kritik etkiye sahip, karmaşık, tekrarlanmayan, uzun dönemli ve geniş etki alanına sahiptir
YÖNETSEL KONTROL KARARLARI iLE iLiiKiLER;
Yönetsel kontrol kararları: işletme faaliyetlerinin kontrolü için temel yapıyı oluşturan kararlardır.
Yönetsel kontrol kararları stratejik kararlara uygun olmalı ve faaliyetsel kontrol kurallarına kılavuzluk etmelidir. Yönetsel kontrol kararları; işletme faaliyetlerine ilişkin programların, standartların, bütçelerin ve değişik kontrol aktivitelerinin düzenlenmesini gerektirmektedir.
FAALiYETSEL KONTROL KARARLARI iLE iLiiKiLER; Faaliyetsel kontrol kararları: Teknik faaliyetler üzerinde yoğunlaşan, alt düzey yöneticilerin aldığı kararlardır. Bireysel işlere ve projelere uygulanmaktadır.
Faaliyetsel kontrol kararları. hammadde kullanımını azaltma işgücü verimliliğini artırmak, ekonomik sipariş miktarlarının v yeniden sipariş verme düzeylerinin belirlenmesi vb kararlardır.
Karar Seçeneklerinin Değerlendirilmesi -Üretim veya Satın alma -Bölüm Kurma veya Dışarıdan Hizmet Satın alma -Fiyat Artırma veya Ucuz Malzeme Kullanımı
Geçerli Maliyetler -Geleceğe iliŞkin Olma: Tarihi maliyetler geçmişteki kararların bir sonucudur. Bu yüzden gelecekte alınacak kararlar için geçerli değildir. -Alternatifler Arasında Farklılıklar Gösterme: Kararı belirleyecek alternatifler arasında maliye açısından bir farklılık olmalıdır. Maliyet geleceğe yönelik ise ve alternatifler arasında maliyet farklılığı yaratıyorsa bu maliyet Geçerli Maliyettir.
Ek Maliyet Bir seçeneğin seçilmesi durumunda, seçilmeyen seçeneklerle arasındaki maliyet farkı veya toplam maliyetteki artışı ifade eder. iki alternatifle ilgili geleceğe yönelik gelirler arasındaki fark da EK GELiR olarak adlandırılır.
Fırsat Maliyeti(Alternatif Maliyet) Seçeneklerden birinin seçilmesi durumunda, vazgeçilen seçeneğin sağlayacağı faydanın net tutarıdır. Muhasebeleştirilmez ancak karar alma sürecinde önemli bir yeri vardır.
BatmıŞ Maliyetler(Batık Maliyetler)
-Alınan kararlardan etkilenmeyen, dolayısıyla karar alma sürecinde gözönünde bulundurulma gerekmeyen maliyetlerdir.
-Muhasebeleştirilmez ancak karar alma sürecinde önemli bir yeri vardır.
-Geçerli maliyet niteliğini taşmayan maliyetler Batmış Maliyet niteliğindedir.
[img=666x13]file:///C:/Users/alide/AppData/Local/Temp/msohtmlclip1/01/clip_image002.gif[/img]-Sabit maliyetler genellikle batmış maliyet niteliğindedir. -Değişken maliyetler de batmış maliyet olabilir.
-Üretimin arttırılmasına ilişkin bir kararda; sabit maliyetler batmış, değişken maliyetler ise ek maliyet kabul edilmektedir.
-Tam kapasitede çalıştığı halde talebi karşılanamayan bir işletmede, satış fiyatının arttırılması kararı, faaliyet hacminde herhangi herhangi bir değişikliğe yol açmıyorsa, böyle bir kararda hem sabit hem de değişken maliyetler batmış maliyet olarak değerIendirilir.
-Daha önce satın alınmış bir makinenin maliyeti batmış bir maliyet olduğu gibi, bu makineye ait amortismanlarda batmış maliyet olarak değerIendirilir. (Tarihi maliyetler)
FiYATLAMA AMAÇLAR: işletmeler belirli bir mamul için fiyatlarım belirlerken; • Cari kârın en çoklanmaşı, • Hedef kâr (yatırımın kârlılık oranı), • Pazar payı (pazara derinliğine girme) • Satış gelirlerinin en çoklanması, • Pazarın kaymağını alma.
Fiyatlama Kararını Etkileyen Çıkar Grupları : Aracı kuruluşlar, Rakipler, Üretim faktörleri sahipleri, Devlet, işletmenin diğer bölüm yöneticileri Fiyatlama Kararım Etkileyen Faktörler : Maliyetler, Rakipler, Müşteriler
Fiyatlama Sürecinde Gözönünde Bulundurulması Gereken Faktörler -Mamul, hizmet ya da malın üretim ve satın alma maliyeti, Mamul, hizmet ya da mala olan talep, -Rekabet durumu, -Hedeflenen pazar payı, -Pazarın kaymağını alma ya da pazara derinliğine girme stratejisi, -Pazarlama karmasının diğer unsurları.
Fiyatlama Yöntemleri -Olağan Ürünlerin Fiyatlandırılması -Tam Maliyete Göre Fiyatlama -Değişken Maliyete Göre Fiyatlama -Maliyet Temeline Uygulanacak Yüzdelerin Tespiti ve Uygulanması -Belirlenen Fiyatların Pazar Koşullarının Ayarlanması -Yeni Ürünlerin Fiyatlandırılması -Pazarın Kaymağını Almaya Yönelik Fiyatlandırma Stratejileri -Hedef Maliyetler ve Ürün Fiyatlandırılması
8. ÜNiTE – STRATEJiK MALiYET YÖNETiMi
Stratejik Maliyet Yönetimine iliŞkin Temel Kavramlar
Stratejik Konumlandırma: işletmeler için rekabet üstünlüğü yaratma ve bunu sürdürme çabasıdır
Rekabet üstünlüğü rakiplerle ile aynı düzeyde ya da onlardan daha düşük maliyetle onlarla aynı ya da daha yüksek düzeyde müşteri değeri yaratmaktır. MüŞteri değeri "müşterinin elde ettiği fayda" ile "müşterinin katlandığı maliyet" arasındaki farktır.
Toplam ürün müşterinin satın aldığı üründen elde ettiği görünen ya da görünmeyen faydaların bütünüdür.
MüŞterinin katlandığı maliyet + ürünü satın alma ve tedarik maliyeti + kullanmayı öğrenme maliyetleri + ürünü kullanıma ve bakım maliyeti + elden çıkarma gibi "satınalma sonrası” maliyetlerini içermektedir.
Rekabet üstünlüğünü sağlayabilmek için müŞteri değerinin artırılması, uygun ve doğru bir stratejinin seçimine sıkı sıkıya bağlıdır.
-Maliyet Liderliği Stratejisi -Ürün Farklılaştırma Stratejisi -Odaklanma stratejisi
Maliyet Liderliği Stratejisi Amaç, rakiplerden daha düşük maliyetle, rakiplerle aynı ya da daha yüksek değeri müşteriye sunmaktır. DüŞük maliyet stratejisi müşteri memnuniyetini maksimize ederek müşteri memnuniyetini artırmaktadır. kurulum ücretinin alınmaması, garanti süresinin arttırılması, satış sonrası ürün güncellemeleri yapması...
FarklılaŞma Stratejisi Amaç, müşterinin elde ettiği faydayı artırarak müşteri değerini artırmayı amaçlamaktadır.
-ürün ya da hizmetlerde çeşitli düzenlemeler yapılarak, onu normalden farklı görünen ya da görünmeyen niteliklerinin desteklenmesi ile gerçekleştirilebilir. Yaratılacak bu farklılıklar fonksiyonel, estetik ya da biçimsel olabilir.. mesela, kuruyemiş üreten bir işletmenin paketlerini kilitli açma-kapama yapması.
Odaklanma Stratejisi Amaç, rekabet için bir pazar ya da müşteri segmenti seçilmesi ya da belirli bir segmente öne verilmesidir.
-Cazip görünen müşterileri ya da pazarları seçmek -Firmanın rakiplerinden üstün olduğu segmentleri seçmek -Müşteriler ve coğrafi bölgeler gibi tüm segmentlerin aynı özelliklere sahip olmadığım varsayar.
STRATEJiK MALiYET YÖNETiMiNE iLiiKiN TEMEL KAVRAMLAR
Stratejik Konumlandırma işletmeler için rekabet üstünlüğü yaratma ve bunu sürdürme çabasıdır.
Endüstriyel Değer Zinciri Temel hammadde ve kaynaklarının kullanılmasından, niha ürünlerin tamamlanmasına ve nihai müşteriler tarafından tüketilmesine kadar değer yaratan faaliyetlerin birbiriyle bağlantılı bütünüdür.
DEĞER ZiNCiRi ANALiZi Bir firmanın stratejik konumunu güçlendirme hedefiyle iç ve dış bağlantılarınıı tanımlanması ve bunlardan faydalanılmasıdır.
iç Bağlantıların Kurulması=iç Değer Zinciri iç değer zincirinde üretimden önceki ve sonraki faaliyetler tanımlanmalı ve bunların bağlantılan kurularak bunlardan faydalanılmalıdır.
DıŞ Bağlantıların Kurulması=DıŞ Değer Zinciri Tedarikçi Bağlantıların Kurulması işletme içi değer zinciri söz konusu olmasının yanında işletmenin çevresi ile olan bağlantıları da söz konusudur. Dış bağlantıları kurarak, bu bağlantılan yöneterek firmanın ve diğer paydaşların sağladığı fayda da artış sağlamaktır. Bu aşamada özellikle Toplam Kalite Yönetimi öne çıkmaktadır.
tedarikçi değerIendirme ve seçimleri; •ürün kalitesi, 'zamanında teslim, •güvenilirlik, •sürekli gelişim ve 'bütünsel ilişkiler gibi faktörlere dayanmaktadır.
MüŞteri Bağlantıların Kurulması Müşteriler de, tedarikçiler gibi işletmenin stratejik odağında yer almaktadır. -Pazar segmentini (bölümü) seçmek, -Mamul satış fiyatını belirlemek, -Dağıtım kanallarını belirlemek,
Faaliyet temelli tedarikçi maliyetlemesi
-DARI işletmesi, A ve B tedarikçileri ile çalışmaktadır. •DARI işletmesi, bu tedarikçilerden MI ve M2 hammaddeleri talep etmektedir.
