Ø Yeni ithal ihtiyaçlar artar ve bu ihtiyaçları karşılamak için ihracat artar.
Ø Ayrıca bu aşamada ekonominin alanı daha geniş sanayi alanlarını içerecek şekilde genişler.
Kitle Tüketimi Aşaması
Kitlesel tüketim aşaması, her ulusun olgunluk aşamasından sonra ulaştığı aşamadır. Bu aşamada toplum artık modern teknolojinin gelişmesini bir hedef olarak almaktan vazgeçmiştir.
Bu aşamanın başlıca ekonomik özellikleri;
Ø Bu aşamaya ulaşan toplumlarda dayanıklı tüketim malları üreten sektörler ile hizmetler sektörü gittikçe gelişen ekonominin başlıca sektörleri durumuna gelmişlerdir.
Ø Kitle tüketim aşamasında dış kuvvet ve nüfuz kazanmak için kaynakların önemli bir kısmı askeri ve diplomatik alana harcanır.
Ø Ayrıca bu aşamadaki devlet refah devleti olarak tanımlanır.
İKTİSADİ BÜYÜMENİN SINIRLARI
Roma Kulübü’nün 1972 yılında “Büyüme’nin Sınırları’’ başlıklı raporunda nüfus artışı ve ekonomik gelişme azalmadıkça, doğal kaynaklar, içilebilir su ve temiz hava ihtiyacını dünyanın sağlayamayacağı ileri sürülmüştür. Rapor, büyümenin doğal çevre üzerinde yol açtığı tahribata dikkatlerin çekilmesi açısından ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Nüfus Baskısı
Sanayi Devrimi’nden günümüze dünya nüfusu giderek artmıştır. Bu artış dünyadaki ölüm oranındaki azalma ve doğum oranındaki artış sonucunda gerçekleşmiştir.
Ölüm oranlarının azalması tıptaki ilerlemeler ve gıda üretiminde meydana gelen artışlardan kaynaklanmıştır.
Çevre Kirliliği ve Kaynakların Tükenmesi
Çevre ile ekonomik faaliyet arasındaki ilişki, 18. yüzyıldan itibaren iktisatçıların ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu ilişki çerçevesinde tarımsal ürünler ve tarım arazileri bakımından iktisadi büyümenin sınırları olması gerektiğini ilk savunanlar klasik iktisatçılardan Malthus ve Ricardo olmuştur.
Sürdürülebilir Kalkınma, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmaksızın, bugünkü kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesidir. “Sürdürülebilir Kalkınma” olgusu ilk kez 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun raporunda dile getirilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma, düşük veya yüksek gelir artışından ziyade etkin büyümeyi ifade eder.
Bu nedenle kaynakların verimli kullanılması önem kazanmaktadır.
Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan bütün ülkeler küresel iklim değişikliğinin yol açtığı durumların tehdidi altındadırlar. Küresel ısınma sonucu deniz seviyesinin yükselmesi, verimli toprakların erozyona uğraması, aşırı yağışların, fırtınaların daha sık görülmesi, nüfusunun çoğu kırsal kesimde yaşayan gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülkelerden daha fazla etkilemektedir.
DİKKAT
Küresel ısınma, atmosfere salınan sera gazlarındaki yoğunluk artışından kaynaklanmaktadır. Bu
13
gazlar içinde en önemli etkiyi yaratan karbondioksit emisyonları ise iktisadi büyümenin temel gereklerinden olan enerji ihtiyacını karşılamak üzere fosil yakıtların yakılması sonucunda açığa çıkmaktadır.
1992 yılında Rio de Janeiro’da gerçekleştirilen Dünya Zirvesi sırasında kabul edilen “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi” (UNFCC) olmuştur. 1994 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmenin ardından 1997 yılında daha bağlayıcı hükümler içeren “Kyoto Protokolü” imzaya açılmıştır. Kyoto Protokolünde, “atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamak” amaçlanmıştır. Anlaşma 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye için yürürlük tarihi ise 26 Ağustos 2009dur.
Yenilenebilir Kaynak, doğada belli sınırlar içinde kendi kendini yenileyebilen ve dolayısıyla üketilmesi mümkün olmayan toprak, su, hava ve orman gibi kaynaklardır.
Büyümenin Sınırları Tezine Karşı Görüşler
Birinci problem, çok sayıda insanın mevcut teknolojiler ile üretim ve tüketim düzeylerini sürdürmek istemelerinden kaynaklanmaktadır.
Büyümenin sınırları yaklaşımında ikinci problem, kıtlıkla mücadelede piyasa ve diğer sosyal mekanizmaların ihmal edilmesidir.
Büyümenin sınırları ile ilişkin üçüncü problem, büyümenin şimdikinden çok daha karamsar bir tabloyla karşılaşılacağının varsayılmasıdır.
Dördüncü problem, büyüme ile artan refah ve verimliliğin, toplumun çevreyi koruma önlemleri alma kapasitesinin genişletildiğinin göz ardı edilmesidir.
Çevresel Kuznets Eğrisi Hipotezi, bir ülke zenginleştikçe çevresel bozulmanın artacağını, ancak belli bir gelir düzeyine ulaşıldıktan sonra gelirdeki artışın çevre kalitesine olumlu katkıda bulunacağını ifade eder.
