1. Enflasyon; Fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak artmasıdır.
2. Bir ekonomide bir seferlik fiyat artışları ya da bazı malların fiyatlarının artması enflasyon olarak tanımlanamaz. Enflasyon tüm fiyatların sürekli olarak artması durumudur.
3. Enflasyon nedeni; talep enflasyonu ve maliyet enflasyonu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
a. Talep enflasyonu: Toplam talebin artması sonucu olarak fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır.
b. Maliyet enflasyonu: Üretim maliyetlerinin artması sonucu olarak fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır.
4. Ücret-fiyat spirali: Ücret ya da fiyatlardaki bir artışın diğerini de uyararak enflasyona neden olmasıdır. Örneğin, fiyat artışları ücret Artışlarına yol açacak, bu durum ise üretim maliyetlerini artırarak tekrar fiyatları artıracaktır.
a. Ücret ve fiyatların bu şekilde birbirini beslemesi olgusu ücret-fiyat spirali olarak adlandırılmaktadır.
5. Enflasyonun nedenlerine ilişkin olarak üzerinde durulması gereken bazı konular;
a. Enflasyon da beklentilerde çok önemlidir.
b. Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan enflasyonlar
c. Dış ticaret
6. Yapısal enflasyon: Gelişmekte olan ülkelerde nitelikli eleman, sermaye ve ham madde kıtlıkları nedeniyle üretimin düşük olmasına bağlı olarak ortaya çıkan fiyat artışlarıdır.
7. Enflasyonun Etkileri;
a. Enflasyon satın alma gücünü azaltmaktadır. Bunun anlamı aynı miktar parayla gittikçe daha az mal ve hizmet alınabilmesidir.
b. Enflasyon gelir dağılımını etkilemektedir. Kimine daha fazla kazandırır, kimine ise ekonomik satın alma sorunu çıkartır.
c. Enflasyonun olumsuz etkilenen bir diğer kesim de borç verenlerdir. Özellikle gerçekleşen enflasyon oranının beklenen enflasyon oranın üzerine çıktığı dönemlerde, borcun reel değeri aşınacaktır. Bu da borçlu lehine alacaklı aleyhine bir durum yaratacaktır. Enflasyonun gelir dağılımını bozucu etkisinden en çok ücret ya da maaş gibi sabit ücret alanlar etkilenmektedir. Çünkü bu kesimlerin gelir artışları enflasyonu geriden izlemektedir.
d. Yüksek enflasyon aynı zamanda fiyat sisteminin işlevini kaybetmesine neden olmaktadır.
e. Menü Maliyetleri: Enflasyon nedeniyle fiyatlarını artıran firmaların, fiyat etiketleri, kataloglar gibi fiyatların duyurulduğu ortamları yenilemek zorunda kalmaları nedeniyle katlanmak zorunda kaldıkları maliyetlerdir.
f. Enflasyon vergisi: Devletin para basması sonucunda kişilerin elinde tuttukları paranın değerinin azalması sonucunda, kişilerin reel balanslarını (ellerinde tuttukları paranın gerçek değerini) korumak için tüketimlerini azaltmalarıdır.
g. Tanzi Etkisi: Enflasyonist dönemlerde, vergilerin tarh ve tahsili arasındaki sürenin uzaması nedeniyle vergi gelirlerinin reel değerinin azalmasıdır.
h. Eğer %2-3 gibi makul bir enflasyon oranı tutturulabilirse yatırımların ve dolayısıyla istihdamın artacağını savunan görüşler vardır.
i. Yüksek enflasyonun yaşandığı dönemlerde toplumda ahlaki erozyonun yaşandığı gözlenmektedir.
8. Enflasyonla nasıl mücadele edilecektir;
a. Monetaristler enflasyonu parasal tabanın hızla büyümesine bağlarlar ve enflasyonun “her zaman ve her yerde parasal bir olgu” olduğunu savunurlar.
b. Arz yanlı ekonomistler ise özellikle vergilerin üretim düzeyi, çalışma ve yatırım yapma arzusu üzerindeki olumsuz etkisini vurgulamaktadırlar. Bu nedenle vergi oranlarının azaltılması üretimi, yatırımı teşvik edecek ve toplam arzın artmasıyla beraber toplam talep fazlası ortadan kalkacak, böylelikle enflasyonla mücadele edilmiş olacaktır.
c. Post Keynesyenler ise enflasyonu sınıfsal bir çatışmanın sonucu olarak görme eğilimindedir. Buna göre işçilerle kapitalistler arasında milli gelirin bölüşümü ne yönelik bir çatışma söz konusudur: İşçiler kendi durumlarını iyileştirmek için ücret artışları talep ederlerken, kapitalistler de ücret artışları nedeniyle kâr paylarının azalmasını engellemek için ürettikleri malların fiyatlarını artırma eğiliminde olacaktır. Gelir bölüşümü savaşının sonucu ise enflasyon olmaktadır.
d. Keynesyen yaklaşım ise enflasyonu toplam talebin toplam arzdan fazla olmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir sorun olarak görür.
9. Kamu harcamaları, mal ve hizmet alımına yönelik kamu harcamaları ve transfer harcamaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
a. Mal ve Hizmet Alımına Yönelik Kamu Harcamaları; Mal ve Hizmet Alımına Yönelik Kamu Harcamaları bunların her ikisinde yapılacak bir kısıntı toplam talebi azaltacaktır.
i. Kamu harcamalarındaki artış çarpanın değerine bağlı olarak milli geliri artırmaktadır.
ii. Kamu harcamalarındaki azalma, çarpan aracılığıyla milli gelirde daha büyük bir azalış yaratacaktır.
iii. Her iki harcama türü için çarpan katsayısı (1/(1-c)) olmaktadır.
iv. Cari harcamalar devletin tüketim ve personel harcamalarıdır.
v. Kamunun tüketim harcamalarının kısılması, üretim kapasitesinin eksik değerlendirilmesine, üretken sektörlerde atıl kapasite sorununun ortaya çıkmasına yol açacaktır.
vi. Enflasyonun nedenlerinden biri toplam talebin toplam arzdan fazla olması dır.
vii. Yatırımlar kısa dönemde toplam talebi artırırken uzun dönemde toplam arzı artırmaktadır.
b. Transfer Harcamaları; mal ve hizmet alımına yönelik harcamaların aksine karşılıksız nitelikte harcamalardır. Bu harcamaların genel niteliği; emekli, dul, yetim, öğrenci gibi ihtiyaç sahibi kesimlere yapılan harcamalardır.
i. Transfer harcamalarında yapılacak kesintilerin ekonomideki enflasyonist baskıları azaltabileceği düşünülebilir. Bu durum sosyal devlet anlayışının güçlü bir şekilde uygulandığı bir ekonomi için geçerlidir
ii. Ekonomik olarak en zayıf kesime yapılır ve özünde toplumsal bir amaç olduğu düşünüldüğünde enflasyonla mücadele için transfer harcamalarının azaltılması toplumsal adalet açısından doğru değildir.
iii. Transfer harcamalarının bir kısmı da işletmelere yönelik olarak yapılmaktadır. Burada amaç işletmelerin üretimini teşvik etmektir.
iv. Milli geliri transfer harcamaları çarpanı (c/(1-c))
c. Enflasyonla Mücadele ve Kamu Gelirleri; Enflasyonist dönemlerde kamu gelirlerini, özellikle de vergi gelirlerini artırmak, kişilerin elinde daha az harcanabilir gelirin kalması nedeniyle tüketim ve yatırım harcamalarını azaltacak, dolayısıyla enflasyonist baskı azalacaktır.
d. Gelir Vergileri;
i. Genellikle artan oranlı olarak uygulanan gelir vergisi, bu yapısı nedeniyle enflasyonla mücadele açısından oldukça elverişli bir araç olmaktadır.
ii. Enflasyonist dönemlerde çoğu bireyin reel geliri artmasa da Nominal geliri artmakta, bunun sonucu olarak bireylerin geliri bir üst vergi dilimine girmektedir.
iii. Artan oranlı gelir vergisinin bir diğer özelliği az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı için toplumsal adalet ilkelerine uygun olmasıdır.
iv. Artan oranlı gelir vergisi bu adaletsizliği azaltmak için en uygun vergi olmaktadır.
e. Gider Vergileri; Enflasyonla mücadelede bir diğer yöntem mal ve hizmet alımının vergilendirilmesidir. Bu yöntem mal ve hizmetlerin fiyatlarını artıracak ve tüketimin azalmasına yol açacaktır. Böylece toplam talep azaltılmış olur. Dolaylı vergiler enflasyonla mücadele açısından son derece etkin vergilerdir. Öyle ki aynı miktarda vergi hâsılatı sağlayan gelir vergisine oranla, dolaylı vergiler tüketimi daha çok kısacaktır.
i. Dolaylı vergiler toplam talebi azaltmak açısından çok yararlı olsalar da adil olmadıkları için eleştirilmektedirler.
ii. Bilindiği gibi gelir düzeyi yüksek bireylerin tüketimlerinin gelirleri içindeki payı düşüktür. Bu bireylerin tüketimleri miktar olarak az gelirli kesimlerden yüksek olsa da gelirlerine oranla düşüktür. Bunun nedeni, az gelirli kesimlerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gelirlerinin büyük bir kısmını, hatta tamamını tüketime ayırmalarıdır. Dolaylı vergilerin bu gerileyici yapısı bu vergilerin adaletsiz olmasının nedenidir. Dolaylı vergilerin bu adaletsiz yapısını hafifletmek için zorunlu tüketimle lüks tüketimin farklı vergilendirilmesi yoluna gidilebilir.
iii. Gelir düzeyi düşük kesimlerin tükettikleri mal ve hizmetler daha düşük oranda vergilendirilirse vergilemede daha adil olunacaktır.
f. Servet Vergileri; Servet vergilerinin enflasyonla mücadele Açısından etkinliği çok daha azdır. Hem servet vergilerinin tabanının dar olması hem de bu vergilerin toplam talep artışını yakından izlememesi nedeniyle enflasyonla mücadele açısından etkin değildir.
g. Borç Yönetimi: Kamu borçlanmasının bütçeye olan maliyetini minimize etmek ve çeşitli makro ekonomik hedefleri gerçekleştirmek amacıyla, kamu borçlarının miktar ve bileşimlerinin değiştirilmesidir.
i. Devlet temelde üç kesimden borçlanabilir; hane halkları ve firmalar, ticari bankalar ve Merkez Bankasından borçlanma.( Halkın fon satın alması )
ii. Devlet Merkez Bankasından borçlanmayı tercih ederse bu borçlanmanın etkisi tamamen enflasyonist olacaktır. Çünkü Merkez Bankası devlete borç verirken para basacak, bu da parasal tabanı genişletecektir.
iii. Devlet, Merkez Bankası’ndan aldığı borcu geri ödemez ve bu borçlanma yöntemine sürekli olarak başvurursa, enflasyonist baskı daha da şiddetlenecek ve kronik enflasyon sorunu ortaya çıkacaktır.
iv. Parasal taban: Bir ekonomide dolaşımda olan nakit parayla banka mevduatlarının toplamıdır.
v. Devlet borçlanmasının anti-enflasyonist işlevi, borçlanmanın ekonomideki likiditeyi azaltması durumunda ortaya çıkmaktadır. Bunun için devletin aldığı borcu harcamaması gerekmektedir.
vi. Devlet borçları vade yapısı açısından değerlendirilecek olursa enflasyonist dönemlerde uzun vadeli borçlanmanın tercih edilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
10. Küreselleşme, Maliye Politikası Ve Enflasyonla Mücadele;
a. Anti-enflasyonist maliye politikası, temelde Keynesyen çerçeveye dayanmaktadır. Bu çerçeve, ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin sınırlı olduğu bir ekonomik ortamın izlerini taşımaktadır.
b. Finansal kırılganlık: Bir finansal sistemin krize ne kadar açık olduğunun ölçüsüdür.
c. Finansal kırılganlığın sürdürülemez noktaya ulaştığı algısı yaygınlaşınca ülke dışına ani bir sermaye çıkışı olmakta ve ekonomik kriz çıkmaktadır.
d. Bir ülkeye sermaye girişi sınırlanamadığı sürece, o ülkenin toplam talep yönetimini ne dayalı geleneksel maliye politikalarını uygulaması güçleşmektedir.
e. Kriz ve sonrasında ise öncelik ekonominin yeniden toparlanması için istikrar önlemleri alınmasıdır. Bu aşamada küresel sermayenin güvenini kazanmak için sıkı para ve maliye politikaları izlenmekte, kamu dengesinin sağlanması öncelikli hedef olmaktadır.
11. Enflasyon nedenleri;
a. Tüketimin artması
b. Enerji maliyetlerinin artması
c. Para arzının artması
d. Toplam arzın azalması
12. Az gelişmiş bir ülkede yaşanan enflasyon sorunu “ Yapısal enflasyon” ile açıklanır.
13. Enflasyonun olumsuz özellikleri;
a. Gelir dağılımını bozar
b. Spekülatif yatırımlar artar
c. Ödemeler dengesini bozar
d. Kaynak dağılımını bozar
14. Ücretlerin artması maliyet enflasyonuna sebep olabilir
1. Durgunluk: Ekonomide talep yetersizliği nedeniyle işlem hacminin daralması sonucunda ortaya çıkan kapasite düşüklüğü ve işsizlik olgusudur.
a. Bir ekonomide toplam talep yetersizliğinden meydana gelen bir toplam arz-toplam talep dengesizliği söz konusu olmaktadır.
b. Durgunluk halinde, milli gelir eksik istihdam düzeyinde gerçekleşmekte, işsizlik artmakta ve faktör ve mal fiyatlarında genel bir düşme eğilimi gözlemlenmektedir.
c. Ekonomik kriz ile durgunluk arasındaki fark, yaşanan dengesizliğin boyutu, derinliği ve süresi ile ilgilidir. Durgunluk krize göre daha yüzeyde seyreden, daha az sayıda işsizliği açığa çıkaran ve daha kısa süre devam eden bir dengesizlik olduğu halde, kriz çok daha derin bunalımlara, yaygın işsizliğe yol açan ve uzun süre devam eden bir dengesizlik halidir.
d. Keynesyen görüşe göre, tasarruf ve yatırım dengesizliği piyasa koşullarının ekonomik dengeyi ve tam istihdamı otomatik olarak sağlamasını engellediğinden, piyasalara kamusal genişletici politikalarla müdahale edilmesi kaçınılmazdır.
e. Klâsik görüşe göre, emeğin fiyatı olan ücret her iki yönde de esnek olduğundan, ekonomide daima tam istihdam sağlanmış olur.
f. Kronik işsizlik, reel ücretleri biyolojik asgari düzeyin altına çektiği zaman, emek arzı gerileyerek istihdam düzeyinin yeniden kurulacağı ve ücretlerin makul düzeye yükseleceği ileri sürülmüştür.
g. ABD de başlayan ve batı ekonomisine yayılarak büyük boyutlara varan işsizlik ve durgunluğa karşı ekonomilerin iç dinamikleri dışında bir çare düşünülmeye başlandı böyle bir ortamda Keynesyen maliye politikası kuramı, durgunluğun giderilebilmesi ve istihdamın sağlanabilmesi için devlet müdahalesini aktif bir unsur olarak ortaya koymuştur.
h. Durgunluğun ağır durumunda, özel kesim harcamalarına ek olarak, kamu harcamalarının da hızlı bir şekilde yükseltilmesi gerekebilir.
i. Durgunlukla etkin olarak mücadele edilebilmesi için, genişletici maliye politikası araçları iyi seçilmeli ve bu araçlarda yapılacak düzenlemelerin dozları kontrol altında tutulmalıdır. Aksi takdirde, yürütülen mücadele gerekli etkiyi yapamıyor olabileceği gibi, ekonomiyi aksi yönde tetikleyerek, enflâsyonist basıncın ortaya çıkmasına da neden olabilir.
j. Durgunlukla mücadele araçları harcamaların artırılmasına ve/veya vergilerin azaltılmasına yönelik, toplumun çabuk kabul edip, aynı hızda vazgeçemeyeceği politikalardır.
2. Durgunlukla Mücadelede Otomatik İstikrar Sağlayıcılar;
a. Durgunluk derecesine göre 2 ye ayrılır. Durgunluğun hafif olduğunda iradi değişikliklere başvurmadan, vergi ve harcama politikalarının esneklik özelliklerinden yararlanılarak, otomatik istikrar yeterli olabilir.
b. Otomatik istikrar sağlayıcı elemanların dozu ve ekonomideki etkinlik dereceleri, sistemlerin gelişmiş ve karmaşık olmaları ile doğru orantılıdır.
c. Sistemin ekonomik Konjonktüre karşı tepki veren en önemli aracı gelir vergisidir.
d. Durgunluk dönemlerinde faktör gelirleri gerileyeceğinden, mükellefler daha düşük vergi oranlarına tabi olurlar. Böylece, vergi yasalarında ayarlama yapmaya gerek kalmadan özel kesimin vergi yükü azalır.
e. Vergi gelirlerinin azalması sonucunda, kamu harcamalarının değişmediği varsayımı altında bütçe açığı oluşur ve açık finansman gereği belirir.
f. Kurumlar vergisi genellikle düz oranlı uygulandığından, gerileyen gelirler karşısında yükümlüleri daha düşük vergi oranına indiremeyeceği için, otomatik istikrar sağlayıcı olma açısından etkinliği, gelir vergisine oranla zayıftır.
g. Tüketim vergilerinde vergiler gelir karşısında gerileyen oranlı olduğundan tüketiciler üzerinde vergi adaleti açısından olumsuz etki yaratmanın yanında, talep emici özelliklerinden dolayı, durgunluk dönemlerinde ters etki oluştururlar.
h. Kamu harcamalarının otomatik istikrar sağlama etkileri ise kamu gelir sistemi kadar yüksek değildir. Ancak, otomatik istikrar sağlayıcı politika aracı olarak durgunluk dönemlerinde kamu harcamalarının azalmaması, aynı düzeyini koruması arzulanır bir durumdur.
i. Cari ve yatırım harcamaları gibi gelir yaratıcı kamu harcamalarının durgunluk dönemlerinde esneklik göstermemeleri otomatik istikrar aracı olarak önemlidir.
i. Durgunluktan çıkışı amaçlayan iradi maliye politikasında, toplam talebi arttırmaya yönelik olarak kamu harcamaları arttırılır.
ii. Arttırılan kamu harcamaları Marjinal tüketim eğilimine bağlı olarak milli gelir düzeyini ve istihdamı yükseltir.
iii. Veri kamu harcama artışının öngörülen sonucu verebilmesi açısından harcamanın finansman kaynağı son derece önemlidir. Bu sonucun elde edilebilmesi için, ekonomide para arzının artması gereklidir.
iv. Vergi söz konusu olduğundan, kişiler artan kamu harcamaları yolu ile elde ettikleri ek gelirleri üzerinden önce vergi öderler, geriye kalan gelirlerinden Marjinal tüketim eğilimlerine bağlı olarak harcama yaparak milli gelir artışına katkıda bulunurlar
v. Vergili bir sistemde durgunlukla mücadele amaçlandığında, aynı miktar gelir artışının sağlanabilmesi için, vergisiz sisteme oranla daha fazla kamu harcaması artışının gerekli olduğu, çünkü kamu harcaması nın bir bölümü vergi yolu ile gelir akımından çekilmiş olacağından, bu etkiyi ortadan kaldırabilmek için daha fazla harcama gereğinin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmaktadır.
vi. Transfer harcamalarında üretim faktörü kullanılmadığı için doğrudan milli gelir artışı gerçekleşmemektedir. Transfer harcamasını elde edenler, kendi tüketim eğilimlerine göre piyasadan mal ve hizmet alımına yönelik harcama yaparak gelir artışına katkıda bulunurlar.
vii. Gelire Bağlı Vergiler: Gelire göre değişen oranlarda salınan vergilerdir.
viii. Transfer geliri elde edenlerin Marjinal tüketim eğilimi “1” değerinden küçük olduğu sürece, yapılması gerekli toplam harcama miktarı, transfer geliri elde edenlerin Marjinal tüketim eğiliminin “1” olması halinde gerekli olan harcama miktarından çok daha büyük olacaktır. Bu durum bütçe tahdidi sorunu karşısında önemlidir.
b. Kamu Gelirlerinde Değişiklik;
i. Gelirden Bağımsız Vergiler: Gelir üzerinden sabit miktarlarda alınan vergilerdir. (c/1-c)
ii. Gelire bağlı vergilerde yapılacak bir indirimin gelir etkileme katsayısı bu verginin çarpan katsayısı ile belirlenmektedir. Bu katsayı, [1/1-c (1-t)] ifadesi ile gösterilir.
iii. Gelire bağlı vergilerde yapılan indirim, ilk anda vergi sonrası bireysel gelirde bir artış sağlamasına, aynı anda çarpan katsayısının da yükselmesine neden olmakla beraber, gerçekleştirilen harcama artışının gelir vergisi freni ile karşılaşması engellenemez. Vergi oranlarının azaltıldığı durumda oluşan vergi freni, yüksek oranlardaki vergi freninden daha hafif olur.
c. Bütçe Etkisi;
i. Klasik yaklaşıma bağlı kalınarak, harcamaların gelire bağlı olmayan vergilerle karşılandığı varsayıldığında, diğer bir deyişle, denk bütçe varsayımı altında net bütçe etkisi ΔY=ΔGo olacaktır.
ii. Ekonomideki gelir artışı, kamu harcamalarının artışına bağlıdır ve ona eşittir. Diğer bir deyişle, gelire bağlı olmayan vergilerin bulunduğu bir sistemde denk bütçe uygulaması milli gelirde bütçe hacmine eşit bir artışa neden olacaktır.
iii. Bütçenin denk olduğu durumda bile, bir yandan harcama kalemlerinin bileşimine, diğer yandan da gelir kalemlerinin bileşimine bağlı olarak farklı çarpan katsayısı ortaya çıkmakla beraber, ekonomi üzerindeki net etki genişletici olmaktadır.
i. Tam Çarpan Etkisi: Kamu harcamalarında bir birim artışın, veri çarpan katsayısı ve sabit faiz oranı altında gelir düzeyinde oluşturduğu artıştır.
ii. Yükselen işlem hacmini çevirmeye yetecek para miktarı olmadığı durumda, diğer bir deyişle, işlem güdüsü ile para talebinin yükselişi karşısında para arzının gereği kadar arttırılmadığı durumda, faiz oranı yükselir ve uyarılmış yatırımlar üzerinde olumsuz etki yapar. Sonuçta, kamu kesiminde yapılmış olan otonom yatırımların tam çarpan etkisi ile oluşturabileceği gelir artışı sağlanamaz.