-A; iki hammaddeyi B'ye göre daha ucuz vermektedir. B; hammaddeleri zamanında ve hasarsız teslim etmektedir
-işletmenin faaliyetleri; Yeniden iŞleme / Sevk Etme
Ürün YaŞam Seyri Maliyet Yönetimi Bir ürünün üretilme kararının alınmasından piyasadan çekilene kadar ki yaşadığı süreci ifade eder.
Pazarlama yaklaŞımı -Pazara giriş, -Büyüme -Olgunluk -Düşüş (pazardan çekilme)
Üretim yaklaŞımı -Araştırma faaliyetleri,- Planlama faaliyetleri, -Tasarım faaliyetleri -Test faaliyetleri -Üretim faaliyetleri -Lojistik faaliyetleri
Tüketim yaklaŞımı -Satınalma faaliyetleri, -Operasyonel faaliyetler -Bakım Onarım faaliyetleri -Piyasadan çekilme Fiyat=Elde edilme maliyet ( satın alma , işletme ,bakım ve piyasadan çekilme maliyetleri)
Maliyetlerin Azaltılması Pazarlama, üretim ve tüketim yaklaşımlarının her üçü de ürün ve hizmet faydalı üreticilerine olabilecek görüşler sunar. Aslında üreticiler bu üçünden herhangi bir görüşü önemsememe lüksüne sahip değildir.
Stratejik maliyet yönetimini bütünleyen yaklaŞımlar: •Hedef Maliyetleme •Ürün Yaşam Seyri Maliyet Sistemi
•Transfer Fiyatlaması •Kıyaslama (Benchmarking) •Kaizen Maliyetleme •Faaliyet Temelli Maliyetleme ve Bütçeleme
•Tam Zamanında Üretim Sistemi •Çevre Maliyetleri •Toplam Kalite Maliyetleri •Entelektüel Sermaye •Dengeli Puan Kartı
|
|
|
Kent Sosyolojisi Final Ders Notu |
Yazar: Editör - 11.05.2018, Saat:23:26 - Forum: Sosyoloji Bölümü
- Yorum Yok
|
|
Paylaşan arkadşımızın emeğine sağlık.
KENT SOSYOLOJİSİ FİNAL
ÜNİTE 7 OSMANLI KENTLERİ VE KENTLEŞME
1. Osmanlının şehirleri fethettikten sonra yaptıkları imar faaliyetleri 15. Yüzyılın çağdaş kaynaklarından Âşık paşazade ya da Neşri tarihinden takip edilebilmektedir.
2. Şenlendirme: şehirlerin imarı, ihyası(canlandırma), abat edilmesi, nüfus iskân edilmesi, huzur ve güvenliğinin sağlanması ve iaşesinin temini gibi şehircilik ve şehirleşme faaliyetlerinin tümünü birden ifade etmektir.
3. Eğer şehir barış ile fethedilirse İslam hukukuna ve Osmanlı uygulamasına göre şehir halkının canına ve malına dokunulmazdı. Mevcut Gayrimüslim şehir halkının güvenle şehirde yaşaması için tek şart cizye(baş) vergisi
vermesiydi. Fethedilen şehrin halkı kendi mülklerinde oturmaya devam eder fetih sonrası gelen göçmenler yeni yeni mahalleler kurarak şehrin imarına girişirler. Eğer bir şehrin fethi savaşla oldu ise fetihten sonra o şehrin halkının esir alınması ve mallarına el konulması kanuni bir haktı. İstanbul’un fethi buna örnektir. Bu durum esir olan halkın fidyesini ödeyerek hürriyet kazanmasına engel değildir.
4. Şehir fetihlerinden sonra toplumda ve şehirlerde toplumsal dini bağlar; asabiye, mahallelilik, kom- şuluk, cemaatler gibi değerlerden üzerinden kurulmuş ve yaşatılmıştır.
5. Osmanlılar ilk kanunnamelerden sonra mükerrer kanunlar yapmışlar ve böylece hem şehrin tarihsel bağlamlarını hem de dönemin hukuki uygulamalarını dikkate alarak güncellemelere gitmişlerdir.
6. Tahrir defterleri o şehrin yapısı topografik (yerleşim yeri) sosyal yapısı, iktisadi durumu gibi konular hakkında bilgi verir.
7. Tahrir, avarız, cizye, nüfus defterleri, temettuat sayımları şehirler ve köylerin nüfus, mülkiyet, üretim ve vergi verilerini toplamaya yarar.
8. Osmanlı idari bölümlemesi eyalet, sancak, nahiye, köylerden oluşmaktadır.
9. Adaleti sağlamak için kaza ve sancaklardan oluşan şehirlerde kadı, müftü ve mahkemede görevli muhzır ve kâtip gibi görevliler mevcuttu. Aynı şehirlerin ölçeklerine göre şehir kethüdası, mimar başı, su yolcu gibi görevlilerle vakıf,
tekke ve loncaların kendilerine mahsus birçok görevlisi de bulunmaktaydı.
10. Kadılar, Osmanlı şehirlerinde sadece hukuki işlere bakmazlar, şehrin gündelik yaşamını ve alt yapısını takip ederler, kurumların ve iktisadi hayatın adaletle, güvenle ve süreklilik çerçevesinde bir verimlilikle çalışmasını sağlar, şehri idare ederlerdi.
11. Şeriyye sicilleri kadıların tuttuğu yirmi binden fazla defterdir.
12. Subaşı vb. statüdeki görevliler asayişi, eminler muhtesipler iktisadi mali işleri, kethüdalar esnaf örgütlerini, imamlar ve diğer din görevlileri mahalleleri ve cemaatleri, mütevelliler vakıfları sevk ve idare ederlerdi. Tüm bu idari görevlerin ve yürütmenin denetleyicisi ve herhangi bir anlaşmazlıkta karar merci kadı ve mahkemesiydi.
13. Tevarüs: Çok yönlü süreklilik, miras devamlılık demektir.
14. Osmanlı Şehirlerinde Süreklilik: 1) Osmanlıların İslam ve Türklükten kaynaklı ilke ve adetleri kendi idari süreçlerinde devam ettirmeleridir. Fetih yöntemleri, yapılan tahrirler ve idari icraatlar bu sürekliliğin unsurları olarak görülmelidir.
2) Fethedilen şehirlerin var olan örf ve adetlerine yönelik hassasiyet ve bunları Osmanlı sistemini adapte etme uğraşısı ile ortaya çıkan sürekliliktir. 3) Şehrin mimari unsurlarının ve yapılı çevrenin yakılıp yıkılması yerine olabildiğince tamir edilerek ve yenilenerek kullanılmasıdır. Yeni imar faaliyetleriyle olduğu kadar var olan eser ve yapıların yüzyıllarca korunup işlevsel hale getirilmesi şehirle bütünleşme yoluyla Osmanlı şehirlerinde sürekliliğin sağlanmasıdır.
15. 1900’lü yıllara kadar Müslümanlarla diğer din mensupları arasındaki oran % 60 a, % 40 ya da % 50 ye % 50 gibi bir oranla sürdü.
16. “Getto” denilen sadece bir gruba mahsus bölgeler hiçbir Osmanlı şehrinde gözükmemektedir. Oysa Avrupa şehirlerinin pek çoğunda özellikle Yahudiler için Getto denilen mahalleler söz konusudur.
17. Çok kültürlülüğün sonucu olarak mimari, ticaret, gündelik yaşam ve yeme içmeye kadar çok farklı alanlarda benzeri tavır alış özellikleri gösterirler.
18. Şehirdeki işlevlerin idaresi ve altyapı hizmetlerinin inşası ve sürdürülebilir kılınması anlamındaki bu kendi kendini yönetme ikame etme ilkesi Osmanlı şehirlerinin pek çoğunda izleri görülebilecek bir ilkedir.
19. Osmanlı şehirleri 15000 nüfustan küçük 15000- 80000 ve 80000 üstü nüfusa sahip şehirler olarak tasnif edilebilir.
20. 1700’lü yıllar esas alındığında ticaret ağları üzerinde bulunan Sofya, Ankara, Erzurum gibi şehirler ile şehzade şehirleri olarak bilinen Manisa, Amasya ve Trabzon 15000’in altında nüfusa sahip şehirlerdir.
21. Liman şehirleri olan Selanik ve İzmir ile Osmanlıların eski başkentleri olan Bursa ve Edirne gibi şehirler 15000 den fazla ama 50000 den az nüfusa maliktir.
22. 80000-100000 nüfustan fazla büyüklüğe sahip şehirler ise Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyübi, Fatımi ve Memlukler gibi büyük devlet yapılarına payitahtlık yapan Şam, Kahire, Bağdat ve büyük ticaret şehri Halep’tir.
23. 1700’lerden sonra daha hızlı büyümüşlerse de Anadolu ve Rumeli coğrafyasında 100000’i aşan bir şehir vücuda gelmemiştir. Bu açıdan İstanbul tektir.
24. Külliye içinde ibadethaneler, eğitim kurumları, yeme içme alanları, sağlık birimleri, konaklama mekânları, mezarlıklar, hamamlar, çarşılar, su kaynakları ve yollar gibi pek çok birim ve alt yapı hizmeti bir araya getirilerek bir yerleşim bölgesinin ihtiyacı olan unsurlar sağlanmış olur.
25. Mahalleler: Ticari ilişkilerin, gündelik yaşamın, dinin, kültür ve kimliğin de dokunduğu mekânlardır.Mahallelerde 50 hane( 200-300 kişi), 50 kadar bina bulunurdu.
26. Evlerin yapısı ve kullanım biçimi Osmanlı şehirleri açısından içe dönük olarak avlulu ve genelde iki kat olarak inşa edilen evler mahremiyetin, kadın erkek ilişkilerinin komşuluk bağlarının ve toplumsal sorumluluğun önemli
yansımalarını içinde barındıran yapılardır. Evlerin yapımını ilgili loncalar üstlenir.
27. Sultanın beratıyla atanan imamlar din görevinin yanında mahallede olan bitenden devlete karşı sorumludur.
28. Bedesten kıymetli madeni ve tekstil ürünlerinin alınıp satıldığı şehirdeki sayısı bir ya da ikiyi geçmeyen mimari biçimleri hanlardan oldukça farklı üstü açık olmayan kâgir korunaklı güvenli mekânlardır.