ÇKE hipotezine göre, gelirdeki artışla önce artan sonra azalan çevresel bozulma, ters U-biçimli bir eğri oluşturmaktadır. Bu yaklaşım, ekonomik büyümenin çevre kalitesi üzerinde 3 farklı etkisinin bulunduğunu ileri sürmektedir. Bu etkiler; “ölçek etkisi”, “teknik etki” ve “bileşim etkisi”dir.
Ekonomik büyümenin çevre üzerinde oluşturduğu negatif etki, ölçek etkisidir.
Bileşim etkisi, gelir arttıkça ekonomik yapının değişmesini ve daha az kirlilik üreten faaliyetlerin ağırlığının artmasını ifade eder.
Zenginleşen bir ülke Ar-Ge faaliyetlerine daha çok kaynak ayırmasıyla, ekonomik büyümeyle birlikte teknolojik gelişim de sağlanacak ve kirli teknolojiler yerini daha temiz, daha yeni teknolojilere bırakacaktır. Bu da ekonomik büyümenin neden olduğu teknik etkidir.
14
ÜNİTE 3
GELENEKSEL BÜYÜME TEORİLERİ
KLASİK BÜYÜME TEORİSİ
Klasik iktisat teorisi büyüme iktisadı olarak da kabul edilen ve iktisadi büyüme konusunda da öncü teoridir. Klasik büyüme teorisini oluşturan görüşler ise özellikle Adam Smith (1723-1790), Thomas Malthus (1776-1834) ve David Ricardo (1772-1823)’nun görüşlerine dayalı teorilerdir.
Adam Smith (1723-1790)
Adam Smith, iktisat biliminin babası olarak bilinen ve iktisadi büyüme konusunu analiz eden ilk iktisatçılardandır.
Smith ekonomik büyümeyi açıklarken kullandığı en önemli faktörler, sermaye birikimi, iş bölümü ve uzmanlaşmadır. Uluslararası ticaret, nüfus artışı, kurumlar ve görünmez el fiyat ile ilgili görüşleri ise büyümeyi açıklayan diğer faktörlerdir.
Smith’e göre hükümetler, ancak iki görevi yapmakla sorumludurlar.
Birincisi savunma, adalet, eğitim işlerini yürütmek.
İkincisi ise pazarı genişleten ve iş bölümü, uzmanlaşmayı destekleyen köprüler, yollar, limanlar, su kanalları gibi altyapı yatırımlarını inşa etmektir.
Smith’e göre, dış ticaret pazarı büyüterek, iş bölümünü artırarak büyümeyi artırmaktadır.
Thomas R. Malthus (1776-1834)
Tarımsal yapı (toprak faktörünün verimi) ile nüfus yapısı arasında bir uyuşmazlık bulunmaktadır.
Malthus’un nüfus artış hızındaki yükselmenin nedeni olarak özellikle gelişmiş ülkelerde 19. yüzyıl boyunca ölüm oranlarındaki düşüşün doğum oranlarındaki düşüşten daha fazla olması olarak sayılırken bu neden Malthus’un nüfus artışı ile ilgili düşüncelerini de destekler niteliktedir
Bu bağlamda Malthus’un teorisi iki önemli faktörle açıklanmaktadır.
15
Birincisi, üretim faktörleri içinde önemli yere sahip olan toprağın arzı sabittir, Bu nedenle tarımsal kesimde azalan verimler kanunu işlemektedir, Artan nüfusu besleyecek toprak ve tarımsal üretim yeterli olamayacaktır, İkincisi ise nüfus artış hızı üzerinde gelirin pozitif etkisi olmaktadır.
En Az Geçim Ücreti, doğal ücret olarak da ifade edilen ve emek piyasasında hiçbir müdahale olmadığında kendiliğinden belirleneceği varsayılan ve işçinin kendisinin ve ailesinin her türlü fizyolojik ihtiyaçlarını sağlayabilecek ve çoğalıp azalmadan nesillerinin devamını sağlayabilecek ücrettir.
Mallthus’a göre, gelir dağılımının iyileştirilmesine yönelik hükümetlerin uyguladıkları politikalar, ölüm oranını azaltarak, kişi başına çıktıyı azaltmaktadır.
David Ricardo (1772-1823)
Özellikle büyüme teorisinde, azalan verimler ve fonksiyonel gelir dağılımı, (gelirin emek sahipleri ve sermaye sahipleri, toprak sahipleri arasındaki dağılımı), kâr, rant ve ücretler üzerinde yoğunlaşmıştır.
Ricardo’nun teorisi 19.yüzyıl başlarında İngiltere’nin ekonomik ve sosyal problemlerine dayalı olarak geliştirilmiştir.
Ricardo’nun Büyüme Teorisinde Temel Kavramlar ve Varsay>mlar
Tarım kesiminde, teknik ilerleme hızı çok düşüktür. Ayrıca toprağın kıt olması ve daha düşük nitelikli toprakların da kullanılması nedeniyle tarımda azalan verimler yasası geçerlidir. Sanayi kesiminde artan verim ve teknik ilerleme, tarım kesimindeki azalan verimi telafi edemediği için, toplam hasılada azalam verimler yasası geçerli olmaktadır.