iii. Dışlama etkisinin bertaraf edilmesi, maliye politikası uygulamasının sabit faiz ortamında gerçekleştirilmiş olmasını gerektirmekte, faiz oranının sabit kalabilmesi için ise yükselen para talebi karşısında para arzının da yükselmesi gerekmektedir. Maliye politikasından beklenilen sonucun alınabilmesi için, maliye politikası yanında para politikasının da devreye sokulması kaçınılmaz olmaktadır.
iv. Durgunluk dönemlerinde uygulanan maliye politikasının para politikası açısından incelenmesi paracı bir yaklaşımla ele alındığında, ucuz para politikası izlenip, para arzının artırıldığı dönemlerde faiz oranlarının gerileyip yatırımlar üzerinde artırıcı etki yapmasının, bir yandan Spekülatif para talebinin faiz esnekliğine, diğer yandan da yatırım fonksiyonunun faiz esnekliğine bağlı olduğu ifade edilir
v. Önce para arzının faiz oranı üzerindeki etkisi dikkate alınırsa para arzının faiz oranını düşürebilmesi için, sermaye piyasasında kıymetli kâğıt talebinin artması gerekir ki, böylece tahvil fiyatları yükselirken, faiz oranı düşmüş olsun
vi. Veri işsizlik, maliyet yönünden ücreti sürekli düşük düzeyde tutarken, aynı anda talep yönünde de ciddi bir kısıtlama getirmiş olmaktadır. Çünkü toplam talep sadece bireysel satın alma güçlerine değil, aynı zamanda talep edenlerin sayısına da bağlıdır.
vii. Piyasaya sürülen para, işsizler kesimine kanalize edilmedikçe, etkin bir sonuç alınamaz. İşsizlik sigortası gibi sosyal önlemlerle işsizlik kanalına sevk edilen yeni para, tüketimi canlandırabilir.
viii. Otonom Yatırım: Faiz oranından bağımsız olarak kamu kesimi içinde yapılan yatırım harcamalarıdır.
ix. Genişletici maliye politikası, özellikle kamu otonom yatırım harcamaları yolu ile işsizler kesimini hedef alan harcamalarla en etkin sonuca ulaşır.
x. Bütçe açığının en etkin finansman yolu, maliye politikası önlemleri ile birlikte para politikasını da harekete geçirebilecek olan Merkez Bankası finansmanıdır.
b. Maliye Politikasının Etkinliği; Veri çarpan katsayısı altında uygulanan maliye politikasının tam çarpan katsayısı etkisi oluşturmasıdır.
i. Kamu kesimi otonom yatırımları arttırıldığında, piyasada işlem hacmi artmış olacağından, büyüyen işlem hacmini destekleyecek para arzının olmadığı durumda, faiz oranı yükselecek, oluşan faiz yükselişi, uyarılmış yatırımları olumsuz etkileyerek, bunların bir bölümünün piyasadan çekilmesine neden olacaktır.Böylece otonom yatırımlar milli geliri arttırırken daralan uyarılmış yatırımlar gelir üzerinde kısıcı etki yaratacak, sonuçta, milli gelirde görülen artış düzeyi, otonom yatırımların kısılması nedeniyle tam çarpan katsayısı ile sağlanabilecek düzeyin altında kalacaktır.
ii. Yatırım fonksiyonunun faiz ilişkisinin negatif olması, faiz-milli gelir eksenleri arasındaki IS fonksiyonunun da negatif eğimli olmasına neden olmaktadır.
iii. Faiz oranı ile gelir düzeyi arasında ilişki kuran para piyasası dengesi ise Spekülatif Para talebi ile para arzı arasında eşitliği sağlayan likidite talebi ve para arzı fonksiyonu (LM) ile gösterilmektedir.
iv. Dışlama etkisini ortadan kaldırabilmek için faiz oranını sabit tutmak gerekli olduğundan, piyasadaki para arzının arttırılması kaçılmazdır. Piyasadaki para arzı arttırıldığında LM eğrisi sağa kayarak LM' olacaktır.
c. Genişletici Maliye Politikası ve Borçlanma;
i. Genişletici maliye politikası, niteliği gereği, açık bütçe ilkesine dayanır ve borçlanmayı gündeme getirir. Çünkü genişletici maliye politikası uygulanırken bir yandan kamu harcamaları arttırılmakta, diğer yandan vergiler hafifletilmektedir. Diğer bir deyişle, bu politikalar çerçevesinde kamu harcamaları arttırılırken, özel kesimden bu artışı dengeleyici bir kısıntı yapılmamaktadır.
ii. Durgunluk dönemlerinde ihraç edilen kamu borç senetleri hem özel tasarrufçular için güvenilir bir yatırım aracı olarak görülür, hem de elde edilen faiz geliri, özel tüketim harcamalarını artırıcı yönde etki yapar
iii. Durgunluk dönemlerinde kamu harcamalarının finansmanında vergi yerine borçlanmanın kullanılması, ekonomide toplam tüketimi arttırır. Vergilerle kaynaklar, Kamu kesimine aktarılırken, Marjinal tüketim ve tasarruf eğilimlerine bağlı olarak sadece tasarruflar değil, tüketim de kısılmaktadır.
iv. Özel tüketim harcamaları değişmeden kamu harcamalarının yükselmesi, toplam tüketimi artırmaktadır.
5. Genişletici Maliye Politikasının Genel Değerlemesi;
a. Genişletici maliye politikası, ilke olarak ekonomilerde yapısal faktörler dışında oluşan nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan durgunluk halleri esnasında geçici olarak uygulamaya konan mali önlemler dizisi olarak görülür. Diğer bir deyişle, ekonomik kalkınma veya temel kesimlerde ciddi ve yapısal nedenlere bağlı darboğazların bulunduğu hallerde genişletici maliye politikası yeterli ve etkili olamaz. Çünkü bu tür politikanın etkili olabilmesi için ekonomik yapının hem kapasite hem de duyarlılık açısından elverişli olması gereklidir.
b. Kalkınma çabası içinde olan ekonomilerin temel sorunları ise yapısal darboğazlar ve her alanda yaşanan kapasite eksikliğidir.
c. Keynes teorisi krizlerde genişletici maliye ve para politikası uygulanmasının gerekli olduğunu savunur
d. Piyasalardaki olağanüstü miktarda paraya karşın krizin önlenemeyip sadece daha yüzeyden seyretmesinin sağlanması ise kapitalizme ilişkin yapısal krizler karşısında klasik maliye politikası araçlarının etkili olamayacağını ortaya koymaktadır.
e. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1960’larda genişletici maliye politikası çok etkin bir biçimde uygulanmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır.
6. Gelir vergisi otomatik istikrar sağlayıcı politika aracı olarak “Artan Oranlı Tarife Yapısı” etkili olur.
7. Kurumlar vergisinin, otomatik istikrar sağlayıcı olarak gelir vergisi kadar başarılı olmama nedeni “Düz Oranlı” olmasından
8. Transfer harcamalarında meydana gelen bir artışın gelir arttırma katsayısı, Transfer geliri elde edenlerin Marjinal tasarruf eğiliminin sıfır olduğu durumda gelir yaratıcı harcamaların gelir artırma katsayısına eşit olur.
9. Gelire bağlı olan vergilerin gelir etkileme katsayısını belirleyen formül 1/1-c (1-t)
10. Otonom yatırımların neden olduğu dışlama etkisi Yatırımların faiz esnekliği ile ortaya çıkar.
11. Toplam talep toplam arzdan düşük düzeyde kalırsa, aradaki fark deflâsyonist açık olarak belirlenir ve ekonomide gelir ve istihdam düzeyi geriler. Bu durumu giderici en etkili önlem Gelire bağlı olmayan vergi ve gelir yaratıcı harcama artışı
12. Ekonomik Konjonktüre karşı tepki veren en önemli araç gelir vergisidir.” ifadesi Doğrudur, çünkü Konjonktüre karşı esnektir.
13. “Kurumlar vergisi genellikle düz oranlı uygulandığından, gerileyen gelirler karşısında yükümlüleri daha düşük vergi oranına indiremeyeceği için, otomatik istikrar sağlayıcı olma açısından etkinliği, gelir vergisine oranla zayıftır.” ifadesi Doğrudur, çünkü esnek olmamakla beraber kamu gelirlerinde mutlak değişiklik yaratır.
14. Kamu cari ve yatırım harcamalarının etkilerinin farklı olmasının nedeni Cari harcamalar mevcut kapasiteyi işler durumda tuttuğu halde, yatırım harcamalarının kapasite yaratmasıdır.
1. Stagflâsyon: Bir ekonomide yaygın işsizlik ile beraber yüksek enflasyonun yaşandığı bir ekonomik istikrarsızlıktır.
a. Stagflâsyon kavramı ilk defa İngiliz Parlamenter İain Macleod 1965 yılında kullanmıştır.
b. İngilizce durgunluk anlamına gelen “stagnation” ve enflasyon anlamına gelen “inflation” kavramlarını birleştiren ve “stagflation” olarak kavramlaştıran Macleod, 1965 yılında İngiliz ekonomisinde ortaya çıkan enflasyon ile birlikte yaygın işsizlikten kaynaklanan durgunluğu ifade etmek istemiştir.
c. Bir ekonomideki toplam arz ile toplam talebin birbirine eşit olduğu denge durumunda fiyatlar değişmez.
d. Ekonomik büyüme kısaca, bir ekonomide ortaya çıkan reel gelir artışı olarak tanımlanabilir.
e. Bir ekonomide ortaya çıkan enflasyon ile mücadelede daraltıcı maliye politikalarına ihtiyaç duyulurken işsizlik ile mücadele ve ekonomik büyüme için genişletici maliye politikaları önerilir.
f. Stagflâsyon sorunu enflasyon, işsizlik ve istikrarsız büyüme sorunlarının karması şeklinde ifade edilebilir. Bu nedenle, stagflasyon, yüksek enflasyonun, atıl üretim kapasitesinin, yaygın işsizliğin, yetersiz büyümenin birlikte yaşandığı bir ekonomik istikrarsızlık sorunu olarak tanımlanabilir
2. Stagflâsyon ile enflasyon farkı; Stagflâsyon, yüksek enflasyonun, atıl üretim kapasitesinin, yaygın işsizliğin, yetersiz büyümenin birlikte yaşandığı bir ekonomik sorundur. Stagflâsyon, enflasyon yanında işsizlik sorununun ve yetersiz ekonomik büyümenin bulunduğu bir durumudur. Enflasyon ise sadece genel fiyat düzeyindeki artış ve ona bağlı sorunları içerir.
3. Stagflâsyonu Açıklayan Görüşler;
a. Klasik ekonomi yaklaşımına karşı 1936 yılında yayımlanan “Para, Faiz ve İstihdamın Genel Kuramı” isimli kitap John Maynard Keynes e aittir. Tarafsız maliye anlayışının terk edilmesini ve müdahaleci bir devlet anlayışı ile devletin ekonomiye müdahale etmesini önermiştir. Keynesyen yaklaşım ile paralel olmak üzere, bir ekonomide yüksek enflasyonun olduğu dönemlerde düşük işsizlik oranları görülmüştür. İşsizliğin yaygın olduğu dönemlerde de daha düşük enflasyon oranları ortaya çıkmıştır. A. W. Phillips, adının geçtiği çalışmada, parasal ücretlerin artışı ile işsizlik oranı arasındaki ilişkinin ters yönlü olduğu sonucuna varmıştır. Phillips eğrisine göre, bir ekonomide, işsizlik ile mücadele edildiğinde nispeten düşük işsizlik oranına ulaşılır, ancak bu durum yüksek parasal ücret artışı ile başarılabilir. Parasal ücretlerin artışı enflasyona yol açtığına göre, düşük işsizlik yaşandığı dönemlerde yüksek enflasyon söz konusu olur. Eğer enflasyon ile mücadele edilirse bunu başarmak ancak yüksek işsizlik sonucunda gerçekleştirilebilmektedir. İşsizlik oranı ile enflasyon oranı arasında yer alan bu zıt yönlü ilişkinin sürekli ve istikrarlı olduğu ileri sürülmüştür. Bu durum, yukarıda ifade edildiği gibi, Keynesyen yaklaşım ile de uyumlu olmaktadır. Ancak, 1970’li yıllarda Phillips eğrisi ile ifadesini bulan bu enflasyon işsizlik ilişkisinin ortaya çıkmaması ve her iki sorunun da yüksek düzeylerde birlikte ortaya çıkması ile Keynesyen yaklaşıma olan güven sarsılmaya başlamıştır.
b. Monetarist Yaklaşım; Monetarist görüşün kurucusu olarak kabul edilen Milton Friedman ve bu okulun oluşumuna da katkı sağlayan Edmund Strother Phelps, birbirlerinden ayrı olarak yaptıkları araştırmalarında enflasyon ile işsizlik oranları arasında istikrarlı olduğu ileri sürülen ilişkinin doğruluğu üzerinde durmuşlardır.
i. Friedman ve Phelps, Phillips eğrisinin, önemli bir varsayımın kabulü ile geçerli olduğunu, sözü edilen varsayımın değişimi ya da değiştirilmesi ile Phillips eğrisinin geçerliğini yitireceğini ileri sürmüşlerdir.
ii. Bu iki ekonomist, Phillips eğrisinin geçerliliği için beklenen enflasyon oranının sabit olduğunun varsayıldığını ileri sürmektedirler
iii. Friedman ve Phelps’e göre enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişki, beklenen enflasyon oranı değişmediği zaman istikrarlı olacak, beklenen enflasyon oranının değişmesi halinde ise Phillips eğrisi yukarı doğru hareket edecek ve yeni bir denge noktası oluşacağı ileri sürülmektedir.
iv. Friedman ve Phelps, beklenen enflasyonun, gerçekleşen enflasyon oranının önemli bir artış göstermediği dönemlerde değişmeyeceğini ileri sürmektedirler.
v. Eğer gerçekleşen enflasyon oranında hissedilir ya da önemli bir artış söz konusu olursa bu durumda, beklenen enflasyonun yükseleceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Beklenen enflasyon oranının yükseldiği durumda, hem enflasyon hem de işsizliğin artabileceği ileri sürülmektedir.
c. Kısa Dönem Phillips Eğrisi; İşsizlik oranı ile enflasyon oranı arasındaki değişimi gösteren negatif eğimli bir eğridir.
i. Beklenen ve gerçekleşen enflasyonun birbirlerinden farklı olması stagflâsyonun anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.
ii. Friedman ile Phelps’in analizlerinde iki ayrı Phillips eğrisinden söz edilmektedir. Bunlardan biri kısa dönem Phillips eğrisi diğeri ise uzun dönem Phillips eğrisidir.
d. Uzun Dönem Phillips Eğrisi;
i. Friedman ve Phelps, beklenen enflasyon kavramından güç alarak Phillips eğrisinin kısa dönemde istikrarlı olmadığını, uzun dönemde de, enflasyon ve işsizlik arasında bir değişimin görülmediğini ileri sürmektedir. Friedman ve Phelps, görüşlerini desteklemek üzere de doğal işsizlik oranını kullanmışlardır. Onlara göre, enflasyon oranı arttıkça, beklenen enflasyon oranı da artacaktır. Bu durum, kısa dönem Phillips eğrisini, beklenen enflasyon oranına bağlı olarak yukarıya doğru kaydıracaktır. Beklenen enflasyon oranı değiştikçe Phillips eğrisinin yukarı doğru kayışı devam edecektir. Doğal işsizlik oranı, enflasyonun olmadığı işsizlik oranı olarak kabul edildiğinde, kısa dönem Phillips eğrisinin yatay ekseni kestiği noktada oluşan işsizlik oranı doğal işsizlik oranı olarak kabul edilebilir. Friedman ve Phelps, tam bilgi ile donanımlı işçiler ile firmaların kararlarını reel ücret düzeyini dikkate alarak oluşturacaklarını ileri sürmektedirler. Ekonomi doğal işsizlik oranında iken reel ücret sabittir. Böyle bir durumda eğer enflasyon olursa işçiler ücret artışı talep ederek satın alma gücündeki azalmayı önlemek isterler. işsizliği azaltmak üzere uygulanan bir genişletici politika durumunda artan talep nedeni ile firmalar ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarını işçilerin beklentilerinden daha fazla yükseltebilirler. Yüksek fiyatlar nedeni ile oluşan yüksek hasılat firmaları eski ücret düzeyinden geçerli iş gücü talep etmeye sevk eder. Kısa dönemde, işçiler ücret hadlerinin yükseldiğini sanarak bu talebe yanıt verirler. Bu durumda işsizlik oranı doğal işsizlik oranının altına inebilir. Uzun dönemde, işçiler fiyat artışının ücret artışından fazla olması nedeni ile reel ücretlerinin azaldığını anlayarak iş gücü arzını azaltmakta ve ücret artış oranının fiyat artış oranı ile hareket etmesini talep etmede ısrarlı olurlar.
ii. Uzun dönem Phillips eğrisi kısa dönem Phillips eğrilerinin yukarı kayması ile oluşan denge noktalarının birleştirilmesi ile oluşmaktadır.
iii. Monetaristlere göre, bir ekonomide işsizlikle mücadelede uygulanan genişletici makro politikalar sürdükçe, işçilerin oluşacak enflasyonu dikkate alarak ücret taleplerini tekrarlayacaklarını, ancak bu ayarlama sürecinin zaman alacağını ileri sürmektedirler.
e. Çağdaş Keynesyen Yaklaşım;
i. John Maynard Keynes’in Genel Kuramı’nı yayımlamasından sonra gerek gelişmiş ve gerekse gelişmekte olan ülkeler müdahaleci devlet anlayışını benimsemiş ve ekonomilerinin istikrara kavuşmalarında, toplam talep yönetimi ile istikrar politikalarını uygulamışlardır.
ii. Gerek sendikal hareketlerin, gerekse çalışanların kendi ücret ve haklarını koruma ve artırma çabaları iş gücü ücretlerinin daima yukarı doğru esnek olmasına karşın aşağı yönlü hareket etmemesine yol açmaktadır.
iii. İş gücü piyasasında oluşan olumsuz şoklara karşı denge ücret haddi aşağı yönlü hareket edemediğinden iki sonuç ortaya çıkabilmektedir. Birincisi, parasal ücretlerin yüksek düzeyde seyretmesine bağlı olarak üretim maliyetleri de yüksek düzeyde olmaya ve dolayısı ile fiyatların da yüksek düzeylerini korumalarına yol açar. İkinci olarak, yüksek parasal ücretlere bağlı olarak iş gücü talebi azalır. Bu durumda da işsizlik oranı artabilir.
iv. Arzdan kaynaklanan faktörlerin de Stagflâsyonun oluşumuna katkısı vardır. Arz şokları arasında, savaşlar, üretimi azaltan kötü hava koşulları, demografik değişimler, doğal afetler, faktör fiyatlarını ve faktör arzlarını etkileyen diğer unsurlar örnek olarak sayılabilir.
4. Stagflâsyonun Etkileri;
a. Stagflâsyon olgusu, hâkim olan Keynesyen ekonomi anlayışını sarsmıştır.
b. Bir ekonomideki makroekonomik amaçlardan biri de ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir
c. Ekonomik istikrarın sağlanması da tam istihdam ile fiyat istikrarının birlikte sağlanması ile mümkün olmaktadır.
d. Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile bir taraftan fiyat istikrarsızlığının bir taraftan da tam istihdamın sağlanmadığı görülmektedir.
5. Stagflâsyonun yol açtığı sorunlar;
a. Enflasyon ve işsizliktir.
b. Fiyat istikrarsızlığının ortaya çıkardığı sosyal maliyetler vardır. Bunlar arasında, kaynak tahsisinin bozulmasına bağlı olarak kaynakların etkin kullanılamaması, gelir dağılımının bozulması, ödemeler dengesinin olumsuz etkilenmesi, tasarruf hacminin azalması sayılabilir.
c. İşsizliğin ortaya çıkardığı sosyal maliyetler arasında ise üretim hacminin azalması, büyüme hızında yavaşlama, sosyal transferlerin artması, yoksulluğun artması, insanların yaşam kalitesinin düşmesi ve bunlara bağlı olarak diğer dolaylı etkiler sayılabilir.