29. Hanlar, bedestenin etrafında şehrin gündelik tüketim malzemelerinin toptan alınıp satıldığı ipek, pirinç, tuz gibi çeşitli ürünlere göre özelleşen üstü açık ticaret ve konaklama birimleridir.
30. Çarşılar ise bedesten ile hanlar arasında çanakçılar, kalaycılar, demirciler, yorgancılar, bakırcılar gibi pek çok dükkânın bir arada olduğu ve şehrin gündelik ihtiyaçlarını karşılayan perakende sektörünün bulunduğu alanlardır.
31. Osmanlı şehirlerinin iki merkezi öğesi olan iskân mahalleri ile ticari alanların ilişkisi Osmanlı şehirleri için üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
32. Çarşıdaki bazı dükkânlar kişilerin özel mülkü olsa da genel olarak bedesten, han, arasta, çarşılarda bulunan dükkânların mülkiyetinin tamamının vakıflara ait olduğunu söylemek mümkündür.
33. Çok işlevli yapısı ile vakıflar Osmanlı şehirciliğinin kilit mekanizmalarından biridir. Belli bir menkul ya da gayrimenkul malın kamusal fayda lehine kişisel mülkiyetten çıkarılıp tüzel kişiliğe dönüştürülmesi olan vakfetme süreci öncelikle bir hayır işi olarak görülmelidir.
34. Vakfın önemi: 1) Mülkiyet açısından bir şehir merkezinde olması dolayısıyla değerlenen mülklerin vakıf aracılığıyla kamusallaştırılarak menfaatlerinin tekrar şehirliye dönmesi sağlanmakta ve şehrin birçok alt üst yapı hizmetleri bu gelirlerle karşılanmaktadır. 2) Çok farklı düzeylerde sosyo-ekonomik statüye sahip bireylerin az ya da çok değerli
mallarını vakfederek şehir hayatına katılması sağlanmakta ve böylece o şehre dair bir kent bilincinin sorumluluğunun gelişmesi temin edilmektedir.
35. Vakıf yöneticileri vakfın varlıklarını en iyi şekilde değerlendirmek için birçok ticari faaliyet yapmaktadır. Elde edilen gelirlerle vakfın şartları yerine getirilmekte ve vakıf mallarının bakım ve tamirleri yapılmaktadır. Şehirdeki kamusal yapılar atıl kalmamakta yapı ve işlev olarak zamanın ihtiyaçlarına göre yenilenmekte ve güncellenmektedir.
36. Osmanlı şehirleri, fetihle birlikte “ Osmanlı-Pax- Ottamana” içerisine dahil oldukları için bazı sınır şehirleri hariç , güvenlik endişesine sahip değillerdi.
37. İaşe (beslenme) sistemini çözen Osmanlı iktisadi sisteminin iki temel başarısından 1)malların ye- rinde üretim ve tüketimi ile artık ürünlerin diğer kazalara ve İstanbul’a iletildiği kaza sistemini kurabilmiş olmasıdır.2) İktisadi
faaliyetleri yürüten aktörlerin yani esnaf ve zanaatkârın hammaddenin temininden ürünlerin üretilme ve satılma usul miktar ve standartlarını belirleyen lonca sisteminin verimliliğidir.
38. Devlet ile esnaf arasında aracılık ve kefillik de üstlenen loncalar vergilerin toplanması ve çarşıdaki ürün fiyatlarının tespiti ve kontrolü hususunda çok hassastırlar. Osmanlı şehirlerinin kendi kendini idame ettirme becerisinin önemli bir ayağı da bu şekilde esnaf ve loncaların yardımı ile olmuştur.
39. İlk Osmanlı medresesi Orhaniye Medresesidir. Medreseler ileri eğitim kurumları olarak bütün bir kente ve hatta başka şehirlerden gelen ilim taliplerine hizmet etmişlerdir. Tıpkı külliyeler, çarşılar, Cuma camileri ve tekkeler gibi medreseler de şehir içi ve şehirlerarası etkileşimi sağlayan kurumlardır.
40. Tekkelerin işlevleri; ibadet ve barınma (zaviye, dergâh, asi tane, han kâh ya da tekkelerde yapılırdı.) sanat merkezleri.
41. Osmanlıların fetihten sonra şehirlere iskân sürecinde ve şehrin İslami ilke ve ahlak kurallarına adapte edilmesinde ya da genel olarak geçiş dönemlerinde tekke ve dervişlerin rolü önemlidir.
42. Tekkeler, çok geniş coğrafyalara yayılan tarikatların şehirlerdeki manevi ve mekânsal uzantıları ol- duğu için Osmanlı şehirlerini de mensup oldukları Tarikatlar ve tekkelerle irtibatlandırmaktaydı.
43. Şehrin kenarlarında bina edilen dergâhların bulundukları bölge için güvenlik sağlayıcı unsur olarak ortaya çıkmaları ve zamanla yerleşim alanına dönüşmesi ve gelip geçici insanlar için konaklama mekânı olmaları Osmanlı şehirleşmesi için önemlidir.
44. Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik tüm Osmanlı coğrafyasının dillerini, kültürlerini hiç yabancılık çekmeden anlattığı eserinin adı SEYAHATNAME.
ÜNİTE 8 TÜRKİYE’ DE TARIMIN DÖNÜŞÜM SÜREÇLERİ
45. Azalan marjinal fayda ilkesi tüketicinin bir maldan belirli bir dönemde kullandığı miktarları arttıkça toplam fayda-
sının artacağı ancak kullanılan her ilave birim malın sağladığı ek faydanın bir önceki birimin sağladığından daha düşük olması anlamına gelir.
46. Gizli işsizlik herhangi bir iktisadi faaliyet kolunda bir miktar işgücünün o faaliyet kolundan çekilmesi durumunda toplam çıktı düzeyinde herhangi bir değişiklik olmaması durumudur.
47. Tarihsel süreçte beş farklı sosyo ekonomik örgütlenme biçimi var olmuştur. Bunlar; ilkel kolektif ta- rım, feodal tarım, aile tipi tarım-köylü tarımı- küçük meta üretimi, kapitalist tarım ve sosyalist tarımdır.
48. Küçük üreticilik ölçeği ne olursa olsun bir miktar toprağa ve üretim araçları mülkiyetine sahip olup, öncelikli hedefi bu mülkiyet sahipliğini kullanarak kendisinin ve ailesinin yeniden üretimini gerçekleştirmek olan ve geçim için zorunlu biçimde ücret gelirine bağlı bulunmayan üretici kategorisidir.
49. Tarımda kapitalist tarzda örgütlenen işletmeler kar amaçlı olarak organize olurlar ve ücretli emek gücü istihdam ederek üretim ve pazarlamayı gerçekleştirir. Diğer tarımsal örgütlenmelerden farklı olarak kapitalist tarımsal
işletmelerde toprak mülkiyetine sahip olmak gibi bir zorunluluk yoktur.
50. Kapitalizm ile küçük meta üretimi arasındaki ilişkiyi öne çıkartan düşünür KAUTSKY.
51. Lenin ,artan meta üretimi koşullarını ve köylülüğün farklılaşmasını temel alarak değişim ilişkilerini inceler.Evrimci bir dönüşüm ve farklılaşmayı formüle ederek ilerici bir tarımsal gelişim çözümlemesi önerir.
52. Lenin, küçük meta üretimi ve kapitalizm arasında gelişmeci ilişkinin varlığına karşı çıkar.
53. Chayanov, geniş kapitalist ekonomi ile bağlantılı uzun dönemli bir gelişim ve sınıfsal oluşumu dışlayan bir köylülük kuramı ileri sürer.
54. Gibbon ve Neocosmos , hane emeğinin kapitalizm tarafından sömürülmediği, fakat kadın ve çocuk emeğinin hane içinde sömürüldüğünü ileri sürerler.
55. Friedman, küçük meta üretiminin kapitalizmin içindeki özgüllüğüne odaklanır. O’na göre küçük meta üretiminde aile önemlidir.
56. Köylü yolu: Küçük meta üreticilerinin mülkiyetleri haricinde kiraladıkları ilave topraklar üzerin- de tamamen kar amaçlı pazara dönük üretimde uzmanlaşmaları ve üretimlerini kapitalist tarzda organize etmeye başlamalarıdır.
57. Küçük meta üreticilerinin piyasaya bağlanmaları sonucu kendi yeniden üretim koşulları tehdit altı- na girer. Bu tehdit sonucunda iki alternatif ortaya çıkar: ilki, küçük meta üreticileri ya toprak mülkiyetini kısmen veya tamamen
kaybederek sektör dışına yönelmek durumunda kalırlar. İkinci alternatif tarımda kalıp büyük toprak sahibi kişilerle kiracılık ve ortakçılık gibi üretim ilişkilerine girerek ya da ücret karşılığı çalışarak geçimlerini sağlamaya çabalamak biçiminde ortaya çıkar. İkinci durum tarımda bir mülksüzleşme durumunu da beraberinde getirebilir.
58. 1923-1950 dönemi, Osmanlı mirasından devralınan üretici yapıları üzerinden restorasyon çabaları olarak tanımlanabilir.
59. Çift hane sistemi Osmanlı mali ve iktisadi sistemi uyarınca bir köylü ailesinin bir çift öküzle işleyerek geçimini
sağlayabileceği büyüklükteki toprak üzerindeki tasarruf hakkını gösterir bir sistemdir. Tasarruf hakkı karşılığında
köylü aileleri devlete vermekle yükümlü oldukları vergileri ödedikleri müddetçe toprağı babadan oğula geçer biçimde işlemeye devam ederler.
60. Aile tipi ve feodal yapıdaki işletmelerin ortak özelliği verim düzeylerinin düşük ve piyasayla bütünleşmelerinin kısıtlı oluşudur.
61. Erken cumhuriyet döneminde izlenen tarım politikalarının amaç ve ilkelerini belirleyen etkenler: 1) Cumhuriyetin benimsediği dünya görüşü (bu görüşten kaynaklanan iki ilke “halkçılık” ve “pozitivist bilimcilik” yaklaşımlarını temel almıştır. )2) 1929 yılında yaşanan Büyük Dünya Ekonomik Bunalımı sebebiyle Türkiye’nin değiştirmek zorunda kaldığı kalkınma stratejisi 3) Türkiye’de tarım kesiminin yapısından kaynaklanan amaç ve ilkelerden oluşmuştur.