Ekonomi sürekli olarak, tam rekabet ve tam istihdam koşullarında işlemektedir.
Sanayi kesiminde, teknik ilerleme hızı yüksektir. Teknik ilerleme hızının yüksekliği nedeniyle emek için artan verimler yasası geçerlidir. Bu düşünce aslında A. Smith’in büyüme teorisinde ileri sürdüğü düşüncedir.
Ricardo’ya göre ise gelirin toplam üretim faktörleri arasında dağılımında üç farklı gelir grubu yer almaktadır: Birincisi, üretime katılan emek sahipleri, ikincisi, sermayedar veya girişimci ve
sonuncusu ise toprak sahipleridir.
Ricardo'ya göre verimli topraklara sahip olanlar düşüm maliyetlere üretim yaptıkları için yüksek rant geliri elde ederler. Bu rant geliri Difransiyal Rant Geliridir.
Ricardo’nun Büyüme Teorisinin İşleyişi
Ricardo’ya göre, uzun dönemde üretim faktörlerinin gelirden aldıkları payların değişimine göre ekonomik büyüme ve durgunluk olmak üzere iki önemli süreç yaşanmaktadır.
KARL MARX ( İ 8 İ 8 - İ 8 8 3 ) , I N BÜYÜME TEORİSİ
Marx kapitalizmin dinamik bir yapısı olduğunu ve işleyişinde kapitalist sistemin kendi yapısı içerisinde kapitalistlerin rekabeti, teknik ilerleme ve sermaye birikiminin etkili olduğunu belirtmektedir.
Marx’a göre ancak kapitalist sistemin sona ermesi ve sosyalist sistemin uygulanması sonucunda devletin işçi sınıfının eline geçmesiyle kapitalist sistemdeki sorunlar da tamamen giderilmiş olacaktır. Bu bağlamda Marx’in iktisadi teorileri sosyalizm ya da planlı ekonomilerin teorileri üzerine değil tam tersi kapitalist ekonomik sistemi anlamaya ve anlatmaya yöneliktir.
16
Karl Marx’in önemli eseri Das Capital (Kapital)’dir.
K. Marx’in Büyüme Teorisinde Temel Kavramlar ve Varsayımlar
Marksist teoride temel olarak ileri sürülen düşünce, kapitalistlerin elde ettikleri kârların kaynağının çalışan işçilerin fazla çalışmaları ve karşılığında ödenen düşük ücretlerdir.
Marx’in bu düşüncelerini Emek Değer Teorisi, Artı Değer Teorisi ve Kâr Teorisi şeklinde üç ana başlıkta açıklanmakta ve bu çerçevede teorinin işleyişi de analiz edilmektedir.
Emek Değer Teorisi
Marx’in teorisinde emek, üretilen malların değerini belirlemektedir. Çünkü üretim sürecinde en temel üretim faktörü emektir. Emek sadece, bir malın üretimi için harcanan zaman olmayıp zihinsel, fiziksel, entelektüel yeteneklerin bütününü de ifade etmektedir.
Emek Değer Teorisi, bir malın değeri emek miktarı ile belirlenir ve emek gücü ise sadece bir malın üretimi için harcanan zaman olmayıp zihinsel, fiziksel, entelektüel yeteneklerin bütününü de ifade etmektedir.
Artı Değer Teorisi
Artı değer, kapitalist sistemde kapitalist üreticinin, işçileri aldıkları ücret karşılığından çalıştıkları emek saatinden daha fazla çalıştırmaları sonucunda elde edilir.
Yedek Sanayi Ordusu Marx'a göre iş arayanların oluşturduğu istihdam edilmeyen emek arzı yedek sanayi ordusudur.
Kâr Teorisi
Karl Marx’a göre, bazı temel kavramlar ve ilişkiler aracılığıyla kâr teorisi açıklanmaktadır.
Sermaye sabit ve değişken sermaye olarak iki ana grupta toplanmaktadır.
Sabit sermaye © üretimde kullanılan fiziki araç gereç, alet ve hammaddelerden oluşmaktadır.
Değişken sermaye (v) ise üretim sürecinde kullanılan işçilere ödenen toplam ücretlerden oluşmaktadır.
Toplam sermaye ise sabit ve değişken sermayenin toplamından oluşmaktadır.
Artı Değer (s); üretim sürecinde kapitalist üreticinin ürettiği ürünün satışı sonucunda gayrisafi hasılatından sabit sermaye ve değişken sermaye masrafları çıktıktan sonra arta kalan toplam değerdir.
s = gayrisafi hasılat - (c + v) olarak hesaplanır.
Artı Değer Oranı (a); kapitalist üreticinin işgücünden elde ettiği artı değer (s) ile işçilere ödenen değişken sermaye (v) arasındaki orandır.
a = s / v olarak hesaplanır.
Kâr Oranı (k); üretim sonunda elde edilen kâr ile üretim yapmak için gerekli her türlü fiziki üretim alet ve araçlarına (sabit sermaye) yapılan ödemeler ve işgücüne yapılan ücret ödemeleri (değişken sermaye) arasındaki ilişkidir. Kapitalist ekonomide toplam kâr oranı, toplam artı değerin toplam sermayeye oranıdır.