6. Stagflâsyonun Mücadele Yöntemleri; Stagflasyon, temelde iki ekonomik sorunun bileşimi olduğundan bunların birlikte ve aynı anda çözümlenmesi gerekli olmaktadır. Bu sorunlardan biri sabit tutup diğerini çözüme kavuşturmak sorunu çözmek için mümkün değildir. İkisi ayın anda halledilmelidir. Stagflasyonla mücadele yöntemleri genel anlamda mikro tabanlı çeşitli yaklaşımları içermektedir. Bunlar arasında, gelirler politikası, vergi temelli gelirler politikası, indeksleme, üretim teşvikleri ve toplam arz, sektörel ve bölgesel politikalar sayılabilir
a. Gelirler politikası: Enflasyonu etkileyen fiyat ve ücret artışlarını ortadan kaldırmak ya da sınırlandırmak üzere geliştirilen doğrudan müdahale içeren politikalardır.
i. Stagflasyonun oluşumunda fiyat ve ücretlerin artışı temel faktörler arasında gösterildiğinden hareketle fiyat ve ücret artışlarının kontrolü düşünülebilir. Gelirler politikası ile ücret ve fiyat artışlarına bağlı oluşan gelirlere müdahale anlaşılmaktadır. Gelirler politikası, kamu harcama ve gelirleri dışında toplam talebi ve toplam arzı etkileyen değişkenler üzerinde çeşitli kontrolleri içermektedir. Diğer bir deyişle, gelirler politikası, bir ekonomideki enflasyonun oluşumuna etki eden faktörleri ortadan kaldırmaya ya da sınırlandırmaya yönelik uygulanması düşünülen önlemleri içermektedir.
ii. Gelirler politikası kapsamında, enflasyonu oluşturan ve artıran faktörleri ortadan kaldırmak ya da etkilerini en aza indirmek üzere en hafiften başlayarak oldukça sert, çeşitli önlemler söz konusudur. En hafif önlem ücret ve fiyat artış eğilimi içinde olan firmaları ikna etmektir. İkinci olarak geliştirilen çeşitli göstergeler ile onların gönüllü olarak fiyat ve ücret artışına gitmelerini engellemektir.
iii. Enflasyonla mücadele politikasının amacı, ortalama fiyat artış oranının fiyatların kaynak dağılımındaki rolüne müdahale etmeden azaltılmasının başarılabilmesidir.
iv. Gelirler politikasını savunanlar görüşlerini gerekçelendirmek üzere eksik rekabet piyasalarını dikkate almaktadırlar. Eksik rekabet piyasalarında oluşan ücret ve fiyatların yüksek düzeylerde seyredebileceğinden hareketle, bunların gelirler politikası ile oluşum sürecine müdahale edilmesinin yararlı olacağı ileri sürülmektedir.
v. Gelirler politikasını eleştirenler ise piyasaların rekabetçi oldukları ve ücret ve fiyatların oluşumuna müdahale ile birlikte kaynak tahsisinin bozulacağını ileri sürmektedirler. Bunlar, uygulanan fiyat ve ücret kontrollerinin kaldırılması ile daha yüksek enflasyon beklentisinin oluşacağını ileri sürmektedirler. Bu görüşe göre, gelirler politikasının yararlı olabilmesi için ücret ve fiyat kontrollerinin uygulanmasının sürekliliği gerekmektedir.
b. Vergi Temelli Gelirler Politikası; Vergi sisteminin parasal ücret artışlarını sınırlandırmak üzere kullanılmasını öngören bir politikadır.
i. Vergi temelli gelirler politikası, devletin belirli bir fiyat ve ücret düzeyini gösterge olarak belirlemesi ve bu değeri geçmeyen ücret ve fiyat artışları yapan firmalara vergisel avantajlar sağlayarak onları ödüllendiren, gösterge değerini aşan fiyat ve ücret artışı yapan firmaların ise vergisel yükümlülüklerini artırarak onları cezalandıran bir vergi politikası izlemektir.
ii. Vergi temelli gelirler politikası ile ücretleri belli bir sınırda tutan firmalar ve işçiler vergi azaltılması yoluyla mükâfatlandırılmakta, aksine, aşırı ücret artışları öneren ve alan firmalar ve işçiler yüksek vergiler yoluyla cezalandırılmaktadır.
iii. Vergi temelli gelir politikasını savunanlar bu politikanın, fiyatlar üzerinde sıkı bir kontrole gerek kalmaksızın, ekonomide enflasyonu azaltabileceğini ve büyümeyi olumlu etkileyebileceğini ileri sürmektedirler. Bu toplu sözleşme sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle sendikalar bunu kabul etmez
c. İndeksleme; Ücret, maaş gibi nominal değişkenleri belirli bir fiyat indeksi kullanılarak reel değerlerine dönüştürme tekniğidir.
i. Enflasyon oranı bir yıldan diğer yıla örneğin, %15 artış göstermiş ise o ekonomideki parasal ücretler de otomatik olarak %15 artmış olur.
ii. İndeksleme ile fiyat artışları karşısında reel ücretler düzeyini sürekli korumuş olur.
iii. Stagflâsyonla mücadele yöntemlerinden biri olarak ifade edilen indeksleme ile gelir vergisi, işçilerin iş (ücret) sözleşmeleri, işsizlik tazminatları ve sosyal güvenlik yardımları cari enflasyon oranına göre indekslenebilir.
iv. İndeksleme ile ücret hadleri sürekli olarak reel değerini koruyacağından işsizliği etkilemeyebilir. Çünkü işçiler iş sözleşmelerini genellikle çok yıllı yapmakta, sözleşmelerini yaparlarken de beklenen enflasyon oranlarını dikkate almaktadırlar. Dolayısı ile sözleşme sürerken enflasyon oranının azalması sözleşmelere yansımayacağından reel ücretler artmakta bu durumda da iş gücü talebi azalarak işsizlik artmaktadır. İndeksleme ile iş sözleşmeleri enflasyon oranına göre ayarlanacağından reel ücret değişmemekte, bu da en azından işsizlik oranını değiştirmemektedir.
v. İndeksleme yaklaşımı da stagflâsyonla mücadelede ancak sınırlı ve geçici bir çözüm sunabilmektedir.
d. Üretim Teşvikleri ve Toplam Arz;
i. Keynesyen ekonomi yaklaşımında ekonomik istikrarsızlıkların temelinde talepte meydana gelen yetersizlikler ileri sürülürken arz yönlü ekonomistler istikrarsızlıkların kaynağında arz ya da üretim yetersizliklerine vurgu yaparak istikrarsızlıkların kaynağının arz şokları olduğunu ileri sürmektedirler. Arz yönlü ekonomistler, mal ve hizmet üretimi üzerinden al›nan yüksek oranl› vergilerin üretim maliyetlerini artırdığından toplam arzı ciddi bir biçimde etkilediğini ileri sürmektedirler.
ii. Artur B. Laffer, vergi indirimi politikasının uygulanması halinde vergi hâsılatının daha fazla olacağını iddia etmekte ve bunun nedeni olarak da vergi indirimi politikası ile gelirin (matrah) yükseleceğini ve yüksek matraha uygulanan indirimli vergi oranı ile vergi hâsılatının daha fazla olacağını ileri sürmektedir.
iii. Laffer eğrisi: Vergi oranları ile vergi hâsılatı arasındaki ilişkiyi gösteren bir eğridir.
e. Sektörel ve Bölgesel Politikalar; Bir ekonomide fiyat artışlarının ve işsizliğin kaynağı makro düzeyden ziyade belli bazı sektörlere özgü olarak ya da belli bölgelerde ortaya çıkabilir. Belli endüstrilerin kendine özgü koşulları içinde; yapısal nedenlerle yaygın işsizlik, üretim daralması gibi nedenlerle de fiyatlar yükselmiş olabilir. Bu tür sorunlar teşhis edildiğinde, makro düzeydeki politikaların yürütülmesinden ziyade sözü edilen sektörlerin sorunlarına çözüm üretmek üzere mikro ölçekte önlemler alınır.
7. Stagflasyon sorunu 1970 li yıllarda yaygın olarak ortaya çıkmıştır.
8. Stagflasyon kavramını ilk olarak İain Macleod kullanmıştır.
9. Monetaristlere göre orijinal phillips eğrisi Beklenen enflasyon oranının sabit olduğunda bulunmaktadır.
10. Kaynesyen yaklaşıma göre Phillips eğrisinin şekli “Negatif Eğimlidir.”
11. Monetaristlere göre ekonomi uzun dönemde dengesini “Doğal işsizlik oranında” sağlayabilir.
12. Çağdaş Kaynesyenlerin stagflâsyonu açıklamada kullandıkları temel görüşlerden biri de “Ücret ve fiyatların aşağı doğru yapışkan olması”
13. Firmalara fiyatlarını belli oranda arttırma önerisinde bulunma, gelirler politikası olarak kabul edilir
14. Arz yönlü ekonomi yaklaşımını savunanlara göre stagflasyonla etkin mücadelenin aracı “Gelir indirimi politikasıdır.”
1. Kamu kesimi; Merkezî devletten daha geniş olarak, yerel idareler, sosyal güvenlik Kuruluşları, fonlar ve kamu iktisadî teşebbüslerini de kapsayan çok geniş bir alanı ifade eder.
2. Kamu açığı: Tüm kamu kurum ve kuruluşları bütçe açıkları toplamıdır.
a. Bütçe açığı kavramı bütçe içinde yer alan kamu harcamaları ile vergi ve harç vb gibi olağan bütçe gelirleri arasında harcamalar lehine olan farkı gösterir.
b. Bütçe açıkları kamu açıklarının en önemlisi olmakla beraber, ancak bir bölümünü oluşturmaktadır.
c. Vergiler ve diğer olağan kamu gelirleri ile karşılanamayan kamu harcamaları için Hazine aracılığı ile borçlanma yoluna gidilir.
d. Bütçe açığı zamanla vergilerin yükseltilmesi yoluyla ortadan kaldırılabilir. Bu durumu açığın finansmanı olarak değil, açığın kapatılması olarak ele almak gerekmektedir. Harcamaların vergilerle karşılanan bölümü dışında kalan kısmının borçlanma ile karşılanmasına bütçe açığının finansmanı adı verilir.
e. Burada iki noktaya vurgu yapılmasında yarar vardır. Birinci nokta, bütçe politikaları açısından bakıldığında, açıklara yaklaşımda iki farklı görüşün uygulama alanı bulmuş olmasıdır. Ekonomik dengelerin sağlanmasında devlete aktif görev veren Keynesyen görüşe göre, iradî olarak bütçe açığı verilmesi gerekmektedir. Bu görüşte bütçe açığı bir sorun olarak değil, maliye politikasının temel aracı olarak iradî politika bağlamında ele alınmaktadır. İkinci görüşte ise, bütçe açıklarından kesinlikle kaçınılması gerektiği, tam tersine, ekonomik dengeleri bozucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
f. Yıllık bütçe açıkları ve kamu açıkları akım halinde açık kavramı ile tanımlanır. Akım halindeki açıkların yıllar itibariyle ödenmemiş birikmiş tutarları ise stok olarak açık şeklinde tanımlanır.
g. Avrupa Birliğinin kabul etmiş olduğu Maastricht ölçütüne göre, kamu açığının (akım kavramı) milli gelire oranının %3’ü, borç stokunun milli gelire oranının da %60’ı geçmemesi gerekmektedir. Aksi halde, ekonomik kırılganlık ortaya çıkar ve böyle bir ekonominin hem uluslar arası borçlanma faizi risk oranı yükselir, hem de uluslararası piyasalardan borç temini zorlaşacağından ve içeride nakit tutmada zorluklar oluşacağından faiz oranı olağanüstü yükselir ve bu durum ekonomiyi riskli kılar.
h. (Vergi ve Olağan Bütçe Gelirleri - Toplam Kamu Harcamaları) olarak formüle edilen tanımlamanın sonucuna Nihai Bütçe Dengesi adı verilir.
i. Birincil bütçe dengesi = [Vergi ve Olağan Bütçe Gelirleri - (Toplam Kamu Harcamaları + Faiz Ödemeleri)
j. Kamu bütçesinde devamlı açık oluşabilmesi vergi salmanın ve para yaratmanın kamusal güç olmasından kaynaklanmaktadır. Birey ya da aile bütçelerinde önce gelir tahmini yapıldığı halde, kamu bütçesinde önce gider tahmini yapılır. Bunun nedeni, bireyler ya da aileler para basma ya da uzun dönemli borçlanma gücüne sahip olmadıkları halde, devletler vergi salma ve para basma gücüne sahiptirler. Kamu bütçelerinde birinci aşamada kamu harcamalarının saptanması, ikinci aşamada ekonomik ve sosyal koşullara göre vergi ve diğer gelirlerin saptanması kuralı geçerlidir. Vergilerle karşılanamayan harcamalar ise kamu borçları ile karşılanır.
4. Maliye Politikası Açısından Bütçe Açığına Yaklaşımlar; Açığın ekonomideki rolü ve etkileri açısından, ana-akım ekonomistleri ve radikaller olmak üzere iki ana grup olarak ele alınır. Ana-akım ekonomistlerin görüşleri neo-klasikler, Keynesyenler, Monetaristler ve Ricardoculardır.
a. Neo-klasik Yaklaşım;
i. Neo-klâsik ekonomistler ekonomik işleyişte piyasanın Optimum kaynak ve adil gelir dağılımı sağlayacağı varsayımı ile piyasa dengelerinin bozulmaması için bütçenin denk olması gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Klasiklere göre, ürün piyasalarında tüketim ve yatırım harcamaları dengede olup tasarrufun yatırıma eşit olduğu durumda, ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla kamu bütçesinin de denk olması gerekmektedir.
ii. Neo-klâsikler kamu kesiminin eşitliği yanında, hacim olarak da küçük olmasını ve harcamaların finansmanının ekonomik kararları etkilemeyecek tarafsız vergilerle yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
iii. Neo-klâsikler kamu kesimine bazı toplumsal ihtiyaçların karşılanması dışında, hiçbir ekonomik işlev yüklememiş, devletin tümü ile yansız kalmasını tercih etmişlerdir.
iv. Neo-klasik görüş taraftarları devletin ekonomiye hiçbir şekilde müdahale etmemesi gerektiği görüşü yanında, kamu borçlarının da ekonomik işleyişi bozacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir.
v. Bu görüş taraftarlarına göre, kamu borçları kuşaklararası kaynak ve gelir dağılımını şimdiki kuşak lehine bozarak piyasanın işleyişini olumsuz etkilediği gibi, olağan koşullarda oluşabilecek kuşaklar arası toplumsal tercihleri de saptırır. Bu nedenle, savaş veya doğal afetler gibi acil ortaya çıkan durumlarda ya da kendisini itfa edebilecek yatırımlara yönelik olarak yapılan borçlanmalar dışında kamu borçlanması neo-klasik yaklaşımca benimsenmez.
b. Kaynesyen Yaklaşın;
i. Kapitalist sistemin karşıtının ortaya çıkmış olması yanında, yaşanan büyük kriz Keynesyen görüşü doğurmuş ve neo-klâsiklerin aksine, ekonomiyi rayına oturtma konusunda kamu kesimine görev verilmiştir.
ii. Keynes’e göre, piyasalar tam istihdamı sağlayacak efektif talep düzeyini oluşturamayacağından, devletin, bir yandan özel harcamaları yükseltmeye yönelik vergi avantajları sağlama, diğer yandan da talebi yükseltmeye yönelik doğrudan harcama önlemleri alarak piyasalara müdahale etmesi zorunludur.
iii. Keynesyen görüşün odağında bütçe açığının yer aldığı ortadadır.
iv. Keynesyen görüşte, klâsik ve neo-klâsiklerin aksine, piyasaların canlandırılması ve tam istihdamı sağlayıcı efektif talep düzeyinin yakalanabilmesi için kamu açıklarına aktif işlev yüklenmiştir
v. Keynesyen görüşün dayandığı bireylerin kısa vadeli görüşe sahip olup ekonomik kararlarını bu doğrultuda aldıkları, başka bir deyişle yaşam boyu gelir hipotezine rağbet etmedikleri varsayımı vergi indirimi konusunu öne çıkarmıştır.
vi. Olası bir vergi indiriminin kullanılabilir geliri yükselterek toplam talep üzerinde yükseltici etki oluşturabileceği ileri sürülmüştür.
c. Monetarist Yaklaşım;
i. Açık bütçe uygulaması, hizmetlerin genişletilmesi ve gelirlerin yükseltilmesi yönünde Toplumu mutlu ettiği gibi politikacıların da ellerini kolaylaştıran bir politika işlevi görmüştür.
ii. Zamanla politikacılar Keynesyen politikalardan uzaklaşılarak, klâsik görüşle örtüşen Monetarist görüşe geçilmiştir. Monetarist görüş de, klâsik görüşe paralel olarak, kamu kesimi borçlanma gereksinimini reddetmiş ve denk bütçe uygulamasına geçilmesini şiddetle savunmuştur.
iii. Monetarist görüş kamu kesimi hacminin küçültülmesini ve devletin ekonomik faaliyetlerden çekilerek, sadece özgürlükleri koruyan ve temel kamu hizmetlerini sunan jandarma devlet anlayışını savunmuştur.
iv. Keynesyen görüşün terk edilerek Monetarist görüşe geçilme süreci, diğer bir deyişle, Keynesyen görüşle tarih sahnesine çıkmış olan maliye politikası uygulamasının Monetarist yaklaşımla geri plana çekilmesi, ekonomilerin işleyiş dinamikleri bağlamında açıklanması gereken önemli bir konudur
v. Keynesyen görüşe dayalı sosyal politikaların devre dışı bırakılmasında Sovyetler’in çöküşü ve Berlin Duvarı’nın yıkılışının yanında, kapitalist dünyada gerileyen sermaye getirisinin de çok büyük bir rolü olduğu kabul edilmelidir.
d. Ricardocu Yaklaşım;
i. Ricardocu hipotez: Bütçe açıklarının borçlanma ile finansmanının, yaşam boyu gelir hipotezi altında, tüketim üzerinde etkisinin olmamasıdır.
ii. Ricardocu ya da Barro hipotezine göre, bütçe açıklarının borçlanma ile finansmanı bugünkü vergi yükünün gelecekteki aynı yükle ikamesi olduğundan yaşam boyu gelir hipotezi altında, tüketim üzerinde etkili olmaz. Bu hipotez, kuşaklararası geçişliliğin bulunduğu, ileriye ait vergi değişikliğinin öngörülmediği ya da olası bir değişikliğin bilindiği ve bireylerin bu bilinçle rasyonel davrandığı varsayımlarına dayandırılmaktadır. Söz konusu varsayımların geçerli olduğu koşulda, açık bütçe uygulamasında vergi avantajı yaşayan bireyler bu avantajı tüketimlerini yükseltecek şekilde değil, ileride faizle birlikte borç itfasına gidildiğinde oluşacak yüksek vergi yükümlülüğünü karşılayabilmek için tasarruflarını yükseltecek yönde kullanırlar.
e. Radikal Yaklaşım;
i. Kamu açığı konusuna sistem dışı ve eleştirel olarak yaklaşan radikal görüş yanlıları bütçe açıklarının kapitalist sistemin işleyişinin içsel dinamikleri sonucunda organik olarak ortaya çıktığını iddia etmektedir
ii. James O’Connor ve taraftarlarının savunduğu görüş, kamu kesiminin işlevi ile ilgili çözümleme doğrultusunda geliştirilmiştir. O’Connor tezlerini geliştirirken kamu açıklarını Keynesyen talep yanlı araç olma görüşüne dayandırmamışlardır.
iii. Bu görüşe göre, kamu kesiminin birinci işlevi özel sermaye birikimine katkı yapacak faaliyette bulunmak, ikinci işlevi ise özel sermaye birikim sürecinin toplumsal ortamda oluşturduğu sosyal sorunları hafifletici harcamalar yaparak sistemi meşrulaştırmaktır.
iv. Bu yaklaşıma göre, temel üretim girdi maliyetleri kamulaştırılmaktadır. Böylece, kamusal destekle hızla büyüyen özel sermaye giderek Monopolleşir. Diğer yandan, sistemin meşrulaştırılması için toplumun geri bıraktırılan kesimlerine de sosyal aktarım yapılması gerekmektedir.
v. James O’Connor’un savunduğu radikal görüş çerçevesinde kamu açıkları, Keynesyen görüşte savunulduğu gibi, ekonomide tam istihdamı sağlamaya yönelik iradi araç olarak değil, fakat sistemin işleyiş dinamikleri doğrultusunda oluşan bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.
5. Bütçe Açığının Finansman Yöntemlerinin Ekonomik Etkinlikleri; Bütçe açığı 2 yoldan finanse edilir 1. si Hazine aracılığı ile Merkez bankasından borçlanmadır. Hazine merkez bankasına hazine kâğıdı olarak adlandırılan vadeleri farklı senetler verir ve bu senetler karşılığında merkez bankası kasalarında tutulan paralardan borç verilir. Borcun vadesinin 1 yıldan az olması durumunda kısa vadeli (Dalgalı) borç olur. Vadesi 1 yıldan fazla ise uzun vadeli borç oluşur. Burada yeni para basılmamakta fakat merkez bankasının kasalarında tutulan para hazine kanalından piyasaya sürülmüş, yani ekonomide yeni satın alma gücü yaratılmış ya da para tabanı genişletilmiş olacaktır. 2. si borçlanma türü yine hazine aracılığı ile bu kez merkez bankası dışında, bankalar sisteminden borçlanmadır. Piyasaya yeni satın alma gücü sürülmüş olmamakta, borç verilebilir fonlar piyasalarında özel sektör yanında kamu kesimi de piyasaya girmiş olmaktadır.
a. Bütçe Açıklarının Merkez Bankası Kaynaklarından Finansmanının Ekonomik Etkileri;
i. Bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynaklarından karşılanması yönteminde piyasaya yeni satın alma sürülerek para tabanı genişletilmiş olur. Bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynaklarından borçlanılması sonucunda ekonomide para tabanının genişlemesi paranın miktar teorisi kuralına göre, tam istihdam ve/veya tam kullanım kapasitesine varılıncaya dek üretimin artmasına neden olur. Bu sınır aşıldıktan sonra ise fiyatlar genel düzeyinde artışa yol açar. Merkez Bankası kaynaklarından yapılan borçlanma yoluyla para tabanının genişletilmesi ileri aşamalarda enflasyonist etki oluştururken aynı zamanda faiz oranında da artışa yol açar.
ii. İç ve dış dengeler üzerinde fazla etkili olmaz,
iii. Nominal faiz oranı ve enflasyon oranı veri iken reel faiz oranını hassas hesaplama formülü; R = [ (1 + N) / ( 1 + E ) ] – 1 burada N Nominal faiz, E ise enflasyon oranıdır.
iv. Kamu açıklarının Merkez Bankası kaynaklarından finansmanı yöntemi ile ekonomiye yeni satın alma gücü enjekte etmenin faiz oranı üzerinde ciddi bir etki yaratmadan fiyatlar genel düzeyi üzerinde etki oluşturması, iç denge açısından ürün ve faktör piyasalarında, dış denge açısından ise ticaret dengesi üzerinde ciddi sonuçlar ortaya koyar.
v. Senyoraj hakkı: Devletin para basma tekeline sahip olmasının sonucu olarak para basmaktan elde ettiği gelirdir.
vi. senyoraj yönteminde kamu kesimi yeni para basımı maliyeti ve enflâsyon yükü dışında kalan yeni satın alma gücüne sahip olur iken, Merkez Bankası’ndan borçlanma yönteminde sadece enflâsyon maliyeti dışında yeni satın alma gücünden yararlanır.
vii. Anti-enflâsyonist maliye politikası uygulanması gerektiğinde de bütçenin açık vermemesi, hiç değilse birincil fazla vermesi amaçlanır.
viii. Kamu personeline kamu kesiminde ödenen özlük hakkı ile söz konusu personelin piyasada sağlayabileceği gelir arasında oluşan fark açıldıkça kamu personelinin hizmet kalitesinde erime görülür.
ix. Hazine’nin Merkez Bankası’ndan yaptığı borçlanmanın kamu kesimine sağladığı yarar ise bu süreçte yaşanan enflâsyona bağlı olarak piyasadaki değerli kâğıtların gerçek değerleri üzerinde eritici etki oluşturarak kamu borçlarının reel değerini erozyona uğratmasıdır.
x. Borçların Monetizasyonu: Kamu borçlarının Merkez Bankası para tabanının Genişletilmesi ile itfa edilmesidir.
xi. Merkez Bankası kaynaklarından borçlanılarak gerçekleştirilen monetizasyon işlemi Hazine’yi avantajlı kılarken, aynı nedenle alacaklıları zarara uğratmaktadır.
xii. Hoş olmayan Monetarist aritmetik: Uzun dönemde bütçe açığının borçla finansmanının parasal finansmandan daha enflasyonist olması durumudur.
xiii. “Hoş Olmayan Moneterist Aritmetik” Thomas Sargent ve Neil Wallace ikilisine ait
xiv. Para tabanı genişletilmesi enflâsyon nedeniyle bütçe üzerinde anlık yük oluşturduğu halde, borçlanmanın yol açtığı ve zaman içinde büyüyerek nihaî aşamada ortadan kaldırılmasının gerekli olduğu düşünülen kalıcı yük, birincinin ikinciye tercih nedenini oluşturmaktadır.
b. Bütçe Açıklarının Merkez Bankası Dışı Kaynaklardan Finansmanının Ekonomik Etkileri;
i. Bütçe açıklarının Merkez Bankası dışı kaynaklarla karşılanması, yurt içi kaynaklar ve yurt dışı kaynaklar olmak üzere iki şekilde olabilir. Yurt içi kaynaklar iç ekonomide borç verilebilir piyasalardan oluşur. İç finansal kuruluşlar ve tüm tasarrufların aktığı finansal piyasalar iç borç verilebilir kaynaklar havuzunu oluşturur. Dış piyasalardaki finansal kaynaklar ise dış borç verilebilir kaynakları oluşturur.
ii. İç piyasalar açısından bakıldığında, bir maliyet unsuru olarak faiz oranının yükselmesi Marjinal sermayenin piyasadan silinmesi sonucunu doğurur.
iii. Şimdiki değer formülü
iv. Yüksek faiz oranı yatırımlar ve dolayısıyla ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır.
v. Sargent-Wallace hipotezine göre, kamu açıklarının finansman yönteminin sonucu olarak ortaya çıkan faiz, kamu bütçesinde transfer kalemleri arasında yer alarak, toplam harcamaları yükseltmektedir.
vi. Devletin vergi salma yetkisinin yanında para tabanını genişletme gücünün olması nedeniyle bütçe açıklarının borçlanm
Türk Anayasa Hukuku Ünite:5
*Yasama ve yürütme işlemlerine giriş; Devletin hukuki sonuçlar doğuran işlevleri aralarında iş birliği bulunan değişik organlar tarafından yerine getirilir. Bu işlevler; yasama, yürütme ve yargı faaliyetleridir.