62. ***Ekonomisi mevcut şartlarda tamamen tarıma dayalı bir ülkede Tek Parti Hükümetinin halkçı yaklaşımı uyarınca siyasi açıdan köylü kitlelerinin desteğini sağlamaya yönelik en radikal hamlesi 1925’te Osmanlı geleneksel toprak vergisi olan aşar’ın kaldırılması olmuştur.
63. *** 11 Ekim 1920 tarihinde çıkarılan bir yasa ile başlatılan ve her köylü ailesine istediği gibi tasarruf etmek üzere iki hektar orman alanı temlik eden uygulama Lozan Antlaşmasının ardından terkedilmiştir. Toprak dağıtımı
uygulamalarında tercih bütünüyle hazineye ait toprakların topraksız veya az topraklı köylülere dağıtılması biçiminde yürütülmüş ve toprak üzerindeki mülkiyet ilişkilerine dokunulmamıştır. Bu nedenle toprak dağıtımı reform niteliği
taşımaz ve tarımsal yapıyı değiştirir nitelikte değildir.
64. Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan politikalar 1929 ekonomik bunalımı ile sekteye uğramıştır. Devlet planlı
sanayileşme kapsamında üç başlık altında toplanabilecek mekanizmalar devreye sokmuştur. 1) Buğday başta olmak üzere hububata kamu kuruluşlarının doğrudan piyasalara girerek destekleme alımı gerçekleştirmeleri 2) Tarımsal hammaddeleri işleyen sanayilerin büyük ölçüde devlete ait olması sayesinde piyasaya devlet işletmelerinin egemen
olmaları. 3) Hükümetin denetimindeki tarım satış kooperatiflerinin ihraç fiyatı ile çiftçinin eline geçen fiyat arasındaki marj üzerinde etkili olabilmeleri.( Bu üç mekanizmanın işlerlik kazanmasıyla tarım sektörünün sanayi karşısındaki ticaret hadleri 1929-1934 yılları arasında % 25 düşmüştür.)
65. 1939 yılında başlayan “yüzde 25 kuralı” olarak bilinen her üreticiden 50 tona kadar ki hububat üretiminin %25 ‘inin saptanan sabit fiyatlardan devlete teslim etmesi zorunluluğu ile 1943’te belli başlı tüm ürünler için konulan toprak mahsulleri vergisi, üreticiler üzerinde önemli bir maliyet yükü getirmiştir. Savaş ekonomisine bağlı uygulamalar 1945 yılında kaldırılmıştır.
66. % 25 kuralı her üreticiden 50 tona kadar ki hububat üretiminin % 25’inin saptanan sabit fiyatlardan devlete teslim etmesi zorunluluğudur. Uygulama 50 tona kadar olan üretimin yanı sıra 50-100 ton arasındaki üretimin %35 ‘inin ve 100 tonun üzerin- deki üretimin % 50’ sinin saptanan fiyatlardan devlete verilmesini gerektirmektedir.
67. 1945’te Çok Parti düzene geçiş gündeme gelirken, hükümet özellikle küçük köylülüğü yeniden kazanma gayreti içine girdi ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Mecliste kabul edilmiştir. Kanunun 17. maddesi 50 dönümden fazla olan toprakların topraksız veya az topraklı köylülere dağıtılabileceğini öngördüğünden bir toprak reformu niteliği
taşımaktadır.( 1950 yılında savaşta yoksullaşan kesimler tepki oylarıyla Demokrat Partiyi iktidara getirmiştir.)
68. 1950-1960, Türkiye’de küçük meta üreticiliğinin egemenlik koşullarının oluştuğu ve pekiştiği yıllar- dır.
69. Demokrat Partinin yasal düzenlemelerle başta çayır ve meralar olmak üzere ilave arazilerin üretime açılmasına imkân tanıması Türkiye’de toprak mülkiyetinin gelişerek yayılmasının önünü açmıştır.
70. Demokrat partinin iki hamlesi daha küçük meta üreticiliğinin tarımda uzun yıllar egemen üretim biçimi olmasında
önemlidir. Bu hamleler; makineleşme ve karayolları hamlesidir. Makineleşme traktörün tarıma girmesidir. Marshall yardımları kapsamında ithal edilmiştir.
71. Marshall planı, II. Dünya savaşının ardından 1947 yılında savaştan yıkım ve zararla çıkmış Avrupa ülkelerinin yeniden imarına yönelik olarak dönemin ABD dışişleri bakanı George Marshall tarafından oluşturulan yardım planıdır. Plandan Türkiye’nin de aralarında olduğu 16 ülke yararlanmıştır.
72. Tarımda makineleşme tarımsal üretimde işgücünün açığa çıkmasına neden olmuştur. Açığa çıkan bu işgücü Türkiye’nin 1950 sonrası kentleşme sürecinin temel dinamiğidir.
1960- 1980: Tarımda modernizasyonun Tarımsal Üreticilere Etkisi
73. 1963 yılında planlı ekonomiye geçişle birlikte tarımda devlet desteğinde modernizasyon uygulamaları başlamıştır. Devlet; kanal, baraj gibi alt yapı yatırımlarını gerçekleştirerek üreticileri maliyet yönünden desteklerken, alımlarda da yüksek fiyat vererek fiyat yönünden destek sağlar.
74. 1950’li yıllarda başlayan emek göçü küçük meta üreticiliğinin maddi koşullarına katkı sağlayan diğer faktördür. Almanya bu ülkelerin başındadır. Göç eden aile üyeleri köyde kalan aile üyelerini parasal olarak da desteklemişlerdir. Bu da meta üreticilerinin birikim yapmasını sağlamıştır.
75. NEO- LİBERAL DÖNEM:Neo-liberal politikaların belirleyenleri; ***devletin ekonomideki rolünü azaltmak, ***devlet kurumlarını özelleştirmek, ***dar gelirli kesimlere olan devlet desteğini kademeli olarak azaltmak ve ***kaynak dağılımının tamamen piyasa merkezli olmasını sağlamak.
1980-2000 Devlet Desteğinin Azalması ve Küçük Meta Üreticiliğinin Direnci
76. Bu dönem küçük meta üreticiliğine olan devlet desteğinin azaldığı ve küçük üreticilerin çeşitli direnç mekanizmalarını devreye sokmak zorunda kaldığı dönemdir.
77. 24 Ocak 1980’lerde radikal istikrar tedbirleri yürürlüğe girmiştir. Devlet desteği azaltılmış, üretim koşullarını piyasa koşulları belirlemeye başlamıştır. Enflasyonun yükselmesine devletin yüksek destekleme politikası gösterilmiş ve destek çekilmiştir. Diğer gerekçe ise devletin desteğini sanayi ve ticarete aktarma isteğidir.( ***Tarımsal kredilerin
kapsamı daraltılmış, kredi faizleri yükseltilmiş, destekleme kapsamındaki ürünler azaltılmıştır, destekleme alım fiyatlarını düşürülmüştür)
78. İstikrarsızlık dönemleri: ➣ 1991-1993 tarımsal desteklemede genişleme dönemi ➣ 1994-1995 daralma dönemi ➣
1997-1998 yeniden genişleme dönemi ➣ 1999-2000 yeniden daralma dönemi
79. Devlet desteğini azaltmasına rağmen 1980 ile 1991 tarım sayımları karşılaştırıldığında tarımsal faaliyette bulunan toplam hane halkı sayısı % 19,4 artmıştır.
80. Bu direncin üç koşulu gözlenmiştir: 1) hane halkı emek rezervinin harekete geçirilmesidir. 2) seracılık, arıcılık, su ürünleri, kümes hayvancılığı, çiçekçilik vb. topraksız ya da az toprak isteyen ancak göreli olarak daha fazla gelir getiren üretim koşullarına yönelinmesidir. 3) küçük meta üreticisinin tarım dışı gelir getiren iktisadi faaliyetlere yönelmesi; ulaştırma, inşaat vb.
2000 Sonrası: Piyasa Merkezli ilişkilerin Artan Önemi ve Küçük Meta Üreticiliğinin Çözülmesi
81. Türkiye tarım politikaları 2000 yılında yürürlüğe giren IMF stand by antlaşması hükümleri ile Dünya Bankasına verilen niyet mektuplarındaki satırbaşları gereğince devlet desteklerinin aşamalı olarak azaltıldığı ve ürün fiyatlarının piyasa ilkeleri kapsamında belirlendiği bir sürece girmiştir.
82. Tarıma yatırılan sermayenin giderek arttığı tarımsal faaliyetler beklenildiği gibi, endüstriyel üretime yönelik karlılık oranı görece yüksek ,büyükbaş hayvancılık, kümes hayvancılığı, seracılık gibi tarımsal faaliyetlerde gözlenmektedir.
ÜNİTE 9 TÜRKİYE’NİN KENTLEŞME DENEYİMİ: 1923-2000
83. Tekeli’ye göre; “Modernite projesi, gerçekte bir kentsel gelişme projesidir. Bu projenin başarısı, büyük ölçüde başarılı bir kentsel gelişmenin gerçekleştirilmiş olmasına bağlıdır.”
84. Bilgin, modernleşme sürecinin evrensel olarak yerleşmeler ve imar süreci üzerinde üç temel iz bıraktığını vurgulamaktadır. 1) Modern dünyanın yeni kurumsal örgütlenmesinin ve kamusal yaşamın gereksinimlerini
karşılayan yeni kamu yapılarının inşa edilmesidir. 2) İnsanların, ulaşım araçlarının, pis ve temiz suyun, elektriğin, haber ve bilginin düzenli ve kesintisiz dolaşımını sağlayacak, genişleyebilme kapasitesine sahip bir dolaşım
şebekesinin kurulması gerekmektedir. (Yol, ulaşım sistemleri, alt yapı - üst yapı kanallarının inşasını kapsar.) 3) Modern toplumlarda, geleneksel ikamet ve barınma anlayışını köklü bir biçimde değiştiren konut inşaatlarının gerçekleşmesidir.
85. Şengül 1923-1950 dönemini: ***“Ulus devletin topraksallaşması ve kentleşmesi”, ***1950-1980 dönemini “emek gücünün kentleşmesi” , ***1980 sonrasını ise “ sermayenin kentleşmesi” olarak ifade eder.