17
k = s / c + v olarak hesaplanır.
Malın Değeri, Fiyatı; ürünün fiyatı ya da değeri, sabit sermaye© değişken sermaye (v) ile kapitalist üreticinin elde ettiği kârın toplanmasıyla bulunur.
P = c + v + k = c + v + s hesaplanır.
Sermayenin Organik Bileşimi (b); sabit sermayenin değişken sermayeye oranı olan sermayenin organik bileşimi, kapitalist üreticinin makineleşme derecesini göstermektedir.
b = c / v olarak hesaplanır.
Ekonominin bütünü açısından düşünüldüğünde ortalama kâr, artı değer oranı ile sermayenin organik bileşimine bağlıdır.
Artı değer oranı ile kâr oranı arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Bir başka deyişle, sermayenin organik bileşimi (c / v) veri iken, artı değer oranı (s / v) ne kadar yüksek ise kâr oranı da o kadar yüksek olur.
Sermayenin organik bileşimi ile kâr oranı arasında ters yönlü bir ilişki bulunmaktadır.
K. Marx’in Büyüme Teorisinin İşleyişi
Marx’in teorisinde azalan verimler yasası yer almaz, bu nedenle kâr ile rant arasında bir ayrım yapmamaktadır.
Marx’a göre, kapitalist üreticinin sermaye birikiminde bulunması bir tercih olmayıp kapitalist üreticiler arasındaki rekabettir.
Marx’a göre, sermayenin kapitalist üreticinin elinde toplanması ve rekabet zamanla tekelci kapitalizm hâline dönüşecektir.
SCHUMPETER ( İ 9 İ İ - İ 9 3 9 ) , İ N BÜYÜME İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Joseph Schumpeter (1911-1939), Karl Marx’in görüşlerinden büyük ölçüde etkilenerek Marx gibi tarihçi bir yöntem kullanarak kapitalizmi tarihi bir olay olarak ele almıştır. Fakat Schumpeter, Marx’dan farklı olarak kapitalist sistemin yıkılmayıp başarı ile işleyeceğini ve sistemin yarattığı hasıla artışının işçilerin ücretini artırarak işçi refahının da artacağını düşünmektedir.
Joseph Schumpeter’in büyüme konusundaki görüşleri iki kavramla açıklanmaktadır. Birincisi, yenilikler kavramı, ikincisi ise girişimciler kavramıdır.
Yenilikler ve Büyüme
Schumpeter’e göre yenilikler ve girişimciler kapitalist sistemin işlemesini, gelişimini sağlayan ve ekonomik dalgalanmalara neden olan faktörlerdir.
Schumpter’e göre ise üretim faktörlerinin miktarlarını değiştirmeden, üretim faktörlerinden farklı yeni bir bileşim yapılarak, yeni bir üretim fonksiyonu oluşturuluyorsa yenilik söz konusudur.
Bu bağlamda Schumpeter beş farklı türde yenilikten bahsetmektedir:
18
1. Yeni bir malın veya bilinen bir malın faklı türünün ve kalitesinin piyasaya sunulması,
2. Üretimde yeni bir üretim tekniğinin kullanılması (emek ve sermaye faktöründe tasarruf sağlayan yeni bir teknik). Bu yeni tekniğin yeni keşfedilmiş olması önemli değil, önemli olan ekonomik faaliyetlerde ve üretimde ilk defa kullanılıyor olmasıdır.
3. Yeni bir piyasanın bulunması ve keşfi,
4. Yeni bir hammadde veya yarı mamul kaynağının keşfi,
5. Endüstrinin yeniden organizasyonu; tam rekabetçi bir endüstrinin tekelleşmesi, tröstlerin kurulması veya monopollerin gücünün azalarak tam rekabetçi bir endüstriye dönüşmesi gibi.
Schumpeter, yeniliği başlatan girişimcinin diğer girişimcileri etkileyerek yaratmış olduğu kârlılık ve yatırım artışlarına neden olan bu duruma yeniliklerin kümelenmesi (clustering of innovations) olarak nitelendirmektedir.
Yaratıcı Yıkım Etkisi, Girişimciler yenilik yaparak yenilik konusu olan malın üretiminde monopolcü konumunda kâr elde ederler. Diğer girişimciler de aynı amaçla piyasaya girip başka yenilikler yaptıkça, eski malların ve endüstrilerin yerine, yeni malların ve endüstrilerin yer alması yaratıcı yıkım etkisidir.
Girişimciler ve Büyüme
Schumpeter’in iktisadi büyümeyi açıklarken üzerinde durduğu ikinci kavram ise girişimci kavramıdır. Schumpeter, kapitalist sistemin sürekli değişimini sağlayan ve kapitalizmi dinamikleştiren ve yenilikleri uygulayan kişiler girişimciler (entrepreneurs) olarak nitelendirmektedir.
Girişimciler, yenilikleri uygulayan ve bu amaçla yatırımları yapan ve yatırım riskini de üstlenen kişilerdir.