-Devletin hukuki açıdan işlevlerini sınıflamada maddi ve şekli (organik) olmak üzere 2 ölçüt kullanılır.
*Maddi ölçüt; Yapılan işlemi bu işlevi yerine getiren kişi ve makamları göz önünde bulundurmadan yapılan hukuki işlemin içeriğine göre belirleyen ölçüttür. Buna göre;
- Yasama işlemi genel, soyut, sürekli, nesnel, kişisel olmayan işlemlerdir.
-Yürütme işlemi bireysel ve somuttur.
-Yargı işlemi ise hukuki uyuşmazlığı çözen işlemdir.
*Şekli ölçüt; Devletin işlevlerini ve bu işlevleri yerine getirirken yaptığı hukuki işlemleri, o işlemi yapan organa ya da yapılmış biçimine göre sınıflayan ölçüttür. Buna göre;
-Yasama organı tarafından yasa adı altında ve yasa biçiminde kabul edilen bütün işlemler yasadır.
-İşlemin genel ve soyut ya da bireysel ve somut nitelik taşıması önem taşımaz.
-Yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan işlemlere denir.
-Yürütme organının bir yasaya dayanmak kaydıyla hem bireysel ve somut hem de genel ve soyut nitelikte yaptığı düzenleyici işlemlerin tümü yürütme işidir.
*Yasama organının işlemleri;
-Yasama yetkisi; TBMM’nin yasa yapma ve parlamento kararı alma yetkisi olarak tanımlanır.
-Anayasanın 7. Maddesine göre yasama yetkisi Türk Milleti adına TBMM ye aittir. Bu yetki devredilemez. Anayasanın TBMM ye verdiği yasama yetkisine ilişkin 3 ilke vardır.
*Yasama yetkisinin asliliği (ilk- elliği)
*Genelliği
*Devredilmezliği
-Yasama yetkisinin asliliği; Bu yetkinin ilk el olması ve doğrudan anayasadan kaynaklanması anlamına gelir. Yasama yetkisinin ilk elliği, araya başka bir işlem girmeksizin parlamentonun bir alanı doğrudan yasayla düzenleyebilmesidir.
-Yasama yetkisinin genelliği; Yasama organının sınırsız bir düzenleme yetkisine sahip olmasını ifade eder. Yasama organı için tek sınır anayasadır. Yasama organının genelliği aynı zamanda yürütme organına özgülenmiş bir alanın olmaması anlamına gelir, bu ilke gereğince yasama organı her konuyu istediği ayrıntıda düzenleyebilir. Türkiye’de yürütme organının mahfuz bir yetki alanı vardır. Yani yürürlükteki yasaların uygulanmasıdır.
-Yasama yetkisinin devredilmezliği; Yasama organının düzenleme alanına giren ve yasama işlevi niteliğinde olan işlemlerin başka bir organ tarafından yapılmasını yasaklamaktadır. Yasa genel olarak maddi ve şekli olmak üzere 2 biçimde tanımlanır.
-Şekli yasa; Metnin içeriğine değil o metni kimin yaptığına bağlı olarak tanımlanır.
-Maddi yasa; Genel soyut, kişisel olmayan kurallar içeren metne verilen addır. Maddi yasa tüzük ve yönetmelik gibi şekli açıdan idari düzenleyici işlemleri de kapsar.
-Yasama organının bir tüzel kişiliği vardır. Bu tüzel kişilik TBMM başkanlığı tarafından temsil edilir. Yasama işlemleri yasalar ve TBMM’nin aldığı kararlardır.
-Diğer yasalardan farklı olarak düzenlenmiş yasama işlemleri;
1)Yasa
2)Bütçe ve kesin hesap yasaları
3)Uluslar arası anlaşmaların uygun bulunması
4)Parlamento kararları
5) İçtüzük
1)Yasa; TBMM’nin anayasa ve içtüzük de belirtilen yöntem ve esaslarına göre yasa adı altında yaptığı kural olarak genel, soyut, nesnel sürekli nitelikte olan işlemlere denir.Yasa yapma yetkisi TBMM’ye aittir.
-Yasalar ya milletvekilleri tarafından yasa teklifi ile ya da bakanlar kurulu yasa tasarısı ile yapılır.
-Yasa teklifi en az bir milletvekili tarafından, yasa tasarısı başbakan da dahil olmak üzere bakanlar kurulunun tümü tarafından imzalanarak TBMM başkanlığına sunulur.
-Yasa teklif ve tasarıları yazılı ve gerekçeli olmalıdır.
-1 tam yıl geçmedikçe genel kurulda reddedilmiş teklif veya tasarı aynı yasama dönemi içinde yeniden TBMM’ye sunulamaz. Bir yasama dönemi içinde sonuçlandırılmamış teklif ve tasarılar hükümsüz sayılır, buna kadük olma denir.
-Komisyonlar yasa yapımında işin mutfağıdır. Komisyon teklif yada tasarı hakkında bir rapor hazırlar ve bunu meclis başkanlığına sunar.
-Komisyon raporu genel kurul aksine karar almadıkça raporun dağıtımı tarihinden itibaren 48 saat geçmedikçe genel kurulda görüşmeye başlanamaz. Genel kurulda önce yasa tasarısı yada teklifinin tümü üzerinde görüşme açılır.
-Kanun tasarı ve teklifleri genel kurulda kabul edildikten sonra yasa niteliğini alır.
-Yasanın kabul edilebilmesi için cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp resmi gazete de yayımlanması gerekir.
-Meclis yasayı değiştirerek kabul ederse cumhurbaşkanı değiştirilmiş yasayı yeniden TBMM’ye geri gönderebilir.
2)Bütçe ve Kesin Hesap Yasaları;
-Bütçe tasarısı yürütme organı tarafından hazırlanır.
-Bakanlar kurulu genel ve katma bütçe yasa tasarıları ile milli bütçe tahminlerini gösteren raporu mali yılbaşından yani 1 ocak’tan itibaren en az 75 gün önce TBMM’ye sunar.
-Bütçe tasarıları ve raporlar bütçe komisyonunda görüşülür.40 üyeli komisyonun en az 25 üyesi iktidar grubu ya da gruplarına verilir.
-Bütçe komisyonu bütçe tasarısını 55 gün içinde görüşür.
-Gelirlerin toplanması ve harcamaların bütçeye uygun olarak yapılıp yapılmadığını TBMM adına Sayıştay yapar.
-TBMM bütçe tasarısını kabul ederek hükümeti ibra etmiş olur.
3)Milletlerarası Anlaşmaların Uygun Bulunması; 1982 anayasasına göre milletlerarası anlaşmalar TBMM tarafından bir yasayla uygun bulunur ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanır.
-Anayasanın 90/5. maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konmuş uluslar arası anlaşmalar yasa hükmündedir yani yasalarla eş değerdedir.
-Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslar arası anlaşma hükmüyle bir yasal düzenlemenin çatışması durumunda yargı organı bu çatışmayı tespit etmeli ve uluslar arası anlaşma hükmünü uygulamalıdır.
4)Parlamento Kararları; Yasama meclisinin yasa dışında yaptığı bütün işlemlere verilen addır.Bu kararlar TBMM’nin özerk yetkisine dayanarak oluşturduğu ve meclis başkanı aracılığıyla resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren işlemlerdir.
-Meclisin iç işleyişi ve çalışmaları;
-Meclis başkanı ve başkanlık divanının seçilmesi
-Komisyonların seçimi
-Meclisin tatile girmesi
-Açık ve gizli oylama kararı
-Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme
-TBMM bir milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile meclis üyeliğinin düşmesini de karar biçiminde sonuca bağlar.
*Parlamento kararları;
-Cumhurbaşkanını vatana ihanetle suçlama
-Güven ya da güvensizlik oyu verme
-Genel görüşme
-Meclis araştırması ya da soruşturması açılmasına karar verme
-Yüce divana sevk
*Savaş hali ilanı, olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanı ile kalkınma planlarını onaylama kararları ile kamu baş denetçisi, radyo televizyon üst kurulu, Sayıştay ve anayasa mahkemesi gibi anayasa da ve yasalarda TBMM’ye tanınan üye seçme yetkisini de meclis karar biçiminde kullanmaktadır.
5)İçtüzük; Yasama meclislerinin kendi iç çalışmalarını düzenlemek için koydukları kurallara denir.
-İçtüzük iktidar-muhalefet ilişkilerinin dengeli biçimde yürütülmesi işlevini sağlar.
-TBMM çalışmalarını kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür.
-Şekli ölçüte göre içtüzük bir parlamento kararıdır. Bu nedenle diğer meclis kararları gibi içtüzükler de TBMM tarafından kabul edilir.
-İçtüzükleri yasa ve diğer meclis kararlarından ayıran yön ise maddi ölçüttür.
-İçtüzük yalnızca meclis çalışmalarını düzenler.
-İçtüzük değişiklik teklifini milletvekilleri yapabilir.Teklif önce anayasa komisyonunda ardın genel kurulda görüşülür.Değişiklik TBMM kararı olarak resmi gazete de yayımlanır ve yürürlüğe girer.
-Cumhurbaşkanının içtüzük değişikliklerini bir kez daha görüşmek üzere TBMM ye gönderme yetkisi yoktur, ancak bunlara karşı anayasa mahkemesine iptal davası açabilir.
-İçtüzük anayasa mahkemesinin anayasaya uygunluk denetimine bağlıdır.
*Yürütme organının işlemleri; Şekli ölçüte göre yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan belli bir sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır.
-Yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
-Yürütme organı ancak bir yasa çerçevesinde işlem yapabilir.
-Normlar kademelenmesinde yürütme organının yapacağı işlemler yasaların altında yer alır.
*1982 anayasasının yürütme organına tanıdığı düzenleyici işlemler;
-Kanun hükmünde kararname
-Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
-Tüzük
-Yönetmelik
*Kanun hükmünde kararname(KHK); İlk kez 1961 anayasasında 1971’ de yapılan değişikliklerle Türk anayasa hukukuna girmiştir.
-KHK’ler yasalara eşit nitelikte yani yasa gücünde olan düzenlemelerdir. Bunlarla yürürlükteki yasalar değiştirilebilir ve kaldırılabilir.
-KHK çıkarma yetkisi bakanlar kuruluna aittir.
-Yetki yasası çıkarılacak KHK’nin amacını,kapsamını,ilkelerini,kullanma süresini ve süre içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını gösterir.
-Genel esaslar, kişinin hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevler, temel haklar ve ödevler KHK’lerle düzenlenemez.
-Anayasa mahkemesi bir tür olağanüstü yöntem olarak gördüğü KHK’lerin anayasaya uygunluğunu denetlerken yetki yasasında konu unsuru bakımından; kısa süreklilik, önemlilik, zorunluluk ve ivedilik gibi anayasada öngörülmeyen ek unsurlar da aramıştır.
-KHK’ler başbakan ve bütün bakanlar ile cumhurbaşkanı tarafından imzalanır ve resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
-KHK’ler resmi gazetede yayımlandıkları gün TBMM’ye sunulur.
-KHK’lerin anayasaya uygunluğunun denetimini anayasa mahkemesi yapar.
*Sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’leri; Yetki unsuru bakımından 2 noktada olağan KHK’lerden ayrılır.
1)Bu kararnameleri çıkarmaya cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu yetkilidir.
2)Bu kararnameler için TBMM’nin bir yetki yasasıyla bakanlar kuruluna izin vermesi gerekir.
-Sıkıyönetim ya da olağanüstü hal süresince cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu sıkıyönetim ya da olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK’ler çıkarabilir.
-Cumhurbaşkanı, başbakan ve bütün bakanların imzasını taşıyan sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’si resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer ve aynı gün TBMM’nin onayına sunulur.
-TBMM’ ye sunulan sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’leri öncelikle ve ivedilikle en geç 30 gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.
*Cumhurbaşkanlığı kararnamesi; Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinin kuruluşu, teşkilat ve çalışma esasları,personel atama işlemleri cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.
-Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanır ve onun imzasıyla yayımlanıp yürürlüğe konur.
-Bu kararnamelere karşı yargı yoluna başvurulamaz.
*Tüzükler; Anayasanın 115. maddesine göre tüzükler, yasanın uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere bakanlar kurulu tarafından çıkarılan düzenleyici işlemlerdir.
-Bakanlar kurulu hazırladığı tüzük tasarısını Danıştay’ın incelemesinden geçirmek şartıyla kullanabilir.
-Gerçekte tüzük çıkarma yetkisi bakanlar kurulu ile Danıştay arasında paylaştırılmıştır.
-Tüzükler yasalara aykırı olamaz.
-Tüzükler cumhurbaşkanı tarafından imzalanır, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
*Yönetmelikler; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri tarafından kendi görev alanlarını ilgilendiren yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak için çıkartılır.
-Danıştay incelemesinden geçmez, cumhurbaşkanı tarafından imzalanma zorunluluğu ve resmi gazetede yayımlanma zorunluluğu yoktur.
-Yürütme organının; karar, tebliğ, sirküler, genelge,yönerge,duyuru,ilan gibi değişik adlar altında yaptığı düzenleyici işlemlere adsız düzenleyici işlem denir. Bu nitelikteki düzenleyici işlemler yönetmelik olarak nitelendirilir.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yasama organının işlemlerini açıklama.
Yasama yetkisi, TBMM’nin yasa yapma ve parlamento kararı alma yetkisi olarak tanımlanır. Anayasanın 7. Maddesine göre yasama yetkisi adına TBMM’ye aittir.Bu yetki devredilemez. Anayasanın TBMM’ye verdiği yasama yetkisine ilişkin olarak üç ilkeden söz edilebilir.Bunlar yasama yetkisinin asliliği ( ilk elliği), genelliği ve devredilmezliğidir.Yasama yetkisinin asliliği bu yetkinin ilkel olması ve doğrudan anayasadan kaynaklanması anlamına gelir.Yasama yetkisinin genelliği yasama organının sınırsız bir düzenleme yetkisine sahip olmasını ifade eder.Burada yasama organı için tek ve sınır anayasadır.Yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi yasama organının düzenleme alanına giren ve yasama işlevi niteliğinde olan işlemlerin başka bir organ tarafından yapılmasını yasaklamaktadır.
TBMM’nin anayasa ve içtüzükte belirtilen yöntem ve esaslara göre yasa adı altında yaptığı kural olarak genel soyut nesnel sürekli nitelikte olan işlemlere yasa denir.Yürütmenin KHK tüzük yönetmelik gibi adlarla yaptığı düzenleyici işlemler de genel soyut nesnel sürekli niteliktedir.
*Yürütme organının işlemlerini anlatma.
Şekli ölçüte göre yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan belli bir sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır .Anayasanın 8. maddesine göre yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.Bu düzenlemede yürütmenin bir görev olarak nitelendirilmesinin nedeni yürütme yetkisinin ikincil nitelikte olmasından kaynaklanır.Bunun anlamı yürütme organının işlemlerinin yasaya dayanmak zorunda olmasıdır.Anayasanın 8. Maddesinde yürütmenin bir yetki olarak nitelendirilmesi ise anayasa tarafından yürütme yetkisinin ikincil niteliğine getirilmiş istisnalardan kaynaklanır.Bu istisnalar sıkıyönetim ve olağanüstü dönemlerinde çıkarılan KHK’ler ile cumhurbaşkanlığı kararnamesidir...................................
ÜNİTE:6
*1982 anayasasına göre TBMM’nin oluşumu; TBMM 4 yıllık bir görev süresi için seçilmekte ve yasama organı genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşmaktadır.
-25 yaşını dolduran her yurttaşın seçimlerde aday olma hakkı bulunur.
-Belli koşullara sahip olmayanlar milletvekili seçilemezler.Bunlar;
-En az ilkokul mezunu olmayanlar
-Kısıtlılar
-Askerlik yapmamış olanlar
-Kamu hizmetinden yasaklılar
-Suç işlemiş olanlar
-Konum itibariyle aday olamayacak kişiler;
-Hakimler ve savcılar
-Yüksek yargı organları mensupları
-Yükseköğretim kurulu üyeleri
-Kamu görevlileri
-Öğretim elemanları
-Milletvekili seçimine ilişkin olarak kabul edilen seçim sistemi bir orantılı temsil usulü olan d’Hondt sistemidir.
-1982 anayasası döneminde seçim sistemi %10 ulusal baraj öngörülmek suretiyle uygulanmaktadır.
-1982 anayasası ölüm veya milletvekilliği sıfatının kaybedilmesine yol açan haller sonucunda meydana gelen milletvekilliği boşalmalarının tamamlanmasına ilişkin olarak ara seçim mekanizması düzenlemiştir.
-Ara seçimin yapılabilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlar;
-Ara seçim her seçim döneminde sadece 1 kez yapılabilir.
-Ara seçim genel seçimden 30 ay geçmedikten sonra yapılamaz.
-Ara seçim yapılabilmesi için meclis üye tam sayısının en az %5’inin boşalması gerekir.
-Bu koşullar dairesinde ara seçimler 3 ay içinde yapılır.
-Genel seçimlere 1 yıl kala ara seçim yapılması anayasal olarak yasaktır.
*Seçimlerin ertelenmesi sadece savaş sebebiyle seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse TBMM kararıyla 1 yıllık süre için ertelenir.
*Seçimlerin genel yönetim ve denetimi 7 asıl ve 4 yedek üyeden oluşan yüksek seçim kurulunca gerçekleştirilir. Bu üyelerin 6 sı Yargıtay, 5 i Danıştay genel kurulunun kendi üyeleri içinden seçilir.
*Milletvekillerinin Hukuki Konumları;
1)Temsil ilişkisi ve göreve başlama; 1982 anayasası milli egemenlik ilkesine uygun olarak milletvekillerinin seçildikleri bölge veya kendilerini seçenleri temsil etmeyeceklerini, bütün milletin temsilcisi olacaklarını öngören bir hüküm sevk etmiştir.
-Seçilen milletvekillerinin göreve başlaması anayasanın 81. maddesine uygun olarak ant içmeyle mümkün olur.
2)Milletvekilliği ile bağdaşmayan işler; Milletvekillerinin yasama görevlerini yerine getirirken farklı iktidar odaklarının etkisi altına girmemesi ve yönlendirmesi ile karşılaşmaması için düşünülen bu kurum ile özellikle yürütme erkine ve iş çevrelerine karşı yasama organının bağımsızlığının sağlanması amaçlanmıştır.
- Milletvekillerinin 6 ayı geçmemek şartıyla ve belli bir konuda olmak üzere hükümet tarafından verilecek geçici bir görevi kabul etmesi TBMM kararına tabidir.
3)Yasama bağışıkları; Yasama organı üyelerinin görevlerini herhangi bir zorluk, baskı altında kalmadan serbestçe yapabilmelerini sağlamak olan yasama bağışıklıkları, milletvekillerinin görevlerini gereği gibi gerçekleştirebilmesi sırasında başlatılabilecek adli takiplerin yaratacağı kesintileri engellemeye yöneliktir.
-Yasama bağışıklığı; yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı kavramlarına yer verir.
*Yasama sorumsuzluğu; Milletvekillerinin temsil ettikleri seçmen iradesini, görüşlerini ve isteklerini herhangi bir baskı altında kalmaksızın açıklayabilmesinin güvencesidir.
*Yasama dokunulmazlığı; Yasama organı üyelerinin görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için düşünülmüş olan ve bir suç eylemine ilişkin olarak ceza kovuşturması ve yargılamasından uzak tutulmasını öngören bir bağışıklıktır.
4)Milletvekilliğinin düşmesi; Milletvekilinin istifası, ölüm veya ölüm yerine geçen haller, kesin hüküm giymesi, kısıtlanması, milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar etmesi ve meclis çalışmalarına mazeretsiz veya izinsiz olarak 1 ay içinde en az 5 birleşim günü katılmaması milletvekilliği sıfatının yitirilmesine yol açar.
-Anayasanın öngördüğü bu hallerin dışında milletvekilleri için sıfat kaybına yol açan bir diğer gelişme ise cumhurbaşkanı seçilme durumudur.
-TBMM’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararları ve istifa, bağdaşmazlık veya devamsızlık nedenlerinden dolayı milletvekilliği sıfatının düşürülmesi kararların alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde anayasa mahkemesine kararın iptali için dava açabilir. Anayasa mahkemesi iptal istemini 15 gün içinde karara bağlar.
5)Milletvekillerinin mali statüsü; Ödenek ve yolluklar başlıklı hüküm mali konuma ilişkin olup TBMM üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik işlemlerinin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir.
*TBMM’nin yapısı ve çalışma sistemi; TBMM başbakanlık divanı, siyasi parti grupları, yasama komisyonları ve danışma kurulu olmak üzere dört kısımdan oluşur.