86. Türkiye’de kentsel gelişim süreci dört dönemden geçmektedir: 1) Erken Cumhuriyeti Dönemi: 1923 - 1950 2) Göç ve Hızlı Kentleşme Dönemi: 1950 - 1960 3) Planlı Kalkınma Dönemi: 1960 – 1980 4) Neoliberal Kentleşme Dönemi 1980-2000
ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ
87. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle başlayan ulus-devlet inşa süreci, bir modernleşme projesi olarak kentsel gelişimin gerçekleştirilmesine dayanır.
88. Ülkenin mekansal stratejisini oluşturan unsurlar: 1) Ankara’nın başkent seçilmesi, 2) ülke çapında demir yolu ağlarının inşaa edilmesi 3) Anadolu kentlerinde fabrikaların kurulmasıdır.
89. Ankara’nın Başkent Seçilmesi: 13 Ekim 1923
90. Ankara’nın başkent seçilmesinin nedenleri arasında kentin coğrafi ve siyasi özellikleri önemli bir rol oynamaktadır.
91. İstanbul bir liman kenti olarak dışarıdan gelecek askeri müdahaleler bakımından tehlikeli bir konumdadır.
İstanbul’un bu konumundan farklı olarak Ankara, hem Anadolu’nun merkezine yakın hem de daha güvenli bir konumda bulunmaktadır. Ankara dönemin telgraf ağı, demiryolu gibi iletişim ve ulaşım olanaklarına sahip kenti olma özelliğini taşır.
92. Tekeli’ye göre Ankara’nın başkent seçilmesinde Cumhuriyet rejiminin amaçları: BİRİNCİ GRUP AMAÇLAR•
***Avrupa’nın dışa bağımlı liman kentleri ekonomileri aracılığıyla kurduğu emperyalist denetimin kırılması, •*** Ankara hükümetinin kendisini Osmanlı imajından kurtarması ve imparatorluktan ulus devlete geçişin
sembolleştirilmesi •*** İstanbul’un kozmopolit kültürel değerlerinin yadsınması ve Ankara çevresinde yaratılacak yeni kültürel öğelere dayanan yeni ulusal burjuvazi ve yaşam kalıplarının ortaya çıkarılması.
93. İKİNCİ GRUP AMAÇLAR: Ülkenin mekansal organizasyonuna ilişkin • ***Ülkeyi ayrı ayrı bölgesel ekonomilerden
kurtarıp, iç pazar bütünleşmesinin sağlanması ve ulu- sal bir ekonominin kurulması •*** İç Anadolu’nun gelişmesini sağlayacak bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi.
94. Üçüncül grup amaçlar: Kent ölçeğindeki amaçlar: • ***Modern, çağdaş, yeni ve örnek bir kentin kurulması, •*** Bu kentte Cumhuriyetin yaratacağı ulusal burjuvazinin yaşam kalıplarının diğer kentlere örnek olacak şekilde
geliştirilmesi, •*** Cumhuriyetin başarılarının bu kentle simgeleştirilmesi.
95. 1928 yılında Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulmuştur. Ankara’nın imar çalışmalarına yönelik planlama yarışması düzenlenmiştir. 1928 yılında Herman Jansen yarışmayı kazanmış, uygulanmasına karar verilmiştir.
96. Devlet tarafından işletilen hatlar: Ankara-İstanbul, Eskişehir-Afyon-Konya-Adana hatlarıyla Erzurum-Kars hatlarını kapsamaktadır. 1927 yılında “Devlet Demiryolları ve Limanları İdaresi Umumiyesi” kurulmuştur.
97. 1929 Ekonomik Krizi sonrasında Devletçilik politikası gelişmiş ve bunun sonucu olarak sanayi planları uygulanmaya başlanmıştır. Sanayi planlarına yönelik olarak fabrikaların yapılması öngörülmüş ve fabrikaların kurulması için demiryolu güzergâhı üzerindeki küçük Anadolu kentleri seçilmiştir.
98. Nazilli, Kırıkkale, Ereğli gibi küçük kentlerde öncelikle fabrikalar olmak üzere devlet girişimleri kurul- muş ve bu kentler, dönemin en hızlı büyüyen kentleri olmuştur.
99. Tekeli’ye göre ülke, iki büyük kentsel planlama sorunuyla karşı karşıya kalmıştır: 1) Yunan Ordusunun Anadolu’dan çekilirken yaktığı Batı Anadolu kentlerinin planlanması ve imar edilmesidir. 2) Ankara’nın çağdaş bir kent olarak gerçekleştirilmesidir.
100. Bu dönemde bir çok kentte ikili bir merkez görülmektedir. Biri eski konut dokusuyla bütünleşen geleneksel merkez diğeri ise yeni gelişen yönetim işlevleri ve bunlara yönelik hizmetlerin bulunduğu merkezdir.
101. Osmay’a göre; ***geleneksel kent merkezleri, hanlar ve çarşılar bölgesinde yerleşmiştir. Zanaat üre- tim faaliyetleri buralarda yer almaktadır. ***Kentin yeni yönetim merkezi ise yeni tanımlanan yönetim işlevlerini barındırması
amacıyla inşa edilmiştir. ***Hükümet konağı, belediye binası, demiryolu ve istasyon binası, adliye binası gibi yeni ögeler eklenmiştir. ***Kentlerde kamu yapılarının bir bölümü, devlet kuramlarını ve sosyal hizmet işlevlerini
kapsamakta diğer bölümü ise piyasa kurumlarını içermektedir.
102. Cumhuriyet yönetimi 1930-1935 yılları arasında çıkardığı yasalarla yeni bir kurumsal düzenlemeye girmiştir. *** 1930 yılında çıkarılan Belediye Kanunu, ***1930’da Belediyeler İstimlak Kanunu ve ***1935’de Belediyeler İmar Heyeti’nin kuruluşuna ilişkin kanundur.
103. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kentlerde öncelikle yönetim ve kamu binaları inşa edilmiştir. Mübadele sonrasında büyük konut ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu dönemde imar ve yerleştirme faaliyetlerinin yürütülebilmesi amacıyla “Mübadele ve İskân Vekaleti” kurulmuştur.
104. Konut ihtiyacını karşılamak amacıyla kooperatifler kurulmuş, işçi ve memur konutlarının yapımına önem verilmiştir.
Bunlardan ilki 1935 yılında Ankara’da kurulan Bahçelievler Yapı Kooperatifi’dir.
105. Sümerbank fabrikalarının işçi ve memurları için lojman yapımına öncelik verilmiştir. Nazilli, Ereğli, Kayseri, Hereke kumaş fabrikaları ve İzmir kağıt fabrikası örneklerdir.
106. Ankara’da ise “Bakanlıklar”da çalışan memurların konut sorununu azaltmak için çok iyi örgütlenmiş bir şekilde hızla gerçekleştirilen Saracoğlu Mahallesi, planlama ve mimarisi ile de Cumhuriyet döneminin özgün eserlerindendir.
107. Türel, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, İstanbul ve İzmir dışındaki kentlerin, az nüfuslu olmaları ve yer- leşim alanlarının yaygın olmaması nedeniyle yaya kentleri olarak tanımlanabileceğini vurgulamaktadır.
108. Bu dönemde İstanbul’da gemi, tramvay hattı ve banliyö trenleri bulunmaktadır. 1928 yılından itibaren İstanbul’un kent içi kamu ulaşım sistemlerine özel halk otobüsleri ve belediye otobüsleri eklenmiştir.
109. Aynı dönemde İzmir’de Liman Vapur İşletmesi ve banliyö trenleri faaliyet göstermektedir.
110. Ankara’da 1929 yılında başlayan banliyö seferleri ve dolmuşlar bulunmaktadır. 1935 yılında Ankara Belediyesi Otobüs İdaresi kurulmuştur.
GÖÇ ve HIZLI KENTLEŞME DÖNEMİ: 1950 - 1960
111.1946 yılında çok partili sisteme geçilmiş ve 1950 yılındaki seçimlerde Demokrat Parti iktidara gelmiştir. 112.Bu dönemde ülke ekonomisi dış ticarete yönelik büyüme modeline geçmiş, ithal ikameci ekonomi politikaları
uygulanmaya başlamıştır.
113. Türkiye’nin ekonomisinin dünya ekonomisine eklemlenmesine bağlı olarak ülkeye dış yardım, kredi ve yabancı sermaye girişi başlamıştır. Bu yabancı yardım ve krediler, ülkede enflasyon ve dışa bağımlılığa yol açmıştır.
114. Erken Cumhuriyet döneminde sanayi yatırımlarına öncelik verilirken, Demokrat Parti döneminde tarımın gelişmesi hedeflenmiştir.
115.Önceki dönemde demiryoluna dayalı altyapı politikası izlenirken, yeni hükümetin yatırımları karayolu ve kent arterlerinin yapılması üzerinde yoğunlaşmıştır.
116.Toprak ağalarının kontrolü köylünün topraksız kalmasına yol açmıştır. Tarım sektöründe modernleşme ihtiyaç fazlası emeğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tarımsal üretim sürecinde görülen bu değişim, topraksız köylülerin,
sanayide açılan iş alanlarında çalışma amacıyla kent merkezlerine kitlesel göçüne sebep olmuştur.
117.1950’li yıllarda başlayan kırdan kente doğru yaşanan yoğun göçle birlikte Türkiye’de büyük bir nüfus hareketliliği ortaya çıkmıştır. Nüfusun büyük bölümünün bu dönemde Doğu Marmara’ya, Orta Ege’ye, Çukurova’ya, Ankara’ya doğru çekildiği belirtilmektedir. Bu dönemde kentsel nüfusun toplam ülke nüfusuna oranla % 80’e ulaşan bir artış gösterdiği belirtilmektedir.
118.İstanbul nüfusu 1950-60 yılları arasındaki dönemde iki katına yakın artarak 1960’ta 1.800.000’e ulaşmıştır. 119.1945-1950 döneminde “dağınık bir barakalaşma, yoğun ve yaygın bir fakirlik ve sefalet”i yansıtırken 1950-1960
döneminde ise “mahalleleşme” ve kentte “yerleşme” dönemi yaşanmıştır.
120. Sey, apartmanlaşma sürecini hızlandıran iki önemli unsurun “yap-sat” usulü ve “kat mülkiyeti” (tek parsel üzerinde birden fazla kişinin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri apartmanlarda, bir kat sahibi olmaları anlamına gelmektedir.) nin yasallaşması olduğunu belirtmekte ve bu sürecin arkasındaki hakim düşüncenin, kentsel rantı artırmak olduğunu ifade etmektedir.