Schumpeter’e göre, girişimcinin yenilikleri uygulamaya yönelten en önemli nedeni sadece kâr elde etme isteği değildir. Psikolojik güdüler de yeniliği uygulamada çok önemli bir faktör olmaktadır.
KEYNES (1883-1946)’İN BÜYÜME İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Klasik İktisat Teorisi’ne önemli eleştirilerde bulunan iktisatçı ise Johnard Maynard Keynes (1883-1946)dir.
Keynes 1936 yılında Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisi adlı eserinde klasik iktisatçıların savunduğu gibi piyasa mekanizmasının otomatik olarak tam istihdamı sağlama konusunda başarılı olamadıklarını ileri sürmüştür.
1929 Dünya Bunalımı, 1929'da ABD'de başlayan ve 1930'lu yıllar boyunca devam eden ekonomik buhrandır. 1929 Dünya Bunalımı en çok Sanayileşmiş ülkeleri, özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa'yı etkilemiştir. Fakat dünyanın geri kalanında da (özellikle sanayileşmiş ülkelerde) yıkıcı etkiler yaratmıştır.
19
ÜNİTE 4
MODERN BÜYÜME TEORİLERİ
HARROD-DOMAR BUYUME MODELİ
Keynes, 1936 yılında yayımlanan Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisi adlı eserinde piyasa mekanizmasının otomatik olarak tam istihdamı sağlama konusunda başarılı olamadığını ileri sürmüştür.
Keynes’in kısa dönemli statik analizini uzun dönemli olarak genişleten ve dinamik büyüme sorunlarıyla ilgilenen iktisatçılar ise Harrod ve Domar’dır.
HARROD BÜYÜME MODELİ
Harrod’un büyüme modeli Domar’ın büyüme modeline çok benzemektedir. Harrod büyüme modelinde de temel unsur yatırımlardır. Fakat Harrod, büyüme sürecinde yatırım artışı ile üretim artışı arasındaki ilişkiyi Domar büyüme modelinden farklı bir şekilde analiz etmiştir.
Domar’a göre kalkınmanın temel problemi, artan üretim kapasitesinin tamamını kullanabilecek yatırım artışının ne kadar olmasını belirlemek iken Harrod’a göre kalkınmanın temel problemi, gelirin mevcut tasarrufları eritmeye yetecek bir yatırım artışına imkân verecek bir düzeye çıkıp çıkamayaca-ğıdır.
Çarpan mekanizması, Harcamalardaki bir değişikliğin GSMH üzerinde yaratacağı etkileri ortaya koyan bir mekanizmadır.
Harrod Büyüme ModelininTemel Kavramları ve Varsayımları
Harrod büyüme modelinde temel iki kavramdan bahsedilmektedir.
Birincisi tasarruflar İkincisi ise yatırımlardır.
Harrod büyüme modelinde tasarruflar, ekonomide dengenin sağlanması için önemli bir değişken olup millî gelirin artan bir fonksiyonu olarak varsayılmaktadır.
20
Tasarruf fonksiyonu S=sxY olarak ifade edilmektedir.
S, tasarrufu
s, marjinal tasarruf eğilimini
Y ise, millî geliri ifade etmektedir.
Yatırım, belirli bir dönemde sermaye stokuna yapılan net ilaveler olup sermaye stokunda artışlara neden olmaktadır. Yatırım şeklindeki artışlara bağlı olmaktadır. Gelir düzeyi değişmeden kalıyorsa, bu gelir düzeyi de mevcut sermaye stoku ile sağlanabiliyorsa yeni yatırıma ihtiyaç yoktur. Fakat üretim(gelir) artışı için ise sermaye artışına (yatırım) ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın belirlenmesinde ise hızlandıran katsayısı çok önemli olmaktadır.
Bu konuda durulması gereken ikinci önemli konu ise ekonomide dengeden, planlanan tasarruf ve yatırımların büyüklüklerine göre sapmalar oluşmaktadır.
Dönem başı planlanan yatırım, planlanan tasarruftan büyük ise Ip>Sp (veya Ip> Ig) yani fiilî (gerçekleşen) yatırım planlanan yatırımdan az ise ekonomide üretim, Ekonomide bu durumda bir talep fazlası ortaya çıkar ve stoklar azalmaya başlar.
Dönem başı planlanan yatırım planlanan tasarruftan küçük ise, (Ip<Sp) (veya Ip<Ig) yani, fiilî (gerçekleşen) yatırım, planlanan yatırımdan büyük ise ekonomide, yatırım (üretim) fazlalığı olup gereğinden fazla yatırım yapılmış olur. Ekonomide bu durumda bir arz fazlası ortaya çıkar ve istenmeyen bir şekilde stoklar artar.
Harrod büyüme modelinde kullanılan diğer önemli kavram ise hızlandıran katsayısıdır.
Planlanan yatırım düzeyinin belirlenmesinde ise hızlandıran katsayısı etkili olmaktadır.
Hızlandıran katsayısı, sermaye miktarında meydana gelen değişmenin (AK), üretimde meydana gelen değişmeye (AY) oranı şeklinde ifade edilmektedir (AK/ AY).