-Divan; Meclis üyeleri arasından seçilen TBMM başkanı, başkanvekilleri, katip üyeler ve idari amirlerden oluşur. TBMM başkanlık divanı için 1 yasama dönemi içinde 2 kez seçim yapılır.
-Meclis başkanının seçimi 4 tur üzerinden gizli oy usulüyle yapılır. İlk iki oylamada aranan oy oranı üye tam sayısının en az 3/2 çoğunluğudur.
-Meclis çalışmalarına grupları aracılığıyla katılan siyasi partilerin bir grup oluşturulabilmesi için en az 20 milletvekiline sahip olması gerekir.
*Hüküm gereğince oluşturulan TBMM komisyonları;
-Anayasa komisyonu -Adalet komisyonu
-Milli savunma komisyonu -İç işleri komisyonu
-Dış işleri komisyonu -Çevre komisyonu
-Dilekçe komisyonu -Milli eğitim,kültür,gençlik ve spor komisyonu
-Sağlık,aile,çalışma ve sosyal işler komisyonu -Bayındırlık,imar,ulaştırma ve turizm komisyonu
-Tarım,orman ve köy işleri komisyonu -Plan ve bütçe komisyonu
-Kamu iktisadi teşebbüsleri komisyonu -TBMM hesaplarını inceleme komisyonu
-Her yıl ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanan TBMM bir yasama yılı içinde en fazla 3 ay tatil yapabilir.
-TBMM çalışmalarını kendi içtüzük hükümlerine göre gerçekleştirir.
-TBMM genel kurulundaki görüşmeler aleniyeti esas olup, tutanak dergisinde tam olarak yayımlanacağı hükme bağlanmıştır.
*TBMM’nin görev ve yetkileri; Kanun yapma, hükümeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme
-Anayasanın genel olarak öngördüğü yetki ve görevler;
-Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak
-Bakanlar kurulunu ve bakanları denetmek
-Bakanlar kuruluna KHK çıkarma yetkisi vermek
-Bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek
-Para basılmasına karar vermek
-Savaş ilanına karar vermek
-Milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak
-Meclis üye tam sayısının 5/3 ünün çoğunluğu kararıyla genel ve özel af ilan etmek
-Hükümetin genel siyasetinin ya da bir bakanın bakanlığına ilişkin işlerden dolayı siyasal sorumluluğunun tartışıldığı ve güven oylamasıyla sonuçlanan bir denetim mekanizmasıdır.
-Başbakan veya bakanların görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yüce divanda yargılanmalarını gerektiren bir durumun varlığının tespiti için yasama organınca gerçekleştirilen soruşturmadır.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*1982 anayasasına göre TBMM’nin oluşumunu açıklama
TBMM 4 yıllık bir görev süreci için seçilir ve genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur. 25 yaşını dolduran her yurttaşın seçimlerde aday olma hakkı bulunmakla birlikte belli koşullara sahip olmayanlar milletvekili seçilemezler.Milletvekili seçilemeyecek olanlar anayasanın 76/I. Maddesinde sayılmıştır.Milletvekili seçimine ilişkin olarak kabul edilen seçim sistemi bir orantılı temsil usulü olan d’hondt sistemidir.1982 anayasası döneminde bu seçim sistemi %10 ulusal baraj öngörülmek suretiyle uygulanmaktadır.
*Milletvekillerinin hukuki konumlarını belirlemek
Anayasanın 80 ila 86. Maddeleri TBMM üyelerinin hukuki konumlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.Bu çerçevede temsil ilişkisi,göreve başlama,üyelikle bağdaşmayan işler, yasama bağışıklıkları,, milletvekilliğinin düşmesi ve milletvekillerinin mali konumları anayasal olarak düzenlenmiştir. 1982 anayasası milletvekillerinin bütün milletin temsilcisi olacaklarını öngörmektedir. Seçilen milletvekillerinin göreve başlamaları ise anayasanın 81. maddesine uygun olarak yapacakları ant içme ile mümkün olabilmektedir. Milletvekillerinin yasama görevlerini yerine getirirken farklı iktidar odaklarının etkisi altına girmemesi ve yönlendirmesi ile karşılaşmaması için düşünülen bu kurum ile özellikle yürütme erkine ve iş çevrelerine karşı yasama organının bağımsızlığının sağlanması amaçlanmıştır.Temel amacı yasama organı üyelerinin görevlerini herhangi bir zorluk baskı altında kalmadan serbestçe yapabilmelerini sağlamak olan yasama bağışıkları milletvekillerinin görevlerini gereği gibi gerçekleştirebilmesi sırasında başlatılabilecek adli takiplerin yaratacağı kesintileri engellemeye yöneliktir.1982 anayasasının 83. maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında düzenlenen yasama bağışıkları hem yasama sorumsuzluğu hem de yasama dokunulmazlığı kavramlarına yer vermektedir.
*Yasama organının içyapısını ve çalışma sistemini anlatma
TBMM; başkanlık divanı, siyasi parti grupları, yasama komisyonları ve danışma kurulu olmak üzere 4 kısımdan oluşur. Anayasanın 94. maddesi başkanlık divanını düzenler.Buna göre divan, meclis üyeleri arasından seçilen TBMM başkanı, başkanvekilleri, katip üyeler ve idare amirlerinden oluşur.Meclis çalışmalarına grup oluşturulabilmesi için en az 20 milletvekiline sahip olması gerekir.Anayasa ve içtüzük siyasi parti gruplarına çeşitli yetki ve görevler tanımış olmakla birlikte 3 hususta grupların karar alamayacağını öngörmüştür.Yasama dokunulmazlığının kaldırılması, meclis soruşturması konularında görüşme yapması ve karar alması yasaklanan gruplar aynı zamanda meclis başkanlığı seçimlerinde aday da gösteremez.Her yıl ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanan TBMM, bir yasama yılı içinde en fazla 3 ay tatil yapabilmektedir.Meclis ara verme ya da tatil esnasında cumhurbaşkanınca doğrudan ya da bakanlar kurulunun istemi üzerine toplantıya çağırılabilir. Meclisi bu biçimde toplantıya çağırabilme yetkisi sadece cumhurbaşkanına ait değildir. Meclis başkanı da doğrudan ya da meclis üye tam sayısı itibariyle milletvekillerinin en az 5/1 inin istemi üzerine meclisi toplantıya çağırabilir.Bu biçimde ara vermeden ya da tatilden çağırılan TBMM öncelikle bu olağanüstü toplantıyı gerektiren konuyu görüşmek zorunluluğundadır.Aksi halde tekrar ara verme veya tatile devam edilemeyecektir.
*Yasama organının görev ve yetkilerini sıralama
Görev ve yetkiler bakımından dünyadaki bütün temsili siyasal sistemlerin yasama organlarının 3 ana işlevi bulunmaktadır.Kanun yapma,hükümeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme olarak özetlenen bu faaliyetler 1982 anayasasıyla da öngörülmüş ve anayasanın 87. Maddesi okunduğunda TBMM’nin görev ve yetkileri genel olarak düzenlenmiştir.Kural koyma ve hükümetin sunduğu bütçe tasarısını kabul etme dışında öne çıkan bir diğer yasama fonksiyonu yürütmenin denetlenmesidir. Cumhurbaşkanının vatana ihanet olarak tanımlanan suç dışında sorumluluğunun anayasa tarafından kabul edilmemesi bu denetim işlevinin ağırlıklı olarak bakanlar kuruluna yönelik olmasını gerektirmiştir.Bu çerçevede 98.–100 . maddeler arasında öngörülen soru,meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve meclis soruşturması araçlarıyla bu denetimin gerçekleştirileceği düzenlenmiştir. TBMM’nin kural koyma, denetim yapma ve bütçe hazırlama işlevlerine ilişkin yetki ve görevlerinin dışında anayasanın çeşitli maddelerinde dağıtılmış olarak bulunan farklı yetki ve görevleri de bulunur.
ÜNİTE:7
*Yürütme organının yapısı; Yasama erkinin koyduğu kuralları uygulayan ve oluşan hukuk düzenini işleten yürütme erkinin yapısal biçimlenişidir.
-ABD başkanlık sisteminde olduğu gibi başkanlık sistemleri yürütme organının sadece başkan tarafından temsil edildiği ilk kategoriye girmektedir.
-Almanya, İsrail, İtalya, Yunanistan ve 2007 öncesi Türkiye gibi parlamenter sistemin uygulandığı ülkelerde bu seçimi özel olarak toplanan bir kurul ya da yasama organı yapmaktadır.
-Avusturya, Portekiz, Fransa, Finlandiya gibi yarı başkanlık sistemi örneklerinde devlet başkanını seçme yetkisi halka verilmiştir.
*Cumhurbaşkanının Seçimi; En az 40 yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, TBMM üyeleri ya da milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk yurttaşları, halkın yapacağı cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabilir.
-Seçilen cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır.
*Cumhurbaşkanının hukuksal ve siyasal konumu; Devlet başkanı olarak Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil etme görevine sahip olan cumhurbaşkanı aynı zamanda anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür.
-Cumhurbaşkanının konumuna ilişkin olarak ifade edebileceğimiz bir diğer konu vekalet kurumuna ilişkindir.1982 anayasası Cumhurbaşkanının görevinden ayrılması durumunda kendisine TBMM başkanının vekalet edeceğini öngörür.
-Hastalık ve yurt dışına çıkma gibi nedenler söz konusu olduğunda cumhurbaşkanı yeniden görev başına dönünceye kadar ölüm, çekilme veya başka bir nedenle cumhurbaşkanlığı makamının sürekli olarak boşalması durumunda ise yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar vekalet söz konusu olacaktır.
*Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri
1)YASAMA İLE İLGİLİ OLANLAR
*Yasama yılının ilk günü TBMM'de açılış konuşması yapmak
*Toplanık halde bulunmayan TBMM'yi toplantıya çağırmak
*Kanunları yayımlamak
*Kanunları bir kez daha görüşmek üzere TBMM'ye geri göndermek
*Anayasa değişikliği kanunlarını gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak
*TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek
*Belli yasama işlemleri hakkında anayasaya uygunluk denetimi yapabilmesi için anayasa mahkemesinde iptal davası açmak
2)YÜRÜTMEYLE İLGİLİ OLANLAR
*Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek
*Başbakanın önerisi üzerine bakanları atamak ve görevden almak
*Bakanlar kuruluna başkanlık etmek ya da bakanlar kurulunu başkanlığında toplantıya çağırmak
*Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcilerini göndermek ve yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek
*Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak
*TBMM adına TSK'nin başkomutanlığını temsil etmek, TSK'nin kullanılmasına karar vermek
*Genelkurmay başkanını atamak
*MGK'yi toplantıya çağırmak ve kurula başkanlık etmek
*Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve KHK çıkarmak
*Kararnameleri imzalamak
*Sürekli hastalık,sakatlık ve kocama nedenleriyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek yada kaldırmak
*Devlet denetleme kurulu üyelerini ve başkanını atamak, kurulda araştırma ve denetleme yapmak
*YÖK üyelerini seçmek
*Üniversite rektörlerini seçmek
3)YARGIYLA İLGİLİ OLANLAR
*Anayasa mahkemesi üyelerini seçmek
*Danıştay üyelerinin 4/1 ini seçmek
*Yargıtay cumhuriyet başsavcısı ve başsavcı vekilini seçmek
*Askeri yargıtay ve AYİM üyelerini seçmek
*HSYK üyelerini seçmek
-BAKANLAR KURULUNUN YAPISI VE KURULUŞU;İkili yürütme yapısının ikinci ayağını oluşturan Bakanlar Kurulu başbakan ve bakanlardan meydana gelir.
*Bakanlar kurulunun oluşum süreci cumhurbaşkanının yapmış olduğu görevlendirmeyle başlar.
-Bakanlar kurulunun görev ve sorumlulukları; Bakanların TBMM'ye karşı kişisel ve kolektif olmak üzere 2 tür sorumluluğu bulunur.
-Kişisel sorumlulukları; Kendi yetkileri içindeki işlerden ve emrindeki kişilerin eylem ve işlemlerinden kaynaklanır.
-Kolektif sorumlulukları;Hükümetin genel siyasetiyle ilgilidir.
-Meclis kararıyla yüce divana sevk edilen bakan düşerken başbakanın sevki halinde hükümet istifa etmiş sayılır.
-Herhangi bir nedenle boşalan bakanlığa en geç 10 gün içinde atama yapılması gerekir.
-TBMM seçimlerinden önce adalet,içişleri ve ulaştırma bakanları çekilir ve yerlerine başbakan tarafından meclis içinden yada dışarıdan bağımsızlar atanır.
*TÜRKİYENİN HÜKÜMET SİSTEMİ; 1982 anayasası ilk hali itibariyle yasama ve yürütme ilişkileri bakımından parlamenter bir hükümet sistemi öngörmüştür.
*Cumhurbaşkanının seçimini TBMM yaparken hükümetin görevine devam edebilmesi için meclisin güvenoyuna bağlı kılınmıştır.
-OLAĞANÜSTÜ YÖNETİM USÜLLERİ;Devletin sınırlandırılması ve sorumluluğu serbest seçimler,güçler ayrılığı,hukuk devleti ilkesi,insan haklarının korunması gibi araçlarla sağlanır.
-Olağanüstü yönetim usulü;Devletin olağan hukuk kuralları ve uygulamaları ile başa çıkmasına olanak bulunmayan, afet, ayaklanma, iç savaş, savaş gibi ulusun yada devletin varlığına ve geleceğine yönelik tehlike ve tehdit oluşturan olağan dışı bir durumla karşılaşması halinde bunu ortadan kaldırabilmek için başvurduğu istisnai yönetim biçimidir.
-Olağanüstü yönetim usullerinin özellikleri arasında bunların geçici ve istisnai olması, yürütme organına ve idareye olağan dönemlerden daha geniş düzenleme ve takdir yetkisi tanınması, temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemlerden daha geniş biçimde sınırlanması sayılabilir.
-1982 anayasası olağanüstü yönetim usullerini iki başlık altında düzenlemiştir.Bunlardan birincisi olağanüstü haller, ikincisi ise sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halidir.
-1982 anayasasına göre olağanüstü hal iki farklı nedenden birine dayanılarak ilan edilebilir.Bunlar tabii afet ve ağır ekonomik bunalım ile şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasıdır.Bu nedenlerden birinin olması durumunda cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu olağanüstü hal ilan edebilir.
*Bakanlar kurulunun olağanüstü hal ilan etmeden önce milli güvenlik kurulunun görüşünü alması gerekir.
-Olağanüstü hal ilanının süresi 6 ayı geçemez.Olağanüstü hal ilanına ilişkin karar resmi gazetede yayımlanır ve hemen TBMM'nin onayına sunulur.
*Olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, savaş hali, savaşı getirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma çıkması, vatan veya cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması durumunda da ilan edilebilir.
-Sıkıyönetim her defasında ayı aşmamak üzere uzatılması meclisin kararına bağlıdır ancak savaş hallerinde bu süre aranmaz.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yürütme organının yapısını genel olarak açıklama
Yasamanın koyduğu kuralları uygulayan ve hukuk düzenini işleten yürütmenin yapısı ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Anayasal bir zemine oturtulan bu yapılanma yasama organı ile birlikte o ülkenin hükümet sistemi hakkında bilgi verir. Yürütmenin yapısal farklılığını ve hükümet sistemlerini dikkate alarak ikili bir ayrım yapılabilir. Buna göre başkanlık ve meclis hükümet sistemlerinde tekçi(monist) bir yürütme organı şekillenirken parlamenter ve yarı-başkanlık sistemlerinin yürütme organları ikinci(düalist) bir özellik gösterir.
*Cumhurbaşkanının seçim usulünü anlatabilme ve siyasal konumunu saptama
Anayasaya göre en az 40 yaşını doldurmuş yükseköğrenim yapmış TBMM üyeleri ya da milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk yurttaşları halkın yapacağı cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabilir. Seçilen cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olup en fazla 2 kere seçilebilir.Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil etme görevine sahiptir ve aynı zamanda anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür. Cumhurbaşkanının yetkileri hayli geniştir.Bu yetkilerden bazıları şunlardır; kanunları bir kez daha görüşmek üzere TBMM’ye geri göndermek, anayasa değişikliği kanunlarını gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak, anayasa mahkemesinde iptal davası açmak, TSK’nin kullanılmasına karar vermek, genelkurmay başkanını atamak, MGK’yi toplantıya çağırmak, YÖK üyelerini seçmek, üniversite rektörlerini seçmek,anayasa mahkemesi üyelerini seçmek, Danıştay üyelerinin 4/1’ini seçmek, Yargıtay cumhuriyet başsavcısı ve başsavcı vekilini seçmek, askeri Yargıtay ve AYİM üyelerini seçmek ve HSYK üyelerini seçmek
*Bakanlar kurulunun yapısını kuruluşunu görev ve sorumluluğunu açıklama
Bakanlar kurulu, başbakan ve bakanlardan meydana gelir.Başbakan cumhurbaşkanınca atanır ve belirlediği bakanlar kurulunu cumhurbaşkanının onayına sunar.Hükümetin bu şekilde kurulmasının aksine bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilatı kanunla düzenlenmektedir. Bakanlar kurulu sahip olduğu yetki ve görevler dikkate alındığında asıl icra organı olarak faaliyet göstermektedir. Bakanlar kurulu içinde kurulun başkanı konumundaki başbakanın hem hukuki hem de siyasi olarak önemli bir ağırlığı bulunur. Başbakan bakanlar kurulunun başı olarak bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlamakta ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanların TBMM’ye karşı kişisel ve kolektif olmak üzere 2 tür sorumlulukları bulunur.
*Anayasanın öngördüğü hükümet sistemini belirleme
1982 anayasası ilk hali itibariyle yasama ve yürütme ilişkileri bakımından parlamenter bir hükümet sistemi öngörmüştür. Anayasal şema dikkate alındığında her ikisi de yasama organından kaynaklanan ikili bir yürütme organı kurgulanmıştır. Buna göre cumhurbaşkanının seçimini TBMM yaparken hükümetin görevine devam edebilmesi meclisin güvenoyuna bağlı kılınmıştır. Ayrıca 105. maddede düzenlendiği üzere cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlerin dışındaki bütün işlemleri için başbakanın ve ilgili bakanın karşı imzası öngörülmek suretiyle sorumlu icra makamının hükümet olduğu vurgusu da yapılmıştır. Keza, cumhurbaşkanının vatana ihanet gerekçesi dışında siyasal açıdan sorumsuzluğu kabul edilmiştir.Böylece 1982 anayasasıyla bir parlamenter sistemin temel esasları düzenlenmiş olsa da cumhurbaşkanının çok kapsamlı ve etkili yetkilerle donatılması klasik parlamentarizmin dışına çıkıldığının bir göstergesidir.2007 yılında yapılan 5678 sayılı anayasa değişikliği kanunuyla cumhurbaşkanının seçim usulü değiştirilmiş olup bu radikal farklılaşma hükümet sistemini de önemli ölçüde etkilemiştir.2007 değişikliği ile yapısal olarak bir yarı-başkanlık sisteminin kurulduğunu söylemek mümkün olmakla beraber Fransa modeli bir hükümet modeline ulaşılması daha fazla anayasal yetkinin cumhurbaşkanına aktarılmasına bağlıdır.
*Olağanüstü yönetim usullerini birbiriyle karşılaştırma
Olağanüstü yönetim usulü devletin olağan hukuk kuralları ve uygulamaları ile başa çıkmasına olanak bulunmayan afet, ayaklanma, iç savaş, savaş gibi ulusun ya da devletin varlığına ve geleceğine yönelik tehlike ve tehdit oluşturan olağandışı bir durumla karşılaşması halinde bunu ortadan kaldırabilmek için başvurduğu istisnai yönetim biçimidir.Demokratik bir rejimde olağanüstü yönetim usulleri keyfi yönetimler değildir.O nedenle bu yönetimler günümüz demokrasilerinde anayasa ve yasalar tarafından düzenlenir ve hukuk içinde yer alır.Olağanüstü yönetim usullerinin özellikleri arasında bunların geçici ve istisnai olması yürütme organına ve idareye olağan dönemlerden daha geniş düzenleme ve takdir yetkisi tanıması temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemlerden daha geniş biçimde sınırlanması sayılabilir.1982 anayasası olağanüstü yönetim usullerini iki ana başlık altında düzenlemiştir.Bunlardan birincisi olağanüstü haller, ikincisi ise sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halidir.1982 anayasasına göre olağanüstü hal iki farklı nedenden birine dayanılarak ilan edilebilir. Bunlar tabii afet ve ağır ekonomik bunalım ile şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasıdır.
Bu nedenlerden birinin baş göstermesi durumunda cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu olağanüstü hal ilan edilebilir.Ancak olağanüstü hal ilanı şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması nedenine dayanıyorsa bakanlar kurulunun olağanüstü hal ilan etmeden önce mili güvenlik kurulunun görüşü bakanlar kurulu için bağlayıcı değildir.Olağanüstü hal bütün ülkede ya da belirli bir ya da birden fazla bölgede ilan edilebilir.Olağanüstü hal ilanının süresi 6 ayı geçemez.Olağanüstü hal ilanına ilişkin karar resmi gazetede yayımlanır ve hemen TBMM’nin onayına sunulur.Meclis tatilde ise derhal toplantıya çağırılır.TBMM, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, bakanlar kurulunun istemi üzerine her defasında 4 ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
ÜNİTE:8
*YARGI İŞLEVİNİN ANLAMI; Erkler ayrılığının genel esasları içinde yasama organı kural koyma işlevini yerine getiren yürütme organı da asıl olarak yapılan hukuksal düzenlemeleri hayata geçirme ya da bir diğer deyişle yürütme işini gerçekleştirmektedir.
-Yargı organı hukuksal düzenin dışına çıkılması ya da bunun ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözme işini üstlenmiştir.Bu işlev kanunla oluşturulan mahkemeler eliyle yerine getirilir.
-Yargı işlevi içerik ve biçimsel ölçütlere göre değerlendirilir.
*içerik bakımından yargı işlevinin 3 unsuru bulunur.
1)Ortada bir hukuki uyuşmazlığın ve bundan kaynaklanan bir hukuka aykırılığın var olması
2)Söz konusu uyuşmazlığın yargı organı tarafından saptanması
3)Mevcut hukuka aykırılığı giderecek bir yaptırım uygulanması ve böylece hukuksal düzenin yeniden tesis edilmesi
-Yargı işlevi, bağımsız yargı makamlarının hukuki uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık savlarını verdikleri kesin hükümlerle çözme ve karara bağlama faaliyetidir.