121. Bina Yapımı Teşvik Kanunu’yla 1950’li yılların sonlarında bahçeli konutlar yerine çok katlı blokların yer aldığı uygulamalar görülmeye başlanmıştır.
122.1956 yılında devletin çıkardığı “Kamulaştırma Yasası” ile bu tarihten önce yapılan gecekondular yasası olarak kabul edilmiş, 1958 yılında ise bütün imar faaliyetlerini koordine etmek ve düzenlemek için “İmar ve İskan Bakanlığı” kurulmuştur.
123.1950-1960 yılları arasında, kentin ulaşım ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak,küçük girişimciler tarafından “dolmuş” çözümü bulunmuştur.
124.İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel (İETT) İdaresi’nin çabalarıyla 1955 yılında belediye otobüslerinin kent içi taşıma payı % 12,6 ya yükselmiştir. 1955-65 yılları arasında İstanbul’da ve Ankara’da dolmuşçuluk büyük gelişme
göstermiştir.
PLANLI KALKINMA DÖNEMİ: 1960 - 1980
125.Toplumsal ve siyasal anlamda 27 Mayıs 1960 İhtilali ile yeni bir dönem başlamıştır. 1961 Anayasası yürürlüğe girmiş ve “demokrasinin ve devletin niteliğinde önemli değişiklikler” yaratmıştır: “Anayasada sosyal devlet ilkesi kabul edilmiş ve refah devleti anlayışı getirilmiştir.
126.1961 Anayasası’yla Planlı Kalkınma İlkesi kabul edilmiş ve Devlet Planlama Teşkilatı bir anayasa kurumu olarak kurulmuştur.
127. Dış Göç ,1960’lı yıllardan 70’lerin ortalarına kadar Batı Avrupa ülkelerinin iş gücü talepleri doğrultusunda yoğun şekilde devam etmiştir.
128. Toplu Konut sunum biçimi ilk kez 1976 yılında İkinci Beş Yıllık Plan’da önerilmiş ve 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren büyük kentlerde gelişme göstermiş, kooperatifler aracılığıyla konut yapımı ise belli ölçüde önem kazanmış olsa da tam anlamıyla yaygınlaşmamıştır.
129. Modern İş’in Merter Sitesi ve Türk-İş Aydınlıkevler Sitesi başarılı örnekler arasındadır.
130. Köyden kente göç edenler gecekondu mahallelerinde kendi toplumsal ilişki ağlarını, akrabalık ve hemşehrilik bağlarına yönelik olarak kurmuşlardır. Hemşehrilik ilişkileri köyden kente gelenler için iş ve barınak bulma aracı olarak kullanılmakta, bununla birlikte “bir kimlik kazanma mekanizması” olarak işlev görmektedir.
131. Gecekondu ile ilgili en kapsamlı yaklaşım, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan 1963-67 yıllarını kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda görülmektedir.
132.1966 yılında çıkan Gecekondu Yasası’nda “gecekondu” kavramına ilk kez yer verilmiştir.
133.1963’te çıkarılan yasa ile belediye yönetiminde doğrudan halk tarafından seçilecek olan başkanlık sistemine geçilmiş ve 1973 yılı yerel seçimlerde, büyük kentlerin gecekondu nüfusu ilk kez sosyal demokratlara oy vermeye başlamıştır.
134.***Gecekondu bölgelerinin yaşam ortamı, iş gücünün maliyetini düşürdüğü için sanayiye ucuz emek sağlayan bir kaynak olarak kullanılmıştır. ***Gecekondularda yaşayan kır kökenli kent nüfusu, marjinal işler olarak tanımlanan işlerde çalışmaya başlamışlar ve kent ekonomisinde formel bir yapıdaki sektörün dışında enformel bir sektörün oluşmasına ve gelişmesine yol açmışlardır.*** Kayıt dışı olarak tanımlanan enformel sektörde geçici, örgütlü
olmayan, düzensiz ve sosyal güvencesiz işlerde çalışmışlardır.
135. Kentlerin iş merkezlerinde oluşan yüksek rantların karşılanabilmesi amacıyla çok sayıda dükkanın bir arada bulunduğu pasajlar ortaya çıkmıştır.
136. Türkiye’de otomobil üretimi 70’lerin sonlarında başlamıştır.Bu sayede özel araba sahipliği hızla yayılmıştır. 137.1973 yılında İstanbul’da birinci boğaz köprüsü ulaşıma açılmıştır.
NEOLİBERAL KENTLEŞME DÖNEMİ : 1980-2000
138. Türkiye’nin 1980 sonrası kentleşme deneyiminin arkasında birçok neden vardır. 1) Demografik yapıdaki değişimlerle ilgilidir. 1980 sonrası kentte yaşayan insan sayısına bağlı olarak kentleşme süreci belli bir dolgunluğa varmıştır. 2) Dünyada birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecine girmesi. 3) 1980’in Türkiye açısından hem 24 Ocak kararlarının hem de 12 Eylül askeri müdahalesinin gerçekleştiği yıl olmasıdır.
139. Bu dönemde “İç piyasaya dönük ithal ikameci kalkınma modeli” terk edilmiş 1980 sonrasında “dışa açık, ihracata yönelik bir kalkınma modeli” benimsenmiştir.
140. Altyapı politikalarından Telekomünikasyon yatırımlarına öncelik verilmiştir. Sanayi yatırımlarından vazgeçilmiş büyük kentler, özel ve devlet yatırımlarının giderek artan biçimde ana hedefi haline gelmiştir.
141.1983 ve 1984 yıllarında çıkan yasalarla belediye yönetimi değişmiş ve büyükşehir belediyeleri kurulmuştur. 142.Yerleşim Yapısındaki Değişimler:1)*** İstanbul’un önemi artmış, nüfusu bir artış göstermiş ve kentte yüksek
yoğunluklu dış pazar ilişkileri kurulmuştur. İstanbul “dünya kenti” olma özelliği kazanmıştır. 2)***Diğer bir değişim kıyı bölgelerinde yaşanmıştır. Turizm yatırımlarının teşviki, seracılığın yaygınlaşması, sermaye ve nüfusun mekansal dağılımı farklılaşmıştır. 3)*** Anadolu kentlerindeki girişimcilerin, dünya ekonomisine açılmasıdır.
143.1990’lı yıllardan itibaren kentler sermaye yatırım alanları haline gelmiş, ulusal ve uluslararası büyük şirketler tarafından [color=red]alışveriş merkezleri, oteller,
|
|
|
İktisada Giriş 2 (5-6-7-8. Üniteler) Ders Notu |
Yazar: Editör - 10.05.2018, Saat:00:12 - Forum: İktisat Bölümü
- Yorum Yok
|
|
5. ÜNİTE ÖZET FİNANSAL YÖNETİM 2
Kar, Bir işletmede gerek yatırımlarla gerekse finansmanla ilgili alınan kararların ne kadar doğru olduğunu gösterir. Yani işletmenin başarısının bir göstergesidir. Kar elde edildiğinde de bu karın ne kadarı işletmede bırakılacağı kadarının ortaklara dağıtılacağı sorunuyla ne karşılaşılmaktadır. Kardan pay alınması, hissedarların koydukları sermaye karşılığında bekledikleri bir gelirdir. İşletmeler elde ettikleri karları dağıtmayıp yeni yatırımları finanse etmede kullansalar bile gelecekte daha yüksek oranda kar payı dağıtmayı isterler.
Kar payı dağıtım politikası ile işletme değeri arasında bir ilişki var mıdır? Kar dağıtım politikasıyla işletme değeri arasındaki ilişki konusunda iki önemli görüş bulunmaktadır.
ModigLiani-MiLLer Yaklaşımı: Bu yaklaşımda işletmenin piyasa değerir işletmenin gelecekteki kazanç gücü etkiler, kar payı dağıtım politikas etkilemez denilmektedir. Mükemmel piyasa koşullarında kar pay politikasının firma değeri üzerinde bir etkisinin olmayacağı ileri sürülür.
Gordon-Lintner Yaklaşımı: Myron Gordon ve John Lintner; yatırımcıların bugün elde edeceği kar payını gelecekteki sermaye kazancına tercih edeceklerini savunmaktadırlar. Eldeki kuş(kar payı) daldaki kuştan(sermaye kazancı) daha değerli görüşü benimsenmektedir.
Firmanın yeni yatırımlarından beklediği karlılık, hissedarların alternatif yatırımlarından bekledikleri karlılıktan büyükse o zaman hissedarlar kar payını almak yerine sermaye kazancını tercih edebileceklerdir.
KAR DAĞITIM POLİTİKASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
* Yasalar; Kar payı dağıtımını yasalar yanında şirketin esas sözleşmesinde yer alan hükümler etkileyecektir. Ülkemizde anonim şirketler TTKya; halka açık anonim şirketler ayrıca SPKanunu'na tabidirler.
TTK'da kar dağıtımı ile ilgili üç temel ilke vardır:
• Net kar ilkesi: Kar elde edilmemiş ya da devreden kar yoksa kar dağıtılmamalıdır.
• Esas sermayenin korunması ilkesi: Sermaye azaltılmamalıdır; ancak kar varsa dağıtılmalıdır.
• Firmanın borçlarını ödeme gücüne sahip olması ilkesi: Firmanın borç ödeme gücü yoksa kar dağıtılmamalıdır.
Kar Dağıtım Politikasını Etkileyen Faktörler : - Vergi düzenlemeleri -Yapılacak yatırımlar -Likidite -Finansman olanakları -Karların istikrarı -Borç düzeyi
Kar Dağıtım Politikası Türleri : -Sabit miktarda kar payı dağıtılması -Sabit oranda kar payı dağıtılması -Sabit miktarda veya sabit oranda kar payı yanında ek kar pay dağıtılması • Artıklar oranında kar payı dağıtılması -Temettü avansları ödemeleri
Kar Payı Ödeme Yöntemleri : -Nakit olarak kar payı ödenmesi • Hisse senedi şeklinde kar payı ödenmesi -Kendi hisse senetlerini satın alarak kar payı ödenmesi
• Soru 1: Kar payının hisse senedi şeklinde ödenmesi hisse senedi fiyatlarını nasıl etkileyebilecektir?