Harrod Büyüme Modelinin İşleyişi
Harrod büyüme modelinde birbirinden farklılaşan üç büyüme hızını gösteren eşitlikler kullanılmıştır. Harrod modelinde bu eşitliklerin temsil ettiği büyüme hızlarının karşılaştırılmasıyla dengeli büyüme hızı belirlenmiştir.
Modelde kullanılan büyüme hızları şunlardır;
• Gerekli (Garantili) Büyüme Hızı
• Fiilî (Gerçekleşen) Büyüme Hızı
• Doğal Büyüme Hızı
Gerekli (Garantili) Büyüme Hızı
Harrod büyüme modelinde gerekli büyüme hızı, garantili büyüme hızı, olarak da adlandırılmaktadır. Eğer gerekli büyüme hızı gerçekleşirse kapasite fazlalığı ve atıl kapasite gibi durumlar oluşmaz, girişimcilerin birikmiş mal stokları oluşmaz ve üretilen malların tamamı satılmış olur.
Gerekli büyüme (Gw) olarak gösterilerek aşağıdaki formülle ifade edilmektedir. Sp=Ip eşitliğinden,
sxYt= k (Yt- Yt- 1)
21
Fiilî (Gerçekleşen) Büyüme Hızı
Harrod büyüme modelinde fiilî ya da gerçekleşen büyüme hızı, toplam üretimin dönem sonundaki artışını temsil eden büyüme hızıdır. Bu büyüme hızı dönem sonundaki gerçekleşen üretim artışını gösterdiği için ex-post (dönem sonu) bir kavramdır.
Fiilî büyüme hızı;
i
G = -
k
formülü ile ifade edilmektedir.
Formülde G, fiilî büyüme hızını,
s dönem sonu gerçekleşen tasarrufu,
k dönem sonunda ortaya çıkan veya gerçekleşen sermaye ihtiyacı veya hızlandıran oranını göstermektedir.
Gerekli ve Fiilî Büyüme Hızlarının Karşılaştırılması
Denge Durumu
Harrod büyüme modelinde gerekli ve fiilî büyüme hızlarının birbirine eşit olduğu (G= Gw) durum, ekonominin denge durumunu göstermektedir.
Harrod büyüme modelinde denge durumunda aynı zamanda, dönem başında planlanan tasarruf ve yatırım planlarının da gerçekleştirildiği anlamına gelmektedir. Ekonomide denge durumunun sağlanmış olması, hızlı bir gelişme sürecine girilmesi demektir. Diğer yandan da üreticiler için ise gelecek dönemlerde bu dönemde sağladıkları üretim artışını planlamaları ve gerçekleştirmeleri demektir.
Enflasyonist Süreç
Harrod büyüme modelinde fiilî büyüme hızının gerekli büyüme hızından büyük olması (G>Gw) ekonomide enflasyonist bir sürecin ortaya çıktığı bir durumu göstermektedir. Bu durumda, dönem sonunda gerçekleştirilen büyüme hızının, dönem başında planlanan büyüme hızını aşması söz konusudur.
Aynı zamanda dönem başı planlanmış yatırımların veya planlanmış sermaye ihtiyacının, dönem sonunda gerçekleşen yatırımlardan veya sermaye birikiminden fazla olması demektir.
Bıçak sırtı denge, Harrod modelinde ekonominin kararlı ve dengeli büyümesi için, toplam arz ve toplam talebi devamlı olarak birbirine eşit kılacak bir büyüme hızını tutturmak gerekmektedir. Ekonomide sermaye ve işgücü piyasalarında tam istihdamı sağlayacak ve dengeli büyümenin koşulu ekonomideki fiilî büyüme hızı ile gerekli büyüme hızlarının aynı değeri taşıması gerekmektedir.
Oysa ki normal olarak bu eşitlikteki sermaye hasıla katsayısı, tasarruf eğilimi, nüfus artış hızı ve teknolojik gelişmeler ise birbirinden bağımsız olarak belirlenmektedir. Bu nedenle,
22
böyle bir dengenin fiilen gerçekleşmesi olasılığı oldukça düşüktür. Bu olasılık gerçekleşmiş olsa dahi, dengeden en ufak bir sapma ekonomiyi hızla dengesizliği götürmektedir. Sistemdeki değişkenlerle ekonomiyi yeniden dengeye taşıyacak yapısal bir nitelik bulunmadığı için Harrod büyüme modelinde denge çoğu zaman “bıçak sırtında (her an bozulabilecek)” bir denge olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla Harrod büyüme modelinde durağan durum büyüme (kararlı ve dengeli büyüme) (G=Gw) mümkün olmakla beraber istikrarlı bir denge değildir.
Durgunluk Süreci
Harrod büyüme modelinde gerekli büyüme hızının fiilî büyüme hızından daha büyük olması (Gw>G), ekonomide durgunluğu ortaya çıktığı bir durumu göstermektedir. Bu durumda, dönem başında hedeflenen büyüme hızına, dönem sonunda gerçekleştirilmemiş demektir. Aynı zamanda dönem başında planlanmış olan yatırımlardan daha fazla dönem sonunda gerçekleşen (fiilî) yatırımın, yapılmış olması, ihtiyaçtan fazla kullanılmayan sermaye birikimi nedeniyle aşırı kapasitenin ortaya çıkmasına neden olmuş ve üretim talepten daha fazla artarak bir dengesizlik durumu ortaya çıkmıştır.