*KESİN HÜKÜM;Yargı makamlarının hukuki uyuşmazlıkları aksi ispat edilemeyecek tarzda çözen karar.
-Yargı Bağımsızlığı Kavramı;Hakimin bağımsızlığı anlamına gelen yargı bağımsızlığı, yargıcın önüne gelen bir davayı herhangi bir baskı altında kalmadan görüp karara bağlamasını ifade eder.
*YARGI BAĞIMSIZLIĞI; Hakimlerin kararlarını verirken her açıdan özgür olmaları, hiç bir baskı ve etki altında kalmadan hareket etmeleridir.
-Hakimin bağımsızlığının sağlanması noktasında öne çıkan kavramlardan biri de hakimin nesnelliğidir.
*NESNELLİK; Hakimlerin görevini yerine getirirken sahip oldukları siyasal, toplumsal, dinsel, geleneksel ve ahlaki düşünce ve inanışlardan sıyrılmaları ve uzaklaşmalarını gerektirmektedir.
*HAKİMLİK GÜVENCESİ;Hakimlerin görevlerini her türlü baskıdan uzak biçimde tam bir güven ve yansızlık ortamından gerçekleştirebilmeleri için öngörülen kurallar ve önlemler bütünüdür.
*Hakim ve savcıların güvenceleri
-Hakimler ve savcılar azlolunamazlar
-Hakimler ve savcılar kendileri istemedikçe anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamazlar
-Bir mahkemenin yada kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa aylık ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar
-Bağımsızlığın sağlanması için öngörülen en önemli güvence hakimler ve savcılar kuruludur.
*HSK'nın başkanı adalet bakanı, bakanlık müsteşarı kurulun doğal üyesidir.
-YARGI KOLU KAVRAMI VE ANAYASADA DÜZENLENEN TÜRLERİ
*Yargı kolu;Kararları son inceleme mercii olarak aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu düzen biçiminde tanımlanır.
*1982 anayasasının üçüncü bölümünde düzenlenen yargı organına ilişkin olarak yargı kollarının üst derece mahkemeleri öngörülmüştür.Buna göre; anayasa mahkemesi, yargıtay, danıştay,askeri yargıtay, askeri yüksek idare mahkemesi ve uyuşmazlık mahkemesidir.
-Sayıştay;Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetleyen sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yerine getiren anayasa mercisidir.
*Anayasa yargısı; Anayasa ile kanunlar arasındaki hiyerarşik ilişkinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan anayasa yargısı, kanunların kendisine kaynaklık eden anayasaya aykırı olup olmadığının denetlendiği yargı kolunu ifade eder.
-Anayasa mahkemesi, anayasa yargısını işleten yüksek mahkeme olarak öngörmüştür.Buna göre mahkeme 17 üyeden oluşur, bu üyelerin üçünü TBMM, diğer 14 ünü ise cumhurbaşkanı seçer.
-Anayasa mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıl olup ikinci kez seçilmeleri mümkün değildir.Mahkeme üyeleri 65 yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
*Adli yargı;Olağan ve genel yargı kolu olan adli yargı diğer yargı kollarının görevine girmeyen davalara bakmaktadır.Adli yargı ilk derece mahkemeleri ve üst derece mahkemeleri olmak üzere 2 ye ayrılır.
-İlk derece mahkemeleri de hukuk ve ceza mahkemeleri olmak üzere 2 ye ayrılır.
*Hukuk mahkemeleri; Sulh ve asliye hukuk,ticaret, aile,tüketici,kadastro,iş,fikri ve sınai haklar mahkemeleridir.
*Ceza mahkemeleri; Sulh,asliye ve ağır ceza mahkemeleridir.
-Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen kanunla başka adli yargı mercilerinin görev ve yetki alanına bırakılmayan karar ve hükümlerin son inceleme mercii olarak çalışır.
*İdari yargı;İdari işlem ve eylemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların ayrı bir yargı düzenindeki mahkemelerce çözümlenmesi sistemini ifade eder.
-İdare ve vergi mahkemeleri ilk derece mahkemesi, bölge idare mahkemeleri ise itiraz merci olarak öngörülmüştür.
-Danıştay idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı makamına bırakılmadığı karar ve hükümlerinin son inceleme mercidir.
*Askeri yargı;Askeri yargıtay ceza yargılamasının yüksek mahkemesi olup askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri bu yargı kolunun alt derece mahkemeleridir.
-Askeri yargıtay, askeri mahkemelerin karar ve hükümlerinin son inceleme mercidir.
*Uyuşmazlık yargısı;Farklı yargı kollarındaki mahkemelerin arasında çıkan uyuşmazlıkları çözmek üzere kurulmuştur.
-Uyuşmazlık mahkemesi adli,idari ve askeri yargı makamları arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını sonlandırmakla yetkilidir.
-Mahkemenin başkanlığını anayasa mahkemesince kendi üyeleri arasından seçtikleri üye yapar.
*TÜRK ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREV VE YETKİLERİ
-Anayasa mahkemesi kanunların,kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM içtüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleme yetkisine sahiptir.
-Anayasa mahkemesi bireysel başvuruları kabul etme yetkisiyle donatılmıştır.
-Anayasa mahkemesi yüce divan sıfatıyla yargılama yetkisine sahiptir.
-Siyasi partilerin kapatılması davalarına bakar ve mali denetimlerini gerçekleştirir.
-Meclis kararıyla milletvekili sıfatlarının düşürülmesi ile milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması işlemlerinin anayasaya uygunluk denetimini yapar.
-Uyuşmazlık mahkemesinin başkanını kendi üyeleri arasından seçer.
*1982 anayasası normların anayasaya uygunluk denetimine ilişkin olarak iptal davası ve itiraz yolu olmak üzere 2 başvuru imkanı öngörmüştür.
1)İptal davası (soyut norm denetimi); Anayasa değişikliği kanunları dahil olmak üzere bütün kanunlar için şekil gerekçesiyle dava açma yetkisi sadece cumhurbaşkanına veya TBMM üyelerinin üye tam sayısının en az 5/1 ine tanınmıştır.
2)İtiraz yolu(somut norm denetimi); İtiraz yoluna konu olan işlemler sadece kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerdir.
*İtiraz yolunun işletilebilmesi için bazı koşullar gerekir;
-Görülmekte olan bir dava olmalıdır.
-Bu davalara bakan bir mahkeme bulunmalıdır.
-Davada uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kanun yada KHK niteliğinde bir norm bulunmalıdır.
-Mahkeme hakimin uygulanacak normu anayasaya aykırılık bulması yada dava taraflarının anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmesi gerekir.
*Anayasa mahkemesi ilk derece mahkemesinin anayasaya aykırılık iddiasıyla kendisine başvurması üzerine işin kendisine gelişinden itibaren 5 ay içinde kararını verip açıklamak zorundadır.
-ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARLARININ NİTELİĞİ
-Kararları kesindir.
-İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
-İptal kararı ile anayasa mahkemesi kanun koyucu gibi hareket edemez ve yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
-Kanun,KHK,TBMM içtüzüğü ya da ilgili hükümleri kendilerine ilişkin iptal kararlarının resmi gazetede yayımlandığı tarihten itibaren yürürlükten kalkarlar.
-İptal kararları geriye yürümez.
-Anayasa mahkemesi kararları resmi gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme,yargı organlarını,idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yargı işlevini açıklama
Devletin 3 temel işlevinden birini meydana getiren yargı organının faaliyet alanının ve işlemlerinin belirginleştirilmesi onun gördüğü işlevin ne anlama geldiğini de göstermektedir.Buna göre erkler ayrılığının genel esasları içinde yasama organı kural koyma işlevini yerine getirirken yürütme organı da asıl olarak yapılan hukuksal düzenlemeleri hayata geçirme ya da bir diğer deyişle yürütme işini gerçekleştirmektedir.Yargı organı ise hukuksal düzenin dışına çıkılması ya da unun ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözme işlevini üstlenmiştir.Bu işlev kanunla oluşturulan mahkemeler eliyle yerine getirilmektedir.
*Yargı bağımsızlığı kavramının en temel unsurlarını sıralama
Hakimin bağımsızlığı anlamına gelen yargı bağımsızlığı yargıcın önüne gelen bir davayı herhangi bir baskı altında kalmaksızın görüp karara bağlanmasını ifade etmektedir.Yargı bağımsızlığı kavramının 2 ana unsuru bulunmaktadır.Bunlardan ilkini hakim bağımsızlığı oluştururken diğerini hakimlik güvencesi meydana getirir.Dolayısıyla yargı bağımsızlığının anlaşılabilmesi için bu iki unsurun birbirinden soyutlanmaması gerekir.Çünkü hakimlik güvenceleri onlardan yararlanacak olan hakimlerin bağımsızlığını somutlaştıran önlemler demetini bağımsızlık ise bunun sonucunda ulaşılmak istenen amacı meydana getirmektedir.
*Türkiye’deki yargı kollarını birbiriyle karşılaştırma
Yargı kolu kararları, son inceleme merci olarak aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu düzen biçiminde tanımlanır.Tanımın bir unsurunu meydana getiren yüksek mahkeme kavramı ise kesin hüküm verme yetkisini haiz olan ve başka bir mahkemeye bulunmayan yargı makamını ifade eder.Yüksek mahkemeler aynı zamanda yargı kolunu da temsil etmektedir.
Türk Anayasa Hukuku Ünite:5
*Yasama ve yürütme işlemlerine giriş; Devletin hukuki sonuçlar doğuran işlevleri aralarında iş birliği bulunan değişik organlar tarafından yerine getirilir. Bu işlevler; yasama, yürütme ve yargı faaliyetleridir.
-Devletin hukuki açıdan işlevlerini sınıflamada maddi ve şekli (organik) olmak üzere 2 ölçüt kullanılır.
*Maddi ölçüt; Yapılan işlemi bu işlevi yerine getiren kişi ve makamları göz önünde bulundurmadan yapılan hukuki işlemin içeriğine göre belirleyen ölçüttür. Buna göre;
- Yasama işlemi genel, soyut, sürekli, nesnel, kişisel olmayan işlemlerdir.
-Yürütme işlemi bireysel ve somuttur.
-Yargı işlemi ise hukuki uyuşmazlığı çözen işlemdir.
*Şekli ölçüt; Devletin işlevlerini ve bu işlevleri yerine getirirken yaptığı hukuki işlemleri, o işlemi yapan organa ya da yapılmış biçimine göre sınıflayan ölçüttür. Buna göre;
-Yasama organı tarafından yasa adı altında ve yasa biçiminde kabul edilen bütün işlemler yasadır.
-İşlemin genel ve soyut ya da bireysel ve somut nitelik taşıması önem taşımaz.
-Yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan işlemlere denir.
-Yürütme organının bir yasaya dayanmak kaydıyla hem bireysel ve somut hem de genel ve soyut nitelikte yaptığı düzenleyici işlemlerin tümü yürütme işidir.
*Yasama organının işlemleri;
-Yasama yetkisi; TBMM’nin yasa yapma ve parlamento kararı alma yetkisi olarak tanımlanır.
-Anayasanın 7. Maddesine göre yasama yetkisi Türk Milleti adına TBMM ye aittir. Bu yetki devredilemez. Anayasanın TBMM ye verdiği yasama yetkisine ilişkin 3 ilke vardır.
*Yasama yetkisinin asliliği (ilk- elliği)
*Genelliği
*Devredilmezliği
-Yasama yetkisinin asliliği; Bu yetkinin ilk el olması ve doğrudan anayasadan kaynaklanması anlamına gelir. Yasama yetkisinin ilk elliği, araya başka bir işlem girmeksizin parlamentonun bir alanı doğrudan yasayla düzenleyebilmesidir.
-Yasama yetkisinin genelliği; Yasama organının sınırsız bir düzenleme yetkisine sahip olmasını ifade eder. Yasama organı için tek sınır anayasadır. Yasama organının genelliği aynı zamanda yürütme organına özgülenmiş bir alanın olmaması anlamına gelir, bu ilke gereğince yasama organı her konuyu istediği ayrıntıda düzenleyebilir. Türkiye’de yürütme organının mahfuz bir yetki alanı vardır. Yani yürürlükteki yasaların uygulanmasıdır.
-Yasama yetkisinin devredilmezliği; Yasama organının düzenleme alanına giren ve yasama işlevi niteliğinde olan işlemlerin başka bir organ tarafından yapılmasını yasaklamaktadır. Yasa genel olarak maddi ve şekli olmak üzere 2 biçimde tanımlanır.
-Şekli yasa; Metnin içeriğine değil o metni kimin yaptığına bağlı olarak tanımlanır.
-Maddi yasa; Genel soyut, kişisel olmayan kurallar içeren metne verilen addır. Maddi yasa tüzük ve yönetmelik gibi şekli açıdan idari düzenleyici işlemleri de kapsar.
-Yasama organının bir tüzel kişiliği vardır. Bu tüzel kişilik TBMM başkanlığı tarafından temsil edilir. Yasama işlemleri yasalar ve TBMM’nin aldığı kararlardır.
-Diğer yasalardan farklı olarak düzenlenmiş yasama işlemleri;
1)Yasa
2)Bütçe ve kesin hesap yasaları
3)Uluslar arası anlaşmaların uygun bulunması
4)Parlamento kararları
5) İçtüzük
1)Yasa; TBMM’nin anayasa ve içtüzük de belirtilen yöntem ve esaslarına göre yasa adı altında yaptığı kural olarak genel, soyut, nesnel sürekli nitelikte olan işlemlere denir.Yasa yapma yetkisi TBMM’ye aittir.
-Yasalar ya milletvekilleri tarafından yasa teklifi ile ya da bakanlar kurulu yasa tasarısı ile yapılır.
-Yasa teklifi en az bir milletvekili tarafından, yasa tasarısı başbakan da dahil olmak üzere bakanlar kurulunun tümü tarafından imzalanarak TBMM başkanlığına sunulur.
-Yasa teklif ve tasarıları yazılı ve gerekçeli olmalıdır.
-1 tam yıl geçmedikçe genel kurulda reddedilmiş teklif veya tasarı aynı yasama dönemi içinde yeniden TBMM’ye sunulamaz. Bir yasama dönemi içinde sonuçlandırılmamış teklif ve tasarılar hükümsüz sayılır, buna kadük olma denir.
-Komisyonlar yasa yapımında işin mutfağıdır. Komisyon teklif yada tasarı hakkında bir rapor hazırlar ve bunu meclis başkanlığına sunar.
-Komisyon raporu genel kurul aksine karar almadıkça raporun dağıtımı tarihinden itibaren 48 saat geçmedikçe genel kurulda görüşmeye başlanamaz. Genel kurulda önce yasa tasarısı yada teklifinin tümü üzerinde görüşme açılır.
-Kanun tasarı ve teklifleri genel kurulda kabul edildikten sonra yasa niteliğini alır.
-Yasanın kabul edilebilmesi için cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp resmi gazete de yayımlanması gerekir.
-Meclis yasayı değiştirerek kabul ederse cumhurbaşkanı değiştirilmiş yasayı yeniden TBMM’ye geri gönderebilir.
2)Bütçe ve Kesin Hesap Yasaları;
-Bütçe tasarısı yürütme organı tarafından hazırlanır.
-Bakanlar kurulu genel ve katma bütçe yasa tasarıları ile milli bütçe tahminlerini gösteren raporu mali yılbaşından yani 1 ocak’tan itibaren en az 75 gün önce TBMM’ye sunar.
-Bütçe tasarıları ve raporlar bütçe komisyonunda görüşülür.40 üyeli komisyonun en az 25 üyesi iktidar grubu ya da gruplarına verilir.
-Bütçe komisyonu bütçe tasarısını 55 gün içinde görüşür.
-Gelirlerin toplanması ve harcamaların bütçeye uygun olarak yapılıp yapılmadığını TBMM adına Sayıştay yapar.
-TBMM bütçe tasarısını kabul ederek hükümeti ibra etmiş olur.
3)Milletlerarası Anlaşmaların Uygun Bulunması; 1982 anayasasına göre milletlerarası anlaşmalar TBMM tarafından bir yasayla uygun bulunur ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanır.
-Anayasanın 90/5. maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konmuş uluslar arası anlaşmalar yasa hükmündedir yani yasalarla eş değerdedir.
-Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslar arası anlaşma hükmüyle bir yasal düzenlemenin çatışması durumunda yargı organı bu çatışmayı tespit etmeli ve uluslar arası anlaşma hükmünü uygulamalıdır.
4)Parlamento Kararları; Yasama meclisinin yasa dışında yaptığı bütün işlemlere verilen addır.Bu kararlar TBMM’nin özerk yetkisine dayanarak oluşturduğu ve meclis başkanı aracılığıyla resmi gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren işlemlerdir.
-Meclisin iç işleyişi ve çalışmaları;
-Meclis başkanı ve başkanlık divanının seçilmesi
-Komisyonların seçimi
-Meclisin tatile girmesi
-Açık ve gizli oylama kararı
-Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme
-TBMM bir milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile meclis üyeliğinin düşmesini de karar biçiminde sonuca bağlar.
*Parlamento kararları;
-Cumhurbaşkanını vatana ihanetle suçlama
-Güven ya da güvensizlik oyu verme
-Genel görüşme
-Meclis araştırması ya da soruşturması açılmasına karar verme
-Yüce divana sevk
*Savaş hali ilanı, olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanı ile kalkınma planlarını onaylama kararları ile kamu baş denetçisi, radyo televizyon üst kurulu, Sayıştay ve anayasa mahkemesi gibi anayasa da ve yasalarda TBMM’ye tanınan üye seçme yetkisini de meclis karar biçiminde kullanmaktadır.
5)İçtüzük; Yasama meclislerinin kendi iç çalışmalarını düzenlemek için koydukları kurallara denir.
-İçtüzük iktidar-muhalefet ilişkilerinin dengeli biçimde yürütülmesi işlevini sağlar.
-TBMM çalışmalarını kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür.
-Şekli ölçüte göre içtüzük bir parlamento kararıdır. Bu nedenle diğer meclis kararları gibi içtüzükler de TBMM tarafından kabul edilir.
-İçtüzükleri yasa ve diğer meclis kararlarından ayıran yön ise maddi ölçüttür.
-İçtüzük yalnızca meclis çalışmalarını düzenler.
-İçtüzük değişiklik teklifini milletvekilleri yapabilir.Teklif önce anayasa komisyonunda ardın genel kurulda görüşülür.Değişiklik TBMM kararı olarak resmi gazete de yayımlanır ve yürürlüğe girer.
-Cumhurbaşkanının içtüzük değişikliklerini bir kez daha görüşmek üzere TBMM ye gönderme yetkisi yoktur, ancak bunlara karşı anayasa mahkemesine iptal davası açabilir.
-İçtüzük anayasa mahkemesinin anayasaya uygunluk denetimine bağlıdır.
*Yürütme organının işlemleri; Şekli ölçüte göre yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan belli bir sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır.
-Yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.
-Yürütme organı ancak bir yasa çerçevesinde işlem yapabilir.
-Normlar kademelenmesinde yürütme organının yapacağı işlemler yasaların altında yer alır.
*1982 anayasasının yürütme organına tanıdığı düzenleyici işlemler;
-Kanun hükmünde kararname
-Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
-Tüzük
-Yönetmelik
*Kanun hükmünde kararname(KHK); İlk kez 1961 anayasasında 1971’ de yapılan değişikliklerle Türk anayasa hukukuna girmiştir.
-KHK’ler yasalara eşit nitelikte yani yasa gücünde olan düzenlemelerdir. Bunlarla yürürlükteki yasalar değiştirilebilir ve kaldırılabilir.
-KHK çıkarma yetkisi bakanlar kuruluna aittir.
-Yetki yasası çıkarılacak KHK’nin amacını,kapsamını,ilkelerini,kullanma süresini ve süre içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılmayacağını gösterir.
-Genel esaslar, kişinin hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevler, temel haklar ve ödevler KHK’lerle düzenlenemez.
-Anayasa mahkemesi bir tür olağanüstü yöntem olarak gördüğü KHK’lerin anayasaya uygunluğunu denetlerken yetki yasasında konu unsuru bakımından; kısa süreklilik, önemlilik, zorunluluk ve ivedilik gibi anayasada öngörülmeyen ek unsurlar da aramıştır.
-KHK’ler başbakan ve bütün bakanlar ile cumhurbaşkanı tarafından imzalanır ve resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
-KHK’ler resmi gazetede yayımlandıkları gün TBMM’ye sunulur.
-KHK’lerin anayasaya uygunluğunun denetimini anayasa mahkemesi yapar.
*Sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’leri; Yetki unsuru bakımından 2 noktada olağan KHK’lerden ayrılır.
1)Bu kararnameleri çıkarmaya cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu yetkilidir.
2)Bu kararnameler için TBMM’nin bir yetki yasasıyla bakanlar kuruluna izin vermesi gerekir.
-Sıkıyönetim ya da olağanüstü hal süresince cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu sıkıyönetim ya da olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK’ler çıkarabilir.
-Cumhurbaşkanı, başbakan ve bütün bakanların imzasını taşıyan sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’si resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer ve aynı gün TBMM’nin onayına sunulur.
-TBMM’ ye sunulan sıkıyönetim ve olağanüstü hal KHK’leri öncelikle ve ivedilikle en geç 30 gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.
*Cumhurbaşkanlığı kararnamesi; Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinin kuruluşu, teşkilat ve çalışma esasları,personel atama işlemleri cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.
-Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanır ve onun imzasıyla yayımlanıp yürürlüğe konur.
-Bu kararnamelere karşı yargı yoluna başvurulamaz.
*Tüzükler; Anayasanın 115. maddesine göre tüzükler, yasanın uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere bakanlar kurulu tarafından çıkarılan düzenleyici işlemlerdir.
-Bakanlar kurulu hazırladığı tüzük tasarısını Danıştay’ın incelemesinden geçirmek şartıyla kullanabilir.
-Gerçekte tüzük çıkarma yetkisi bakanlar kurulu ile Danıştay arasında paylaştırılmıştır.
-Tüzükler yasalara aykırı olamaz.
-Tüzükler cumhurbaşkanı tarafından imzalanır, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
*Yönetmelikler; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri tarafından kendi görev alanlarını ilgilendiren yasaların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak için çıkartılır.
-Danıştay incelemesinden geçmez, cumhurbaşkanı tarafından imzalanma zorunluluğu ve resmi gazetede yayımlanma zorunluluğu yoktur.
-Yürütme organının; karar, tebliğ, sirküler, genelge,yönerge,duyuru,ilan gibi değişik adlar altında yaptığı düzenleyici işlemlere adsız düzenleyici işlem denir. Bu nitelikteki düzenleyici işlemler yönetmelik olarak nitelendirilir.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yasama organının işlemlerini açıklama.