• Cevap 1 : Kar payının hisse senedi şeklinde ödenmesi piyasada hisse senedi sayısını artıracağı için fiyatlarda düşme etkisi yaratacaktır.
• Soru 2: Kendi hisse senetleri satın alınarak kar payı ödenmesinin hisse senedi fiyatlarına yansıması nasıldır?
• Cevap 2: Kendi hisse senetleri satın alınarak yapılacak kar payı ödenmesinde hisse senedi sayısında azalma olacağı için fiyatlarda artış yönünde bir etki yaratacaktır. Kar Dağıtım Hesaplamaları
• Mevcut durumda payları borsada işlem gören halka açık şirketlerin asgari kar dağıtım zorunluluğu bulunmamaktadır.
• Payları borsada işlem görmeyen anonim şirketler ise elde ettikleri karın %20'ni nakit olarak dağıtmak durumundadırlar.
Payları borsada işlem gören Şirketlerin kar payı; *Nakit olarak *Hisse senedi olarak *Kısmen nakit kısmen hisse senedi olarak ödeyebilir. *Karın tamamı şirkette bırakılarak kar dağıtımı yapılmayabilir
6. ÜNİTE ÖZET FİNANSAL YÖNETİM – II
Birleşme ve Satın Alma Ne Demektir?
İşletmeler iki Şekilde büyüyebilir: •İç Büyüme •Dış Büyüme
İşletmenin öz kaynaklarıyla ya da yabancı kaynaklarıyla faaliyetlerini büyütmesine iç büyüme denir. İşletmelerin başka işletmelerle birleşerek ya da başka işletmeleri satın alarak yaptıkları büyümeye ise dış büyüme denir.
İç büyümede olduğu gibi dış büyümede de temel amaç işletmenin piyasa değerini maksimize etmektir. Dış büyüme değişik şekillerde olabilir. Bunlar üç grupta toplanabilir:
Ø Faaliyetlerin birleştirilmesi ve tam kontrol olmamakla birlikte tröstleşme yönünde iş birliğine gitme şekilleri. Örnek olarak; protokol, kartel, çıkar grupları gibi işbirliği şekilleri verilebilir.
Ø Bağımsız birimlerin bağımsızlıklarını koruyarak oluşturdukları iş birliği şekilleri. Örnek olarak; tröst ve holdingler verilebilir.
Ø Bağımsız birimlerin bağımsızlıklarını ortadan kaldırarak oluşturdukları iş birliği şekilleri. Örnek olarak; birleşmeler ve satın almalar gibi.
İki ya da daha fazla sayıda işletmenin hem hukuki hem de ekonomik bağımsızlığını yitirerek yaptığı işbirliğine Birleşme denilmektedir. Birleşmeler devralma şeklinde ya da yeni bir işletmenin kurulması şeklinde olabilir.
Yeni bir işletme kurulması şeklinde birleşmeye konsolidasyon da denilmektedir.
Konsolidasyonda her bir işletmenin varlıkları ve borçları yeni oluşturulan işletmeye devredilmektedir.
Hangi Tür İşletme Birleşmeleri Vardır?
Birleşmeler;
Ø Yatay Birleşmeler; aynı mal ya da hizmet üreten işletmelerin birleşmesi
Ø Dikey Birleşmeler; Bir ürünün farklı üretim aşamalarında faaliyet gösteren işletmelerin birleşmesi
Ø Karma Birleşmeler; ortak bir piyasayı paylaşan, dağıtım ve üretim aşamaları ortak olan ya da hiçbir ortak bağları bulunmayan işletmelerin birleşmesi
Ø Sınır Ötesi Birleşmeler; ülke sınırları dışındaki işletmeler arasında yapılan birleşmeler
İşletmeler Neden Birleşmeye Giderler?
•Büyüme •Çeşitlendirme •Sinerji -Ölçek ekonomisinden faydalanma •Kaynakları verimli kullanma •İşletme başarısızlıkları •Rekabetin azaltılması •Atıl fonların kullanılması •İyi bir yönetime sahip olma •Psikolojik faktörler •Değerli sınayi haklara sahip olmak •Vergi avantajları •Net aktif değeri
Birleşmelerde İşletme Değeri Nasıl Saptanır?
• Defter değeri
• İşleyen teşebbüs değeri
• Tasfiye değeri
• Piyasa değeri
• Gerçek değer
• İskonto edilmiş nakit akışları
• Yeniden yapma değeri
• Emsal değeri
• Ekspertiz değeri
• Temettü verimi
• Fiyat/Kazanç oranı
• Fiyat/Nakit Akım Oranı
• Piyasa Değeri/Defter Değeri
7. ÜNİTE ÖZET FİNANSAL YÖNETİM- II
FİNANSAL KRİZ VE İŞLETME BAŞARISIZLIKLARI
Kriz; beklenmedik bir sosyal, ekonomik veya psikolojik gelişme karşısında normal işleyişin bozulması ve sorunların çözümünde mevcut çözüm yollarının yetersiz kalması sonucunda ortaya çıkan durumu ifade etmektedir.
İşletmeler açısından kriz; sonucu tehlikeli olabilen, işletmenin hedeflerini tehdit eden, hızla tepki gösterilmesi gereken, iyi bir planlama ve yönetim ile fırsatlara da dönüştürülebilen, sıkıntılı bir durumdur.
Krizin Temel Özellikleri Nelerdir?
Ø Kriz durumunun öngörülememesi
Ø İşletmenin öngörme ve önleme mekanizmalarının yetersiz kalması
Ø İşletmenin amaç ve varlığını tehdit etmesi
Ø Üstesinden gelmek için zamanın ve yeterli bilginin olmaması
Ø Acil tepki verilmesini gerektirmesi
Ø Karar alıcılarda sıkıntıya neden olması
Ø Korku ve paniğe neden olması Ø Yetkiyi merkezileştirmesi
Finansal Kriz : Finansal piyasalarda kur, faiz ve fiyatlarda meydana gelen aşırı dalgalanmalar Finansal Kriz olarak adlandırılır. Ekonomistler «Asimetrik Bilgi Teorisi» çerçevesinde finansal krizlerin; asimetrik bilgi problemlerinin artması sonucunda finansal piyasaların etkin işleyişinin bozulmasıyla ortaya çıktığını ileri sürmektedirler.
•Asimetrik Bilgi; Bir tarafın diğer tarafa göre daha iyi ya da daha fazla bilgiye sahip olduğu, diğer bir ifade ile taraflar arasında bilgide dengenin olmadığı durumu ifade eder.
•Ters Seçim ve Ahlaki Risk; Asimetrik bilgiden dolayı, ters seçim ve ahlaki riziko olmak üzere iki tür problem ortaya çıkmaktadır.
Ters seçim, finansal işlemden önce, ahlaki riziko ise finansal işlemden sonra meydana gelir.
Finansal Krizler Nasıl Sınıflandırılır?
Genel olarak finansal krizler; para ya da döviz krizi, bankacılık krizi, sistematik finansal krizler ve dış borç krizi olarak sınıflandırılır. Para ya da döviz krizi; para birimine yapılan spekülatif bir saldırı devalüasyonla veya şiddetli değer kaybıyla sonuçlanıyorsa veya para otoritelerinin büyük tutarlarda rezerv satmak veya faiz oranlarını önemli ölçüde yükseltmek suretiyle para birimini korumak zorunda kalmalarıyla ortaya çıkmaktadır.
Bankacılık krizi; bankaların mevcut durumda veya potansiyel olarak başarısız olmalarıyla yükümlülüklerini ertelemeleri ve hükümetlerin bu durumu engellemek için bankacılık sektörüne büyük tutarlarda kaynak aktarmak yoluyla müdahale etmeleri bankacılık krizi olarak adlandırılmaktadır.
İkiz krizler; döviz ve bankacılık krizlerinin birlikte ortaya çıkması durumu ikiz kriz olarak adlandırılır. Banka sektöründeki krizlerin döviz krizlerine neden olduğu ve döviz krizlerinin de banka krizlerinin daha da derinleşmesine neden olduğu ileri sürülmektedir.
Sistematik finansal krizler; finansal sistemin temel fonksiyonunu yerine getirme yeteneğinde ortaya çıkan bozukluklar ile finansal sistemde önemli aksamaların olmasıdır. Sistematik finansal krizlerin reel ekonomi üzerinde de olumsuz etkileri büyük olmaktadır.
Dış borç krizi; bir ülkenin kamu ya da özel dış borçlarını ödeyememesi durumunda ortaya çıkmaktadır.
Finansal Krizlerin Temel Nedenleri Nelerdir?
Ø Ekonomik istikrarsızlıklar
Ø Politik müdahaleler
Ø Finansal gözetim ve denetim eksikliği
Ø Kötü yönetim ve kötü aktif kalitesi
Ø Yüksek operasyon maliyetleri
Ø Mevduat sigortası ile buna bağlı olarak ortaya çıkan ters seçim ve ahlaki risk
Ø Diğer nedenler; döviz kuru, enflasyon, faiz oranlarında ani değişmeler, yabancı yatırımcıların kriz anında ülkeyi terk etmeleri, muhasebe ve raporlamanın şeffaf olarak yapılmaması, yetersiz sermaye yapısı, gayrimenkul fiyatlarında aşırı hareketler.
• Sıcak para; daha çok yüksek karlar elde etmek üzere başka ülkelere giden, riskin arttığı bir durumda hızla o ülkeden çıkan kısa süreli yabancı sermaye yatırımlarına denir. Başka bir ülkede şirket kurmak, başka bir ülkedeki şirketle birleşme ya da satın alma gibi uzun süreli olarak yapılan yatırımlara ise doğrudan yatırım denir.
• Aktif kalitesi; bir işletmenin bilançosundaki varlık kalemlerı değeri piyasa değerine ne kadar yakınsa bilançonun kalitesi o kadar yüksek demektir.
• Mevduat sigortası; Bankanın iflas etmesi ya da ödeme yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda müşterilerin zararını en aza indirmeye çalışan veya önlemeyi amaçlayan bir güvence sistemidir. Tasarruf mevduatı hesaplarının anaparalarıyla bu hesaplara ait faiz toplamının 100 bin TL'ye kadar olan kısmı sigorta kapsamında olmaktadır.