Doğal Büyüme Hızı
Harrod büyüme modelinde analiz edilen ve diğer büyüme hızlarından biraz farklılaşan büyüme hızı ise doğal büyüme hızıdır. Doğal büyüme hızı, nüfus artışı ve teknolojik gelişmenin müsaade ettiği büyüme hızı olarak kabul edilmektedir.
Bir dönemdeki üretim artışının ulaşabileceği maksimum büyüklük işgücü, sermaye, doğal kaynak artışı ve teknolojik gelişme gibi faktörler tarafından belirlenmektedir.
Harrod büyüme modelinde temel hedef, artan işgücünün tam istihdamını sağlayacak bir büyüme hızının belirlenmesidir. Artan işgücünün tamamının istihdamını sağlayacak doğal büyüme hızı, nüfus artışı ile işgücünün verimindeki artışın toplamına eşitittir.
Bu bağlamda Doğal büyüme hızı;
Gn = n + tk formülü ile ifade edilmektedir.
Gn: doğal büyüme hızı,
m :nüfus artışı,
tk :teknolojik gelişmelerdir.
DOMAR BÜYÜME MODELİ
Domar büyüme modelinde Keynes’in kısa dönemli statik analizini uzun dönemli olarak genişletmeye yönelik olarak yatırımların geniş kapsamlı olarak ekonomi üzerindeki etkileri analiz edilmiştir.
Domar yatırımların ekonomi üzerinde birbirinden farklı iki yönde etkisinin olduğunu ileri sürmüştür.
Birinci etki, yatırım harcamaları ekonominin arz yönünü ilgilendiren üretim kapasitesini artırıcı
etkisi,
İkinci etki ise yatırım harcamalarının ekonominin talep yönünü ilgilendiren gelir artırıcı etkisidir.
23
Domar büyüme modeline göre, dengeli büyüme ise yatırımların üretim kapasitesi artırıcı etkisi ile geliri (talebi) artırıcı etkisinin birbirine eşitlenmesi ile gerçekleşmektedir.
Domar Büyüme Modelinin Temel Kavramları
Domar büyüme modeli temel dört kavram ile analiz edilmektedir.
Ø Üretim Fonksiyonu
Üretim fonksiyonu, genel olarak makroekonomik analizlerde kullanılmaktadır ve belirli bir üretim teknolojisinde belirli bir miktar çıktının belirli girdilerle üretilmesini gösteren Y= F(K, L) şeklinde bir fonksiyondur.
Sabit oranlı üretim fonksiyonu, Domar büyüme modelinde kullanılan üretim fonksiyonu, sabit oranlı bir üretim fonksiyonudur. Sadece bir malın üretiminde kullanılan, sermaye ve emek girdileri arasında ikame hiç yoktur ve sermaye ve emek girdileri birbirini tamamlayan niteliktedir. Malın, sermaye ve emek girdilerinin sabit bir oranda kullanılması suretiyle üretildiği anlamına gelen bu varsayım, bir birim mal üretmek için K, kadar sermaye girdisi ve L, kadar emek girdisi kullanılması gerektiğini gösterir.
Ø Tasarruf Eğilimi
Domar büyüme modelinde tasarruflar millî gelirin oransal bir fonksiyonudur. Gelirden tüketim harcamaları çıkıldıktan sonra kalan kısmıdır.
S= a xY
S tasarrufları,
a tasarruf eğilimini,
Y ise milli geliri göstermektedir.
Domar büyüme modelinde sermayeyi oluşturan tasarruflardır.
Ø Sermaye –Hasıla Katsayısı
Domar büyüme modelinde sermaye hasıla katsayısı, sermaye katsayısı olarak da nitelendirilmektedir. Sermaye hasıla katsayısı, bir ekonomide bir birim üretim için ne kadarlık sermaye (yatırım) gerekli olduğunu gösterir.
Sermaye hasıla katsayısı, ekonomideki var olan sermaye stokunun (K) tam istihdam üretim miktarına (Y) oranlanmasıyla bulunmaktadır. K/Y, ortalama sermaye hasıla katsayısıdır.
Sermaye katsayısı, sermaye hasıla katsayısı olarak da nitelendirilmektedir. Bir birim üretim gerçekleştirebilmek için gerekli olan sermaye ya da yatırım miktarını gösteren katsayıdır.
Sermayenin (Yatırım) Verimliliği Katsayısı
Domar büyüme modelinde kullanılan temel kavramlardan bir diğeri ise sermayenin (yatırım) ortalama verimliliği kavramıdır. Sermaye hasıla oranının tersi olan hasıla sermaye katsayısı, sermayenin ortalama verimliliği olarak da tanımlanıp (Y/K) olarak gösterilmektedir.
24
Sermayenin ortalama verimliliği katsayısı, ekonomide sahip olunan tam istihdam üretim miktarının var olan sermaye stokuna bölünmesiyle elde edilmektedir.