Yasama yetkisi, TBMM’nin yasa yapma ve parlamento kararı alma yetkisi olarak tanımlanır. Anayasanın 7. Maddesine göre yasama yetkisi adına TBMM’ye aittir.Bu yetki devredilemez. Anayasanın TBMM’ye verdiği yasama yetkisine ilişkin olarak üç ilkeden söz edilebilir.Bunlar yasama yetkisinin asliliği ( ilk elliği), genelliği ve devredilmezliğidir.Yasama yetkisinin asliliği bu yetkinin ilkel olması ve doğrudan anayasadan kaynaklanması anlamına gelir.Yasama yetkisinin genelliği yasama organının sınırsız bir düzenleme yetkisine sahip olmasını ifade eder.Burada yasama organı için tek ve sınır anayasadır.Yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi yasama organının düzenleme alanına giren ve yasama işlevi niteliğinde olan işlemlerin başka bir organ tarafından yapılmasını yasaklamaktadır.
TBMM’nin anayasa ve içtüzükte belirtilen yöntem ve esaslara göre yasa adı altında yaptığı kural olarak genel soyut nesnel sürekli nitelikte olan işlemlere yasa denir.Yürütmenin KHK tüzük yönetmelik gibi adlarla yaptığı düzenleyici işlemler de genel soyut nesnel sürekli niteliktedir.
*Yürütme organının işlemlerini anlatma.
Şekli ölçüte göre yürütme işlemi yürütme organı tarafından yapılan belli bir sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır .Anayasanın 8. maddesine göre yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.Bu düzenlemede yürütmenin bir görev olarak nitelendirilmesinin nedeni yürütme yetkisinin ikincil nitelikte olmasından kaynaklanır.Bunun anlamı yürütme organının işlemlerinin yasaya dayanmak zorunda olmasıdır.Anayasanın 8. Maddesinde yürütmenin bir yetki olarak nitelendirilmesi ise anayasa tarafından yürütme yetkisinin ikincil niteliğine getirilmiş istisnalardan kaynaklanır.Bu istisnalar sıkıyönetim ve olağanüstü dönemlerinde çıkarılan KHK’ler ile cumhurbaşkanlığı kararnamesidir...................................
ÜNİTE:6
*1982 anayasasına göre TBMM’nin oluşumu; TBMM 4 yıllık bir görev süresi için seçilmekte ve yasama organı genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşmaktadır.
-25 yaşını dolduran her yurttaşın seçimlerde aday olma hakkı bulunur.
-Belli koşullara sahip olmayanlar milletvekili seçilemezler.Bunlar;
-En az ilkokul mezunu olmayanlar
-Kısıtlılar
-Askerlik yapmamış olanlar
-Kamu hizmetinden yasaklılar
-Suç işlemiş olanlar
-Konum itibariyle aday olamayacak kişiler;
-Hakimler ve savcılar
-Yüksek yargı organları mensupları
-Yükseköğretim kurulu üyeleri
-Kamu görevlileri
-Öğretim elemanları
-Milletvekili seçimine ilişkin olarak kabul edilen seçim sistemi bir orantılı temsil usulü olan d’Hondt sistemidir.
-1982 anayasası döneminde seçim sistemi %10 ulusal baraj öngörülmek suretiyle uygulanmaktadır.
-1982 anayasası ölüm veya milletvekilliği sıfatının kaybedilmesine yol açan haller sonucunda meydana gelen milletvekilliği boşalmalarının tamamlanmasına ilişkin olarak ara seçim mekanizması düzenlemiştir.
-Ara seçimin yapılabilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlar;
-Ara seçim her seçim döneminde sadece 1 kez yapılabilir.
-Ara seçim genel seçimden 30 ay geçmedikten sonra yapılamaz.
-Ara seçim yapılabilmesi için meclis üye tam sayısının en az %5’inin boşalması gerekir.
-Bu koşullar dairesinde ara seçimler 3 ay içinde yapılır.
-Genel seçimlere 1 yıl kala ara seçim yapılması anayasal olarak yasaktır.
*Seçimlerin ertelenmesi sadece savaş sebebiyle seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse TBMM kararıyla 1 yıllık süre için ertelenir.
*Seçimlerin genel yönetim ve denetimi 7 asıl ve 4 yedek üyeden oluşan yüksek seçim kurulunca gerçekleştirilir. Bu üyelerin 6 sı Yargıtay, 5 i Danıştay genel kurulunun kendi üyeleri içinden seçilir.
*Milletvekillerinin Hukuki Konumları;
1)Temsil ilişkisi ve göreve başlama; 1982 anayasası milli egemenlik ilkesine uygun olarak milletvekillerinin seçildikleri bölge veya kendilerini seçenleri temsil etmeyeceklerini, bütün milletin temsilcisi olacaklarını öngören bir hüküm sevk etmiştir.
-Seçilen milletvekillerinin göreve başlaması anayasanın 81. maddesine uygun olarak ant içmeyle mümkün olur.
2)Milletvekilliği ile bağdaşmayan işler; Milletvekillerinin yasama görevlerini yerine getirirken farklı iktidar odaklarının etkisi altına girmemesi ve yönlendirmesi ile karşılaşmaması için düşünülen bu kurum ile özellikle yürütme erkine ve iş çevrelerine karşı yasama organının bağımsızlığının sağlanması amaçlanmıştır.
- Milletvekillerinin 6 ayı geçmemek şartıyla ve belli bir konuda olmak üzere hükümet tarafından verilecek geçici bir görevi kabul etmesi TBMM kararına tabidir.
3)Yasama bağışıkları; Yasama organı üyelerinin görevlerini herhangi bir zorluk, baskı altında kalmadan serbestçe yapabilmelerini sağlamak olan yasama bağışıklıkları, milletvekillerinin görevlerini gereği gibi gerçekleştirebilmesi sırasında başlatılabilecek adli takiplerin yaratacağı kesintileri engellemeye yöneliktir.
-Yasama bağışıklığı; yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı kavramlarına yer verir.
*Yasama sorumsuzluğu; Milletvekillerinin temsil ettikleri seçmen iradesini, görüşlerini ve isteklerini herhangi bir baskı altında kalmaksızın açıklayabilmesinin güvencesidir.
*Yasama dokunulmazlığı; Yasama organı üyelerinin görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için düşünülmüş olan ve bir suç eylemine ilişkin olarak ceza kovuşturması ve yargılamasından uzak tutulmasını öngören bir bağışıklıktır.
4)Milletvekilliğinin düşmesi; Milletvekilinin istifası, ölüm veya ölüm yerine geçen haller, kesin hüküm giymesi, kısıtlanması, milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar etmesi ve meclis çalışmalarına mazeretsiz veya izinsiz olarak 1 ay içinde en az 5 birleşim günü katılmaması milletvekilliği sıfatının yitirilmesine yol açar.
-Anayasanın öngördüğü bu hallerin dışında milletvekilleri için sıfat kaybına yol açan bir diğer gelişme ise cumhurbaşkanı seçilme durumudur.
-TBMM’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararları ve istifa, bağdaşmazlık veya devamsızlık nedenlerinden dolayı milletvekilliği sıfatının düşürülmesi kararların alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde anayasa mahkemesine kararın iptali için dava açabilir. Anayasa mahkemesi iptal istemini 15 gün içinde karara bağlar.
5)Milletvekillerinin mali statüsü; Ödenek ve yolluklar başlıklı hüküm mali konuma ilişkin olup TBMM üyelerinin ödenek, yolluk ve emeklilik işlemlerinin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir.
*TBMM’nin yapısı ve çalışma sistemi; TBMM başbakanlık divanı, siyasi parti grupları, yasama komisyonları ve danışma kurulu olmak üzere dört kısımdan oluşur.
-Divan; Meclis üyeleri arasından seçilen TBMM başkanı, başkanvekilleri, katip üyeler ve idari amirlerden oluşur. TBMM başkanlık divanı için 1 yasama dönemi içinde 2 kez seçim yapılır.
-Meclis başkanının seçimi 4 tur üzerinden gizli oy usulüyle yapılır. İlk iki oylamada aranan oy oranı üye tam sayısının en az 3/2 çoğunluğudur.
-Meclis çalışmalarına grupları aracılığıyla katılan siyasi partilerin bir grup oluşturulabilmesi için en az 20 milletvekiline sahip olması gerekir.
*Hüküm gereğince oluşturulan TBMM komisyonları;
-Anayasa komisyonu -Adalet komisyonu
-Milli savunma komisyonu -İç işleri komisyonu
-Dış işleri komisyonu -Çevre komisyonu
-Dilekçe komisyonu -Milli eğitim,kültür,gençlik ve spor komisyonu
-Sağlık,aile,çalışma ve sosyal işler komisyonu -Bayındırlık,imar,ulaştırma ve turizm komisyonu
-Tarım,orman ve köy işleri komisyonu -Plan ve bütçe komisyonu
-Kamu iktisadi teşebbüsleri komisyonu -TBMM hesaplarını inceleme komisyonu
-Her yıl ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanan TBMM bir yasama yılı içinde en fazla 3 ay tatil yapabilir.
-TBMM çalışmalarını kendi içtüzük hükümlerine göre gerçekleştirir.
-TBMM genel kurulundaki görüşmeler aleniyeti esas olup, tutanak dergisinde tam olarak yayımlanacağı hükme bağlanmıştır.
*TBMM’nin görev ve yetkileri; Kanun yapma, hükümeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme
-Anayasanın genel olarak öngördüğü yetki ve görevler;
-Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak
-Bakanlar kurulunu ve bakanları denetmek
-Bakanlar kuruluna KHK çıkarma yetkisi vermek
-Bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek
-Para basılmasına karar vermek
-Savaş ilanına karar vermek
-Milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak
-Meclis üye tam sayısının 5/3 ünün çoğunluğu kararıyla genel ve özel af ilan etmek
-Hükümetin genel siyasetinin ya da bir bakanın bakanlığına ilişkin işlerden dolayı siyasal sorumluluğunun tartışıldığı ve güven oylamasıyla sonuçlanan bir denetim mekanizmasıdır.
-Başbakan veya bakanların görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yüce divanda yargılanmalarını gerektiren bir durumun varlığının tespiti için yasama organınca gerçekleştirilen soruşturmadır.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*1982 anayasasına göre TBMM’nin oluşumunu açıklama
TBMM 4 yıllık bir görev süreci için seçilir ve genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur. 25 yaşını dolduran her yurttaşın seçimlerde aday olma hakkı bulunmakla birlikte belli koşullara sahip olmayanlar milletvekili seçilemezler.Milletvekili seçilemeyecek olanlar anayasanın 76/I. Maddesinde sayılmıştır.Milletvekili seçimine ilişkin olarak kabul edilen seçim sistemi bir orantılı temsil usulü olan d’hondt sistemidir.1982 anayasası döneminde bu seçim sistemi %10 ulusal baraj öngörülmek suretiyle uygulanmaktadır.
*Milletvekillerinin hukuki konumlarını belirlemek
Anayasanın 80 ila 86. Maddeleri TBMM üyelerinin hukuki konumlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.Bu çerçevede temsil ilişkisi,göreve başlama,üyelikle bağdaşmayan işler, yasama bağışıklıkları,, milletvekilliğinin düşmesi ve milletvekillerinin mali konumları anayasal olarak düzenlenmiştir. 1982 anayasası milletvekillerinin bütün milletin temsilcisi olacaklarını öngörmektedir. Seçilen milletvekillerinin göreve başlamaları ise anayasanın 81. maddesine uygun olarak yapacakları ant içme ile mümkün olabilmektedir. Milletvekillerinin yasama görevlerini yerine getirirken farklı iktidar odaklarının etkisi altına girmemesi ve yönlendirmesi ile karşılaşmaması için düşünülen bu kurum ile özellikle yürütme erkine ve iş çevrelerine karşı yasama organının bağımsızlığının sağlanması amaçlanmıştır.Temel amacı yasama organı üyelerinin görevlerini herhangi bir zorluk baskı altında kalmadan serbestçe yapabilmelerini sağlamak olan yasama bağışıkları milletvekillerinin görevlerini gereği gibi gerçekleştirebilmesi sırasında başlatılabilecek adli takiplerin yaratacağı kesintileri engellemeye yöneliktir.1982 anayasasının 83. maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında düzenlenen yasama bağışıkları hem yasama sorumsuzluğu hem de yasama dokunulmazlığı kavramlarına yer vermektedir.
*Yasama organının içyapısını ve çalışma sistemini anlatma
TBMM; başkanlık divanı, siyasi parti grupları, yasama komisyonları ve danışma kurulu olmak üzere 4 kısımdan oluşur. Anayasanın 94. maddesi başkanlık divanını düzenler.Buna göre divan, meclis üyeleri arasından seçilen TBMM başkanı, başkanvekilleri, katip üyeler ve idare amirlerinden oluşur.Meclis çalışmalarına grup oluşturulabilmesi için en az 20 milletvekiline sahip olması gerekir.Anayasa ve içtüzük siyasi parti gruplarına çeşitli yetki ve görevler tanımış olmakla birlikte 3 hususta grupların karar alamayacağını öngörmüştür.Yasama dokunulmazlığının kaldırılması, meclis soruşturması konularında görüşme yapması ve karar alması yasaklanan gruplar aynı zamanda meclis başkanlığı seçimlerinde aday da gösteremez.Her yıl ekim ayının ilk günü kendiliğinden toplanan TBMM, bir yasama yılı içinde en fazla 3 ay tatil yapabilmektedir.Meclis ara verme ya da tatil esnasında cumhurbaşkanınca doğrudan ya da bakanlar kurulunun istemi üzerine toplantıya çağırılabilir. Meclisi bu biçimde toplantıya çağırabilme yetkisi sadece cumhurbaşkanına ait değildir. Meclis başkanı da doğrudan ya da meclis üye tam sayısı itibariyle milletvekillerinin en az 5/1 inin istemi üzerine meclisi toplantıya çağırabilir.Bu biçimde ara vermeden ya da tatilden çağırılan TBMM öncelikle bu olağanüstü toplantıyı gerektiren konuyu görüşmek zorunluluğundadır.Aksi halde tekrar ara verme veya tatile devam edilemeyecektir.
*Yasama organının görev ve yetkilerini sıralama
Görev ve yetkiler bakımından dünyadaki bütün temsili siyasal sistemlerin yasama organlarının 3 ana işlevi bulunmaktadır.Kanun yapma,hükümeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme olarak özetlenen bu faaliyetler 1982 anayasasıyla da öngörülmüş ve anayasanın 87. Maddesi okunduğunda TBMM’nin görev ve yetkileri genel olarak düzenlenmiştir.Kural koyma ve hükümetin sunduğu bütçe tasarısını kabul etme dışında öne çıkan bir diğer yasama fonksiyonu yürütmenin denetlenmesidir. Cumhurbaşkanının vatana ihanet olarak tanımlanan suç dışında sorumluluğunun anayasa tarafından kabul edilmemesi bu denetim işlevinin ağırlıklı olarak bakanlar kuruluna yönelik olmasını gerektirmiştir.Bu çerçevede 98.–100 . maddeler arasında öngörülen soru,meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve meclis soruşturması araçlarıyla bu denetimin gerçekleştirileceği düzenlenmiştir. TBMM’nin kural koyma, denetim yapma ve bütçe hazırlama işlevlerine ilişkin yetki ve görevlerinin dışında anayasanın çeşitli maddelerinde dağıtılmış olarak bulunan farklı yetki ve görevleri de bulunur.
ÜNİTE:7
*Yürütme organının yapısı; Yasama erkinin koyduğu kuralları uygulayan ve oluşan hukuk düzenini işleten yürütme erkinin yapısal biçimlenişidir.
-ABD başkanlık sisteminde olduğu gibi başkanlık sistemleri yürütme organının sadece başkan tarafından temsil edildiği ilk kategoriye girmektedir.
-Almanya, İsrail, İtalya, Yunanistan ve 2007 öncesi Türkiye gibi parlamenter sistemin uygulandığı ülkelerde bu seçimi özel olarak toplanan bir kurul ya da yasama organı yapmaktadır.
-Avusturya, Portekiz, Fransa, Finlandiya gibi yarı başkanlık sistemi örneklerinde devlet başkanını seçme yetkisi halka verilmiştir.
*Cumhurbaşkanının Seçimi; En az 40 yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, TBMM üyeleri ya da milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk yurttaşları, halkın yapacağı cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabilir.
-Seçilen cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır.
*Cumhurbaşkanının hukuksal ve siyasal konumu; Devlet başkanı olarak Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil etme görevine sahip olan cumhurbaşkanı aynı zamanda anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür.
-Cumhurbaşkanının konumuna ilişkin olarak ifade edebileceğimiz bir diğer konu vekalet kurumuna ilişkindir.1982 anayasası Cumhurbaşkanının görevinden ayrılması durumunda kendisine TBMM başkanının vekalet edeceğini öngörür.
-Hastalık ve yurt dışına çıkma gibi nedenler söz konusu olduğunda cumhurbaşkanı yeniden görev başına dönünceye kadar ölüm, çekilme veya başka bir nedenle cumhurbaşkanlığı makamının sürekli olarak boşalması durumunda ise yeni cumhurbaşkanı seçilinceye kadar vekalet söz konusu olacaktır.
*Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri
1)YASAMA İLE İLGİLİ OLANLAR
*Yasama yılının ilk günü TBMM'de açılış konuşması yapmak
*Toplanık halde bulunmayan TBMM'yi toplantıya çağırmak
*Kanunları yayımlamak
*Kanunları bir kez daha görüşmek üzere TBMM'ye geri göndermek
*Anayasa değişikliği kanunlarını gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak
*TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek
*Belli yasama işlemleri hakkında anayasaya uygunluk denetimi yapabilmesi için anayasa mahkemesinde iptal davası açmak
2)YÜRÜTMEYLE İLGİLİ OLANLAR
*Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek
*Başbakanın önerisi üzerine bakanları atamak ve görevden almak
*Bakanlar kuruluna başkanlık etmek ya da bakanlar kurulunu başkanlığında toplantıya çağırmak
*Yabancı devletlere Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcilerini göndermek ve yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek
*Milletlerarası antlaşmaları onaylamak ve yayımlamak
*TBMM adına TSK'nin başkomutanlığını temsil etmek, TSK'nin kullanılmasına karar vermek
*Genelkurmay başkanını atamak
*MGK'yi toplantıya çağırmak ve kurula başkanlık etmek
*Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve KHK çıkarmak
*Kararnameleri imzalamak
*Sürekli hastalık,sakatlık ve kocama nedenleriyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek yada kaldırmak
*Devlet denetleme kurulu üyelerini ve başkanını atamak, kurulda araştırma ve denetleme yapmak
*YÖK üyelerini seçmek
*Üniversite rektörlerini seçmek
3)YARGIYLA İLGİLİ OLANLAR
*Anayasa mahkemesi üyelerini seçmek
*Danıştay üyelerinin 4/1 ini seçmek
*Yargıtay cumhuriyet başsavcısı ve başsavcı vekilini seçmek
*Askeri yargıtay ve AYİM üyelerini seçmek
*HSYK üyelerini seçmek
-BAKANLAR KURULUNUN YAPISI VE KURULUŞU;İkili yürütme yapısının ikinci ayağını oluşturan Bakanlar Kurulu başbakan ve bakanlardan meydana gelir.
*Bakanlar kurulunun oluşum süreci cumhurbaşkanının yapmış olduğu görevlendirmeyle başlar.
-Bakanlar kurulunun görev ve sorumlulukları; Bakanların TBMM'ye karşı kişisel ve kolektif olmak üzere 2 tür sorumluluğu bulunur.
-Kişisel sorumlulukları; Kendi yetkileri içindeki işlerden ve emrindeki kişilerin eylem ve işlemlerinden kaynaklanır.
-Kolektif sorumlulukları;Hükümetin genel siyasetiyle ilgilidir.
-Meclis kararıyla yüce divana sevk edilen bakan düşerken başbakanın sevki halinde hükümet istifa etmiş sayılır.
-Herhangi bir nedenle boşalan bakanlığa en geç 10 gün içinde atama yapılması gerekir.
-TBMM seçimlerinden önce adalet,içişleri ve ulaştırma bakanları çekilir ve yerlerine başbakan tarafından meclis içinden yada dışarıdan bağımsızlar atanır.
*TÜRKİYENİN HÜKÜMET SİSTEMİ; 1982 anayasası ilk hali itibariyle yasama ve yürütme ilişkileri bakımından parlamenter bir hükümet sistemi öngörmüştür.
*Cumhurbaşkanının seçimini TBMM yaparken hükümetin görevine devam edebilmesi için meclisin güvenoyuna bağlı kılınmıştır.
-OLAĞANÜSTÜ YÖNETİM USÜLLERİ;Devletin sınırlandırılması ve sorumluluğu serbest seçimler,güçler ayrılığı,hukuk devleti ilkesi,insan haklarının korunması gibi araçlarla sağlanır.
-Olağanüstü yönetim usulü;Devletin olağan hukuk kuralları ve uygulamaları ile başa çıkmasına olanak bulunmayan, afet, ayaklanma, iç savaş, savaş gibi ulusun yada devletin varlığına ve geleceğine yönelik tehlike ve tehdit oluşturan olağan dışı bir durumla karşılaşması halinde bunu ortadan kaldırabilmek için başvurduğu istisnai yönetim biçimidir.
-Olağanüstü yönetim usullerinin özellikleri arasında bunların geçici ve istisnai olması, yürütme organına ve idareye olağan dönemlerden daha geniş düzenleme ve takdir yetkisi tanınması, temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemlerden daha geniş biçimde sınırlanması sayılabilir.
-1982 anayasası olağanüstü yönetim usullerini iki başlık altında düzenlemiştir.Bunlardan birincisi olağanüstü haller, ikincisi ise sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halidir.
-1982 anayasasına göre olağanüstü hal iki farklı nedenden birine dayanılarak ilan edilebilir.Bunlar tabii afet ve ağır ekonomik bunalım ile şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasıdır.Bu nedenlerden birinin olması durumunda cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu olağanüstü hal ilan edebilir.
*Bakanlar kurulunun olağanüstü hal ilan etmeden önce milli güvenlik kurulunun görüşünü alması gerekir.
-Olağanüstü hal ilanının süresi 6 ayı geçemez.Olağanüstü hal ilanına ilişkin karar resmi gazetede yayımlanır ve hemen TBMM'nin onayına sunulur.
*Olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden daha vahim şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, savaş hali, savaşı getirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma çıkması, vatan veya cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması durumunda da ilan edilebilir.