Ø Dünyada ve ülkemizde özellikle 1990'11 yıllarda yaşanan Küreselleşme Etkisiyle çok sayıda para ve bankacılık krizleri yaşanmıştır.
Ø Kasım 2000 krizinde faizlerin aşırı derecede yükselmesi sonucunda portföyünde çok fazla devlet iç borçlanma senetleri bulunan Demirbank'a el konulmuş ve banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmiştir. Faizlerin büyük oranda yükselmesiyle çok fazla miktarda devlet iç borçlanma senedinden oluşan portföyün piyasa değeri büyük oranda düşmüş, banka ödeme gücünü kaybetmiştir.
Devlet İç Borçlanma Senetleri (DIBS) Hazine Müsteşarlığı tarafından yurt içi piyasada ihraç edilen borçlanma senetlerini ifade etmektedir. 1 yıl ve daha uzun vadeli DlBS'lere Devlet Tahvili, 1 yıldan kısa vadeli DlBS'lere de Hazine Bonosu denir.
Soru-Cevaplar
Krizden etkilenen reel sektör firmalarının mali sorunlarını çözümlenmesi ve bu yolla problemli kredilerinin azaltılması amacıyla uygulamaya konulan gönüllü yaptırımlar yaklaşımına İstanbul Yaklaşımı adı verilir.
Bir işletmede varlıkların değeri borçlarını ödemeye yeterli gelmiyorsa bu durum iflas olarak adlandırılır.
Bir işletme vadesi gelen borçlarını ödeyemiyor ise Teknik Likiditesini Kaybetmiştir denir.
Döviz kurlarında meydana gelen değişikliklerden dolayı oluşabilecek zarar riskine Kur Riski denir.
İşletmelerin finansal başarısızlık karşısında durumunu iyileştirmek üzere izleyebileceği yollardan biri de borç yapısıyla ilgilidir. Bu konuda işletme borçlarının vadesini uzatma yönünde hareket etmelidir.
Dünya’da ve Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren yaşanan finansal krizler nelerdir?
Ø Avrupa Döviz Kuru Mekanizması Krizi
Ø Meksika Peso’su Krizi
Ø Güneydoğu Asya Krizi
Ø Rusya Krizi
Ø Nisan 1994 Türkiye Krizi
Ø Kasım 2000 ve şubat 2001 Krizleri
Ø 2008 Küresel Finans Kriz
İşletme başarısızlığın Ölçülmesinde Kullanılan Oranlar Sistemi nelerdir?
Ø Altman Modeli
Ø Beaver Modeli
Ø Springate Modeli
Ø Weibel Modeli
Ø Fulmer Modeli
Ø CA-Skoru (Kanada Skoru) Modeli
8. ÜNİTE ÖZET FİNANSAL YÖNETİM-II
TÜREV ÜRÜNLER
Ø Finansal piyasalarda katılımcıların karşılaştıkları finansal riskleri yönetmek amacıyla geliştirilen finansal araçlar türev ürünler, bu araçların alınıp satıldığı piyasalar ise türev piyasalar olarak adlandırılmaktadır.
Ø Genel olarak türev ürünler, iki taraf arasında nitelikleri önceden belirlenmiş bir ya da daha fazla varlığın gelecekteki değerine bağlı olarak bugünden alım satımının yapılması için oluşturulan finansal sözleşmeler olarak tanımlanır.
Ø Türev ürünler genellikle spekülasyon, arbitraj ve riskten korunma (hedging) olmak üzere üç genel amaçla kullanılmaktadır.
Ø Türev ürünler temel olarak forward, future, opsiyon ve swaplardır.
Spot ve Türev Piyasalar
Ø Finansal piyasaları, ödemenin ve teslimin hemen yapılıp yapılmadığına bağlı olarak spot ve türev piyasalar olarak sınıflamak mümkündür.
Ø Spot piyasalar, gerçekleştirilen alım satım işlemlerinde ödeme ve teslim yükümlülüğünün aynı anda veya çok kısa bir süre zarfinda yapıldığı piyasalardır.
Ø Türev piyasalar, ilerideki bir tarihte teslimatı veya nakit uzlaşması yapılmak üzere herhangi bir malın veya finansal aracın, bugünden alım satımının yapıldığı piyasalardır.
Ø Türev piyasalar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinin işlem gördüğü organize ve organize olmamış piyasaları ve buna benzer sözleşmelerin işlem gördüğü diğer organize olmamış piyasaları kapsamaktadır.
Türev ürünlerini kullanım amacı
Türev ürünler genellikle spekülasyon, arbitraj ve riskten korunma (hedging) olmak üzere üç genel amaçla kullanılmaktadır. Spekülasyon amaçlı işlemlerde, yatırımcılar sözleşmeleri piyasada ortaya çıkması muhtemel fiyat değişimlerinin yönünü doğru olarak tahmin edip kâr elde etmek amacıyla alıp satmaktadırlar.
Arbitraj işlemlerinde, yatırımcılar herhengi bir risk üstlenmeksizin, fiyat veya faiz hadlerinde oluşan dengesizliklerden yararlanarak her şartta belli bir kârı garanti etmey amaçlamaktadırlar.
Riskten korunma (hedging) amaçlı işlemler, mevcut ya da gelecekte olabilecek riskleri' azaltılması amacıyla türev ürünlerin kullanılmasıdır.
Türev Ürünlerin Özellikleri
• Riskten korunma aracı olarak kullanılabilirler • Piyasa etkinliğini artırırlar •Spot piyasaların likiditesini artırırlar •Az sermaye ile pozisyon alınabilir • Kazanç ve kayıp çok fazla olabilir
Forward Sözleşmeler
Ø Her tür malla ilgili, en çok faiz ve döviz kuru üzerine düzenlenen sözleşmelerdir
Ø Standart değildir
Ø Vade, fiyat, ve miktar bugünden belirlenir
Ø Teslimat vadede gerçekleşir
Ø Organize piyasalarda veya tezgahüstü piyasalarda işlem görür
Ø İkinci el piyasası yoktur ve sözleşmenin başkasına devri mümkün olmamaktadır
Ø Tarafların sözleşmeye uymaması veya iflası halinde karş tarafın zararını karşılayacak bir mekanizma yoktur
•2 tür risk vardır: -Karşı tarafın sözleşmeye uymaması riski -İlerideki piyasa fiyatı değişiklikleri konusundaki belirsizlik
Ø Forward faiz sözleşmeleri faiz gelirindeki aşırı düşüşü önlemek için veya ödenecek faiz tutarının artmasını önlemek için
kullanılır
Ø Forward döviz sözleşmeleri özellikle ihracatçı ve ithalatçıların yaptıkları işlemde fiyatı değişimlerinden kaynaklanan kur risklerinden korunmak için kullanılır
Futures Sözleşmeler
Ø İleri bir tarihte önceden belirlenen fiyat, miktar ve nitelikteki bir varlığı alma veya satma yükümlülüğü getiren sözleşmelerdir
Ø Organize piyasalarda işlem görürler
Ø Standart hale getirilmiş forward sözleşmelerdir
Ø Tarafların karşılıklı yükümlülükleri borsa takas merkezi tarafından garanti edilir
Ø Tarım ürünleri, metaller, değerli metaller, finansal araçlar, enerji ürünleri gibi varlıklar üzerine düzenlenir
Ø Fiziki teslim nadiren gerçekleşir. Asıl amaç ürünlerin fiyatının alınıp- satılmasıdır
Ø Hamiline yazılı sözleşmelerdir dolayısıyla devredilebilirler
Ø Günlük hesaplaşma yapılır
Ø Teminat sistemi vardır
Ø Küçük miktarda harcamalarla (teminat...genelde sözleşmenin %10'u) büyük sözleşmeler yapılabilir
Opsiyon Sözleşmeleri
• Bir alıcı ve bir satıcı arasında yapılan, alıcının belirli bir vadeye kadar veya vadede sabit bir fiyattan bir varlığı alma ya da satma hakkı elde etmek için satıcıya bir bedel ödediği sözleşmedir.
• Vadede alıp- almama veya satıp-satmama kararını verecek olan taraf, her zaman opsiyon alıcısı, yani ilk etapta karşı tarafa bedel ödeyen taraftır. Karar, varlığın piyasa fiyatı ile kullanım fiyatı arasındaki karşılaştırma yapılarak verilir.
Opsiyonlarla ilgili tanımlar
Ø Opsiyon alıcısı
Ø Opsiyon satıcısı
Ø Satın alma opsiyonu (cali option)
Ø Satma opsiyonu (put option)
Ø Avrupa tipi opsiyon
Ø Amerikan tipi opsiyon
Ø Kullanım fiyatı
Ø Opsiyon fiyatı (prim)
Ø İşlem tarihi
Ø Vade tarihi Karda opsiyon
Ø Başabaş opsiyon Zararda opsiyon
Opsiyon sözleşmeleri
• Satın alma opsiyonu alıcısı • Satın alma opsiyonu satıcısı • Satım opsiyonu alıcısı • Satım opsiyonu satıcısı
Swap Sözleşmeleri
Ø Tarafların belli bir referans varlık veya tutar üzerinden hesaplanacak gelecekteki nakit akımlarının belirli bir zaman aralığında takas etmeleridir.
Ø Farklı kuruluşlar farklı finansal piyasalarda farklı kredi değerliliklerine bağlı olarak farklı kredi şartları ile karşı karşıya kalırlar ve bu farklardan faydalanmaya çalışırlar.
Ø Standart sözleşmeler değildir
Ø Tezgahüstü piyasalarda işlem görürler
Ø İkinci el piyasası bulunmamaktadır
Faiz Oranı Swapı: Taraflar belirli bir süre zarfında faiz ödemelerini veya faiz gelirlerini birbiriyle değişir. Taraflardan biri önceden belirlenmiş sabit faiz oranından yararlanmak isterken, diğer taraf değişken faiz oranından yararlanmak ister. Sonuçta hem taraflar hem de finansal aracı kar etmiş olur.
Para Swapı: Taraflar farklı para birimleri cinsinden faiz yükümlülüklerini veya faiz gelirlerini birbiriyle değişir. Üç aşama vardır:
• Farklı para cinsinden paraya ihtiyaç duyan iki borçlu anaparaları değişir
• Sözleşme süresince faiz ödemeleri değiştirilir
• Sözleşme sonunda anaparalar iade edilir
|
|
|
|
|
Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
|