Domar Büyüme Modelinin Varsayımları
Domar büyüme modelinin temel varsayımları şunlardır:
vEkonomide devlet harcamaları yoktur.
vEkonomi dışa kapalı bir ekonomidir. Bu varsayımlar ile Domar’a göre büyüme üzerinde devletin ve/veya uluslararası ekonomik ilişkilerin herhangi bir etkisinin olmadığını savunmaktadır. Bu varsayımın amacı ise analizde özel sektör yatırımlarının üretim kapasitesinin artırıcı etkisi üzerine yoğunlaşmasını sağlamaktır.
vEkonomide gecikmeler yoktur. Bir başka deyişle üretimde meydan gelen bir artış hemen gecikmeden yatırım harcamalarını artırmakta ve yatırım harcamalarındaki artış ise anında gelir artışına neden olmaktadır.
vEkonomi tam istihdam denge düzeyindedir.
vSermaye ve gelir arasında sabit bir teknolojik ilişki vardır.
Domar Büyüme Modelinin İşleyişi
Domar büyüme modelinde, yatırımların ikili etkisi vardır.
Birinci Etki, yatırım harcamalarının ekonominin arz yönünü ilgilendiren üretim kapasitesini artırıcı etkisi,
Ikinci Etki ise yatırım harcamalarının ekonominin talep yönünü ilgilendiren gelir artırıcı etkisidir.
Bu bağlamda iktisadi büyümenin denge şartı ise yatırımların kapasite artırıcı etkisi ile gelir artırıcı etkisinin birbirine eşitlenmesidir.
Yatırımların Gelir Artırıcı Etkisi
Domar büyüme modelinde, ekonomide fiilî üretim artışını sağlayan, yatırımların ekonominin talep yönünü ilgilendiren gelir artırıcı etkisidir. Bir başka ifadeyle ekonominin fiilî olarak üretim artışı sağlayabilmesi için artan üretim gücünün talebin (harcamaların) artması aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Dengeli Büyüme
Ekonomide tam istihdam denge düzeyinde, yatırımlar ekonominin üretim kapasitesini artırırken toplam gelir (talep) artışına da neden olmaktadır.
Domar büyüme modelinde, tam istihdam denge büyüme şartı, toplam talepte (gelirde) meydana gelen artış, artan üretim kapasitesinin tamamının kullanılmasına yeterli olmasıdır. Denge büyüme oranı ise yatırımların gelir artırıcı etkisinin kapasite artırıcı etkisine eşit olduğu büyüme oranı formülüne göre hesaplanmaktadır.
Domar dengeli büyüme oranı, üretim kapasitesindeki değişiklikler (AYq), toplam talepteki (gelirdeki) değişikliklere (AYd) eşit olduğunda elde edilir.
25
AYq = AYd
AYq= Ixo ve AYd= 1/a x AI olduğuna göre,
Ixo = 1/a x AI eşitliği elde edilir.
Domar büyüme modelinde ortalama ve marjinal tasarruf eğilimi birbirine eşit ve sabittir.
Domar büyüme modelinde, dengeli büyüme oranı, aşağıdaki gibi formüle edilmektedir:
S=I ve S= axY ise, I=axY şeklinde ifade edilebilir. Bu ifade, AYd= Ixa formülünde yerine konulup genelleştirilirse;
AY=axYxa şeklinde olmaktadır.
HARROD-DOMAR BÜYÜME MODELİNİN ELEŞTİRİSİ
Harrod ve Domar büyüme modelleri esas olarak Keynesyen analizlere dayanmaktadır. Her iki modelde de büyümeyi açıklarken kullandıkları en önemli kavram yatırımlardır.
Harrod-Domar büyüme modelinin, iktisat literatürüne büyüme ile ilgili katkıları yanında zayıf ve eleştirilen yönlerini ise genel olarak şu şekilde açıklamak mümkündür.
v Modele yapılan en önemli eleştiri, modelin gelişmiş ülkelerin büyüme deneyimlerini açıklamakta yetersiz kalmasıdır. Çünkü gelişmiş ülkelerde işgücü ve sermayenin tam kullanımını sağlayan büyümenin gerçekleşmiş olmasına rağmen Harrod- Domar büyüme modelinde bu durumun ancak tesadüfi ya da şans eseri olarak gerçekleşebileceği vurgulanmaktadır.
Harrod- Domar büyüme modelinde hesaplanması zor ve soyut kavramlar kullanılarak analizler yapılmıştır.
Harrod-Domar büyüme modelinde sermaye hasıla katsayısı hesaplanırken ekonomideki sektörel ayırım yapılmamıştır. Ekonominin bütününü temsil eden bir tek katsayı kullanılmıştır.
Harrod-Domar büyüme modelinde kısa ve uzun dönemler olarak tasarruf eğilimi ve marjinal tasarruf eğilimi birbirine eşit ve sabit kabul edilmesi hatalıdır.
Harrod- Domar büyüme modelinde, eleştirilen diğer önemli bir konu ise üretim faktörlerinden sadece sermaye, üretim artışını sağlayan tek faktör olarak kabul edilmektedir. Domar büyüme modelinde sermaye dışındaki emek ve teknolojik gelişmelere yer verilmemiştir. Harrod büyüme modelinde ise sadece doğal büyüme hızı açıklanırken emek ve teknolojik gelişmelere yer verilmiştir.
|