-Sıkıyönetim her defasında ayı aşmamak üzere uzatılması meclisin kararına bağlıdır ancak savaş hallerinde bu süre aranmaz.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yürütme organının yapısını genel olarak açıklama
Yasamanın koyduğu kuralları uygulayan ve hukuk düzenini işleten yürütmenin yapısı ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Anayasal bir zemine oturtulan bu yapılanma yasama organı ile birlikte o ülkenin hükümet sistemi hakkında bilgi verir. Yürütmenin yapısal farklılığını ve hükümet sistemlerini dikkate alarak ikili bir ayrım yapılabilir. Buna göre başkanlık ve meclis hükümet sistemlerinde tekçi(monist) bir yürütme organı şekillenirken parlamenter ve yarı-başkanlık sistemlerinin yürütme organları ikinci(düalist) bir özellik gösterir.
*Cumhurbaşkanının seçim usulünü anlatabilme ve siyasal konumunu saptama
Anayasaya göre en az 40 yaşını doldurmuş yükseköğrenim yapmış TBMM üyeleri ya da milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk yurttaşları halkın yapacağı cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olabilir. Seçilen cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olup en fazla 2 kere seçilebilir.Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil etme görevine sahiptir ve aynı zamanda anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür. Cumhurbaşkanının yetkileri hayli geniştir.Bu yetkilerden bazıları şunlardır; kanunları bir kez daha görüşmek üzere TBMM’ye geri göndermek, anayasa değişikliği kanunlarını gerekli gördüğü takdirde halk oyuna sunmak, anayasa mahkemesinde iptal davası açmak, TSK’nin kullanılmasına karar vermek, genelkurmay başkanını atamak, MGK’yi toplantıya çağırmak, YÖK üyelerini seçmek, üniversite rektörlerini seçmek,anayasa mahkemesi üyelerini seçmek, Danıştay üyelerinin 4/1’ini seçmek, Yargıtay cumhuriyet başsavcısı ve başsavcı vekilini seçmek, askeri Yargıtay ve AYİM üyelerini seçmek ve HSYK üyelerini seçmek
*Bakanlar kurulunun yapısını kuruluşunu görev ve sorumluluğunu açıklama
Bakanlar kurulu, başbakan ve bakanlardan meydana gelir.Başbakan cumhurbaşkanınca atanır ve belirlediği bakanlar kurulunu cumhurbaşkanının onayına sunar.Hükümetin bu şekilde kurulmasının aksine bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilatı kanunla düzenlenmektedir. Bakanlar kurulu sahip olduğu yetki ve görevler dikkate alındığında asıl icra organı olarak faaliyet göstermektedir. Bakanlar kurulu içinde kurulun başkanı konumundaki başbakanın hem hukuki hem de siyasi olarak önemli bir ağırlığı bulunur. Başbakan bakanlar kurulunun başı olarak bakanlıklar arasındaki işbirliğini sağlamakta ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanların TBMM’ye karşı kişisel ve kolektif olmak üzere 2 tür sorumlulukları bulunur.
*Anayasanın öngördüğü hükümet sistemini belirleme
1982 anayasası ilk hali itibariyle yasama ve yürütme ilişkileri bakımından parlamenter bir hükümet sistemi öngörmüştür. Anayasal şema dikkate alındığında her ikisi de yasama organından kaynaklanan ikili bir yürütme organı kurgulanmıştır. Buna göre cumhurbaşkanının seçimini TBMM yaparken hükümetin görevine devam edebilmesi meclisin güvenoyuna bağlı kılınmıştır. Ayrıca 105. maddede düzenlendiği üzere cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlerin dışındaki bütün işlemleri için başbakanın ve ilgili bakanın karşı imzası öngörülmek suretiyle sorumlu icra makamının hükümet olduğu vurgusu da yapılmıştır. Keza, cumhurbaşkanının vatana ihanet gerekçesi dışında siyasal açıdan sorumsuzluğu kabul edilmiştir.Böylece 1982 anayasasıyla bir parlamenter sistemin temel esasları düzenlenmiş olsa da cumhurbaşkanının çok kapsamlı ve etkili yetkilerle donatılması klasik parlamentarizmin dışına çıkıldığının bir göstergesidir.2007 yılında yapılan 5678 sayılı anayasa değişikliği kanunuyla cumhurbaşkanının seçim usulü değiştirilmiş olup bu radikal farklılaşma hükümet sistemini de önemli ölçüde etkilemiştir.2007 değişikliği ile yapısal olarak bir yarı-başkanlık sisteminin kurulduğunu söylemek mümkün olmakla beraber Fransa modeli bir hükümet modeline ulaşılması daha fazla anayasal yetkinin cumhurbaşkanına aktarılmasına bağlıdır.
*Olağanüstü yönetim usullerini birbiriyle karşılaştırma
Olağanüstü yönetim usulü devletin olağan hukuk kuralları ve uygulamaları ile başa çıkmasına olanak bulunmayan afet, ayaklanma, iç savaş, savaş gibi ulusun ya da devletin varlığına ve geleceğine yönelik tehlike ve tehdit oluşturan olağandışı bir durumla karşılaşması halinde bunu ortadan kaldırabilmek için başvurduğu istisnai yönetim biçimidir.Demokratik bir rejimde olağanüstü yönetim usulleri keyfi yönetimler değildir.O nedenle bu yönetimler günümüz demokrasilerinde anayasa ve yasalar tarafından düzenlenir ve hukuk içinde yer alır.Olağanüstü yönetim usullerinin özellikleri arasında bunların geçici ve istisnai olması yürütme organına ve idareye olağan dönemlerden daha geniş düzenleme ve takdir yetkisi tanıması temel hak ve özgürlüklerin olağan dönemlerden daha geniş biçimde sınırlanması sayılabilir.1982 anayasası olağanüstü yönetim usullerini iki ana başlık altında düzenlemiştir.Bunlardan birincisi olağanüstü haller, ikincisi ise sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halidir.1982 anayasasına göre olağanüstü hal iki farklı nedenden birine dayanılarak ilan edilebilir. Bunlar tabii afet ve ağır ekonomik bunalım ile şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasıdır.
Bu nedenlerden birinin baş göstermesi durumunda cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu olağanüstü hal ilan edilebilir.Ancak olağanüstü hal ilanı şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması nedenine dayanıyorsa bakanlar kurulunun olağanüstü hal ilan etmeden önce mili güvenlik kurulunun görüşü bakanlar kurulu için bağlayıcı değildir.Olağanüstü hal bütün ülkede ya da belirli bir ya da birden fazla bölgede ilan edilebilir.Olağanüstü hal ilanının süresi 6 ayı geçemez.Olağanüstü hal ilanına ilişkin karar resmi gazetede yayımlanır ve hemen TBMM’nin onayına sunulur.Meclis tatilde ise derhal toplantıya çağırılır.TBMM, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, bakanlar kurulunun istemi üzerine her defasında 4 ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
ÜNİTE:8
*YARGI İŞLEVİNİN ANLAMI; Erkler ayrılığının genel esasları içinde yasama organı kural koyma işlevini yerine getiren yürütme organı da asıl olarak yapılan hukuksal düzenlemeleri hayata geçirme ya da bir diğer deyişle yürütme işini gerçekleştirmektedir.
-Yargı organı hukuksal düzenin dışına çıkılması ya da bunun ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözme işini üstlenmiştir.Bu işlev kanunla oluşturulan mahkemeler eliyle yerine getirilir.
-Yargı işlevi içerik ve biçimsel ölçütlere göre değerlendirilir.
*içerik bakımından yargı işlevinin 3 unsuru bulunur.
1)Ortada bir hukuki uyuşmazlığın ve bundan kaynaklanan bir hukuka aykırılığın var olması
2)Söz konusu uyuşmazlığın yargı organı tarafından saptanması
3)Mevcut hukuka aykırılığı giderecek bir yaptırım uygulanması ve böylece hukuksal düzenin yeniden tesis edilmesi
-Yargı işlevi, bağımsız yargı makamlarının hukuki uyuşmazlıkları ve hukuka aykırılık savlarını verdikleri kesin hükümlerle çözme ve karara bağlama faaliyetidir.
*KESİN HÜKÜM;Yargı makamlarının hukuki uyuşmazlıkları aksi ispat edilemeyecek tarzda çözen karar.
-Yargı Bağımsızlığı Kavramı;Hakimin bağımsızlığı anlamına gelen yargı bağımsızlığı, yargıcın önüne gelen bir davayı herhangi bir baskı altında kalmadan görüp karara bağlamasını ifade eder.
*YARGI BAĞIMSIZLIĞI; Hakimlerin kararlarını verirken her açıdan özgür olmaları, hiç bir baskı ve etki altında kalmadan hareket etmeleridir.
-Hakimin bağımsızlığının sağlanması noktasında öne çıkan kavramlardan biri de hakimin nesnelliğidir.
*NESNELLİK; Hakimlerin görevini yerine getirirken sahip oldukları siyasal, toplumsal, dinsel, geleneksel ve ahlaki düşünce ve inanışlardan sıyrılmaları ve uzaklaşmalarını gerektirmektedir.
*HAKİMLİK GÜVENCESİ;Hakimlerin görevlerini her türlü baskıdan uzak biçimde tam bir güven ve yansızlık ortamından gerçekleştirebilmeleri için öngörülen kurallar ve önlemler bütünüdür.
*Hakim ve savcıların güvenceleri
-Hakimler ve savcılar azlolunamazlar
-Hakimler ve savcılar kendileri istemedikçe anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamazlar
-Bir mahkemenin yada kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa aylık ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar
-Bağımsızlığın sağlanması için öngörülen en önemli güvence hakimler ve savcılar kuruludur.
*HSK'nın başkanı adalet bakanı, bakanlık müsteşarı kurulun doğal üyesidir.
-YARGI KOLU KAVRAMI VE ANAYASADA DÜZENLENEN TÜRLERİ
*Yargı kolu;Kararları son inceleme mercii olarak aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu düzen biçiminde tanımlanır.
*1982 anayasasının üçüncü bölümünde düzenlenen yargı organına ilişkin olarak yargı kollarının üst derece mahkemeleri öngörülmüştür.Buna göre; anayasa mahkemesi, yargıtay, danıştay,askeri yargıtay, askeri yüksek idare mahkemesi ve uyuşmazlık mahkemesidir.
-Sayıştay;Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetleyen sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yerine getiren anayasa mercisidir.
*Anayasa yargısı; Anayasa ile kanunlar arasındaki hiyerarşik ilişkinin doğal sonucu olarak ortaya çıkan anayasa yargısı, kanunların kendisine kaynaklık eden anayasaya aykırı olup olmadığının denetlendiği yargı kolunu ifade eder.
-Anayasa mahkemesi, anayasa yargısını işleten yüksek mahkeme olarak öngörmüştür.Buna göre mahkeme 17 üyeden oluşur, bu üyelerin üçünü TBMM, diğer 14 ünü ise cumhurbaşkanı seçer.
-Anayasa mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıl olup ikinci kez seçilmeleri mümkün değildir.Mahkeme üyeleri 65 yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar.
*Adli yargı;Olağan ve genel yargı kolu olan adli yargı diğer yargı kollarının görevine girmeyen davalara bakmaktadır.Adli yargı ilk derece mahkemeleri ve üst derece mahkemeleri olmak üzere 2 ye ayrılır.
-İlk derece mahkemeleri de hukuk ve ceza mahkemeleri olmak üzere 2 ye ayrılır.
*Hukuk mahkemeleri; Sulh ve asliye hukuk,ticaret, aile,tüketici,kadastro,iş,fikri ve sınai haklar mahkemeleridir.
*Ceza mahkemeleri; Sulh,asliye ve ağır ceza mahkemeleridir.
-Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen kanunla başka adli yargı mercilerinin görev ve yetki alanına bırakılmayan karar ve hükümlerin son inceleme mercii olarak çalışır.
*İdari yargı;İdari işlem ve eylemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların ayrı bir yargı düzenindeki mahkemelerce çözümlenmesi sistemini ifade eder.
-İdare ve vergi mahkemeleri ilk derece mahkemesi, bölge idare mahkemeleri ise itiraz merci olarak öngörülmüştür.
-Danıştay idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı makamına bırakılmadığı karar ve hükümlerinin son inceleme mercidir.
*Askeri yargı;Askeri yargıtay ceza yargılamasının yüksek mahkemesi olup askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri bu yargı kolunun alt derece mahkemeleridir.
-Askeri yargıtay, askeri mahkemelerin karar ve hükümlerinin son inceleme mercidir.
*Uyuşmazlık yargısı;Farklı yargı kollarındaki mahkemelerin arasında çıkan uyuşmazlıkları çözmek üzere kurulmuştur.
-Uyuşmazlık mahkemesi adli,idari ve askeri yargı makamları arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını sonlandırmakla yetkilidir.
-Mahkemenin başkanlığını anayasa mahkemesince kendi üyeleri arasından seçtikleri üye yapar.
*TÜRK ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREV VE YETKİLERİ
-Anayasa mahkemesi kanunların,kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM içtüzüğünün anayasaya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleme yetkisine sahiptir.
-Anayasa mahkemesi bireysel başvuruları kabul etme yetkisiyle donatılmıştır.
-Anayasa mahkemesi yüce divan sıfatıyla yargılama yetkisine sahiptir.
-Siyasi partilerin kapatılması davalarına bakar ve mali denetimlerini gerçekleştirir.
-Meclis kararıyla milletvekili sıfatlarının düşürülmesi ile milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması işlemlerinin anayasaya uygunluk denetimini yapar.
-Uyuşmazlık mahkemesinin başkanını kendi üyeleri arasından seçer.
*1982 anayasası normların anayasaya uygunluk denetimine ilişkin olarak iptal davası ve itiraz yolu olmak üzere 2 başvuru imkanı öngörmüştür.
1)İptal davası (soyut norm denetimi); Anayasa değişikliği kanunları dahil olmak üzere bütün kanunlar için şekil gerekçesiyle dava açma yetkisi sadece cumhurbaşkanına veya TBMM üyelerinin üye tam sayısının en az 5/1 ine tanınmıştır.
2)İtiraz yolu(somut norm denetimi); İtiraz yoluna konu olan işlemler sadece kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerdir.
*İtiraz yolunun işletilebilmesi için bazı koşullar gerekir;
-Görülmekte olan bir dava olmalıdır.
-Bu davalara bakan bir mahkeme bulunmalıdır.
-Davada uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kanun yada KHK niteliğinde bir norm bulunmalıdır.
-Mahkeme hakimin uygulanacak normu anayasaya aykırılık bulması yada dava taraflarının anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmesi gerekir.
*Anayasa mahkemesi ilk derece mahkemesinin anayasaya aykırılık iddiasıyla kendisine başvurması üzerine işin kendisine gelişinden itibaren 5 ay içinde kararını verip açıklamak zorundadır.
-ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARLARININ NİTELİĞİ
-Kararları kesindir.
-İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
-İptal kararı ile anayasa mahkemesi kanun koyucu gibi hareket edemez ve yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
-Kanun,KHK,TBMM içtüzüğü ya da ilgili hükümleri kendilerine ilişkin iptal kararlarının resmi gazetede yayımlandığı tarihten itibaren yürürlükten kalkarlar.
-İptal kararları geriye yürümez.
-Anayasa mahkemesi kararları resmi gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme,yargı organlarını,idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
(ÜNİTE SONU ÖZET)
*Yargı işlevini açıklama
Devletin 3 temel işlevinden birini meydana getiren yargı organının faaliyet alanının ve işlemlerinin belirginleştirilmesi onun gördüğü işlevin ne anlama geldiğini de göstermektedir.Buna göre erkler ayrılığının genel esasları içinde yasama organı kural koyma işlevini yerine getirirken yürütme organı da asıl olarak yapılan hukuksal düzenlemeleri hayata geçirme ya da bir diğer deyişle yürütme işini gerçekleştirmektedir.Yargı organı ise hukuksal düzenin dışına çıkılması ya da unun ihlal edilmesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözme işlevini üstlenmiştir.Bu işlev kanunla oluşturulan mahkemeler eliyle yerine getirilmektedir.
*Yargı bağımsızlığı kavramının en temel unsurlarını sıralama
Hakimin bağımsızlığı anlamına gelen yargı bağımsızlığı yargıcın önüne gelen bir davayı herhangi bir baskı altında kalmaksızın görüp karara bağlanmasını ifade etmektedir.Yargı bağımsızlığı kavramının 2 ana unsuru bulunmaktadır.Bunlardan ilkini hakim bağımsızlığı oluştururken diğerini hakimlik güvencesi meydana getirir.Dolayısıyla yargı bağımsızlığının anlaşılabilmesi için bu iki unsurun birbirinden soyutlanmaması gerekir.Çünkü hakimlik güvenceleri onlardan yararlanacak olan hakimlerin bağımsızlığını somutlaştıran önlemler demetini bağımsızlık ise bunun sonucunda ulaşılmak istenen amacı meydana getirmektedir.
*Türkiye’deki yargı kollarını birbiriyle karşılaştırma
Yargı kolu kararları, son inceleme merci olarak aynı yüksek mahkemede temyiz edilen mahkemelerin oluşturduğu düzen biçiminde tanımlanır.Tanımın bir unsurunu meydana getiren yüksek mahkeme kavramı ise kesin hüküm verme yetkisini haiz olan ve başka bir mahkemeye bulunmayan yargı makamını ifade eder.Yüksek mahkemeler aynı zamanda yargı kolunu da temsil etmektedir.
Arkadaşlar alıntıdır.Paylaşan arkadaşımıza teşekkür ederim. İsmi olmadığı için paylaşamadım. İYİ FORUMLAR.
1.Türkiye’de idari teşkilat esas olarak kaça ayrılır ve bunlar nedir?
Türkiye’de idari teşkilat merkezi idare ve mahalli idare olmak üzere ikiye ayrılır.
2. Bütün ülkeyi kapsayan idari teşkilat hangisidir?
Merkezi (genel) idare
3. Merkezi idare kaça ayrılır ve bunlar nelerdir?
Merkezi idare, merkezi idarenin merkez teşkilatı ve merkezi idarenin taşra teşkilatı olmak üzere ikiye ayrılır.
4. Türkiye merkezi idare sisteminin başında kim bulunur?
Cumhurbaşkanı
5. Merkezi idarenin merkez teşkilatı nelerden oluşur?
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlar Kurulu, Bakanlıklar ile bunlara bağlı ve yardımcı kuruluşlar.
6. Merkezi idarenin taşra teşkilatı nelerden oluşur?
Bölge, il, ilçe ve bucak
7. Merkezi idarenin taşradan merkeze oluşturduğu bütünlüğe ne denir?
Hiyerarşi
8. Merkezi idare kuruluşlarının yerel idare kuruluşlarına karşı sahip olduğu konuma ne ad verilir?
İdari vesayet
9. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hiyerarşik en üst makamı neresidir?
İçişleri Bakanlığı
10. İl idaresinin hiyerarşik amiri kimdir?
Vali
11. İlçe idaresinin hiyararşik amiri kimdir?
Kaymakam
12. Belediye idaresinin idari vasisi kimdir?
İçişleri Bakanı
13. Tabibler Birliği, Türkiye Borolar Birliği gibi kanunla kurulan ve alanlarında kamusal yetkiler kullanan kuruluşlara ne ad verilir? Kamu Kurumu Vasfında Meslek Kuruluşları
14. Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, vazife ve yetkileri ile oluşumları hangi düzenleyici işlemle belirlenir?
Kanun
15. Milli Güvenlik Kurulu kimlerden oluşur?
• Cumhurbaşkanı
• Başbakan
• Genel Kurmay Başkanı
• Başbakan Yardımcıları
• Adalet Bakanı
• Milli Savunma Bakanı
• Dış işleri Bakanı
• Kara Kuvvetler Komutanı
• Hava Kuvvetler Komutanı
• Deniz Kuvvetler Komutanı
• Deniz Kuvvetler Komutanı
• Jandarma Genel Komutanı
16. Milli Güvenlik Kurulu kararlarının Bakanlar Kurulu üzerindeki etkisi ne şekildedir?
Bağlayıcı değildir, bir tavsiye şeklindedir.
17. Milli Güvenlik Kurulu’nun gündemini kim belirler?
Cumhurbaşkanı
18. Devlet Planlama Teşkilatı kararlarının hukuki etkisi nasıldır?
Planlar kamu için emredici, özel sektör için özendiricidir.
19. Devlet Denetleme Kurulu hangi kuruluşları denetemez?
DDK silahlı kuvvetler ve yargı organlarını denetemez.
20. Vali ilde kimin temsilcisidir?
Vali, ilde devletin, Bakanlar Kurulu’nun ve ayrı ayrı her bakanlığın temsilcisidir.
21. Bir il merkezinde, belediye sınırları içinde mahalle kurulması nasıl olur?
Belediye Meclisi, İl İdare Kurulu ile valinin oluru gereklidir.
22. Kaymakam ilçede kimi temsil eder?
Kaymakam sadece Bakanlar Kurulu’nun temsilcisidir.
23. Bucaklar nasıl kurulur?
Bucaklar İçişleri Bakanlığı’nın kararı ve cumhurbaşkanının olumlu görüşüyle kurulur.
24. İl Özel İdaresi’nin organları nedir?
• Vali
• İl Genel Meclisi
• İl Daimi Encümeni
25. İl Özel İdaresi’nin genel karar organı hangisidir?
İl Genel Meclisi
26. Devlet Denetleme Kurulu ilk olarak hangi Türk anayasasıyla kabul edilmiştir?
1982 TC Anayasası
27. Devlet Planlama Teşkilatının başında kim bulunur?
DPT müsteşarı
28. Yeni bir ilin kurulması veya bir ilin isminin değiştirilmesi hangi kurumun kararıyla olur?
TBMM
29. Valilerin özlük haklarına ilişkin olarak hangi kanuna tabi olacakları kabul edilmiştir?
Devlet Memurları Kanunu
30. Memurlara verilen hangi tür cezalara karşı yargı yoluna baş vuralamayacağı söylenmiştir?
Uyurma ve kınama cezaları
31. Kaymakamların dokunulmazlığı ne şekildedir?
Kaymakamların dokunulmazlığı yoktur.
32. Yeni bir ilçe kurulmasına kim karar verir?
TBMM
33. Belediye memurlarının özlük haklarına ilişkin karar veren organ hangisidir?
Belediye encümesi
34. Köy muhtarını ve ihtiyar meclisini hangi organ seçer?
Köy derneği
35. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, hangi kuruma bağlıdır?
Yüksek Öğretim Kurumu
36.Devlet memurlarının vazifeleriyle ilgili işlerden dolayı yagılanması hangi yargı kolunda olur?